Asr Suresi - 1-3 وَالْعَصْرِۙ. اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖي خُسْرٍۙ اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْر
‘’Asra yemin olsun ki, insan gerçekten hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler; birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır’’
Asr; ‘’mutlak zaman, içinde bulunulan zaman’’ gibi anlamlara gelmektedir. Allah Teâla zamana yemin ederek onun insan hayatındaki önemine dikkat çekmektedir. Zaman bir yönüyle insanın hayatını içinde geçirdiği ve her türlü eylemlerini gerçekleştirebildiği bir imkân ve fırsatlar alanıdır. Allah Teâlâ böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkân üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekiyor; onu iyi değerlendirmeyen insanın sonunun (ahiretinin) “hüsran” olacağını vurguluyor.
Zamana yemin ile başlayan bu surede; iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiye ile değerlendirilmeyen zamanların israf edildiği ve hüsrana sebep olduğu bildirilmektedir. Ayetlerde aldanan insanların çoğunlukta olduğuna da işaret edilmektedir.
Rasûlullah (sav) zamanın kıymetini şöyle ifade etmiştir: “Bir kişi doğduğu günden ihtiyarlayıp vefat ettiği güne kadar Allah rızasını kazanma uğruna yüz üstü yerlerde sürünse (yani her türlü meşakkate katlanarak ibadet, tâat ve hizmetlere koştursa), kıyamet günü bu yaptığını çok yetersiz görür (daha fazla yapmış olmayı ister).” (Ahmed,IV,185; Beyhakî,Şuab,I,479;Heysemî,I,51)
Rasulullah (sav) bitip tükenen ve hırs içinde geçen insan ömrünü şöyle özetlemiştir: Enes (ra) anlatıyor: Rasûlullah (sav) yere bir çizgi çizdi ve: “Bu insanı temsil eder” buyurdu. Sonra bunun yanına ikinci bir çizgi daha çizerek: “Bu da ecelini temsil eder” buyurdu. Ondan daha uzağa bir çizgi daha çizdikten sonra: “Bu da emeldir” dedi ve ilave etti: “İşte insan daha böyle iken (yani emeline kavuşmadan) ona daha yakın olan (eceli) ansızın geliverir.” (Buhari)
Mümin, ömrünü ibadet ve hayırlı amellerle değerlendiren ve Allah rızası için pek çok meşakkatlere katlanan kişidir. Rabbinin farz ve nafile ibadetlere verdiği ödülleri görünce kendi ibadet ve amellerini az bulacaktır. Allah Rasulü'nden bir rivayette şunlar aktarılmıştır: ‘’Mümin sevaplar karşısında ecir ve sevabını artırmak için tekrar dünyaya döndürülmek ister” (Ahmed, IV, 185; Heysemî, I, 51; X, 225)
İslâm’da boş zaman veya boşa geçirilecek bir tatil anlayışı yoktur. Çalışırken yorulan bir insanın dinlenirken de başka bir işle meşgul olması veya çalışarak dinlenmesi söz konusudur. Rabbimiz şöyle buyurmuştur; “Bir işi bitirince, hemen başka bir işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yönel ve O’na yaklaş!” (İnşirâh 7,8)
Rasûlullah (sav) den zamanın kıymetine dair şu sözler rivayet olunmuştur: “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini; Hastalanmadan önce sıhhatini; Fakirliğinden önce zenginliğini; Meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve Ölümünden önce hayatını!” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
Zamanı bilinçsizce tüketenler ayetlerde şöyle tasvir edilmiştir;
‘’Onlar ‘Ey Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkarıp dünyaya geri gönder de, daha önce yaptıklarımızdan başka, sâlih ameller işleyelim!’ diye feryâd ederler. Allah Teâlâ şöyle buyurur: ‘Biz size, düşünüp ibret alacak ve hakikati görecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size peygamber de gelip ikaz etti. Öyleyse tadın azabı! Zâlimlerin hiçbir yardımcısı yoktur!” (Fâtır, 37)“Nihâyet onlardan birine ölüm gelip çattığında: ‘Rabbim! Beni geri gönder, ta ki boşa geçirdiğim dünyada sâlih ameller işleyeyim’ der” (Mü’minûn, 99-100)
Zaman, Allah’ın koyduğu evren yasaları gereği akıp gidiyor. Dünya hayatında her şeyi satın almak veya geri getirmek az-çok mümkündür, lâkin geçen zamanı asla! Geçen zaman geri getirilemez, satın alınamaz, borç verilemez, borç alınamaz. Onu Müslümanca değerlendirmek gerekir. Geçmiş zaman bir daha geri gelmeyecektir. Fırsat eldeyken onu Allah’ın razı olacağı şekilde değerlendirmek, en akıllıca davranıştır.
Hasan-ul Basrî şöyle der: “Öyle insanlar gördüm ki, sizin dirhem ve dinarlara karşı olan hırsınızdan daha ziyade vakitlerini değerlendirmeye hırslı idiler. Ey Âdemoğlu! Sen günlerden, yani zamandan ibaretsin. Bir gün geçince senin bir parçan da gitmiş demektir.”(Abdülfettah Ebul Gudde, Zamanın Kıymeti)
Rabbimiz ibadetlerin çoğunu zaman dilimleriyle ilişkilendirerek tayin etmiştir. Namazların, orucun, haccın belli vakitleri vardır. Kur'an'ın inzal olduğu, oruçla bedenen ve zihnen yoğun bir arınmadan geçtiğimiz, ibadet yoğunluklu mübarek günleri ifa etmekteyiz. Zaman ve bu özel günler altımızdan bir bir geçmekteler. Her ömrün miadı bedenlerin ve kalplerin üzerinden akıp geçmektedir. Rabbimiz her zaman zinde olalım idrak içinde yaşayalım diye bizler için bu değerli vakitleri ibadetlerle tezyin etmiştir. Onun rahmetinin tecellilerinden bazılarıdır bunlar. Ona şükürler olsun.
“Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetinden dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu?” (Zümer, 9).
Gerçek mümin hem sıkıntılı zamanlarında hem rahat zamanlarında hep Allah ile olur, O’na güvenip dayanır. Bu bağlılığını kötü günlerinde isyan etmeden sabırla, iyi günlerinde azmadan şükürle gösterir. Günün belli vakitlerinde Allah’ın huzuruna çıktığını düşünmesi, kulu O’nun rızasına uygun davranışlar sergilemeye sevk etmekte, böylece namaz bu yönüyle kötülüklere engel olmaktadır.
“İnsan çok hırslı ve sabırsız yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır, ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır, ancak namaz kılanlar müstesna.” (Meâric, 19-22)
Ayetlerde vaktin muhasebe ibadetlerinden biri olarak namazın insana kazandırdığı ahlâkî değerlere ve olgunluğa işaret edilmiştir. İbadetler nefsi ve aklı kirlerden arındırlar. Hesabı, din gününü hatırlatırlar. İnsana bilinç verirler. Allah Rasûlü (sav), “Birinizin kapısı önünde günde beş defa yıkandığı bir nehir olsa, o kimsede kir namına bir şeyin kalabileceğini düşünebilir misiniz?” diye sorar. Sahâbe, “Hiç kir kalmaz.” şeklinde cevap verir. Bunun üzerine Rasulullah (sav) “İşte beş vakit namaz da böyledir, Allah bu namazlarla günahları yok eder.” buyurmuştur. (Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 6)
İmâm Hasan bin Ruşeyk şöyle der: “Tefekkür deryâsının kilitlerini açmak için, seher vakti uykudan kalkıp çalışmaktan daha iyi bir anahtar yoktur. Çünkü insan o vakit dış alâkalardan, dünya endişe ve ihtiraslarından uzaktır. Rabbiyle beraberlik zamanına girmiştir. Bedeni dinlenmiş, kendine gelmiş, tazelenmiş ve zindeleşmiştir. Velhâsıl, havanın en güzel, esintinin en tatlı olduğu vakit ve gece ile gündüz arasındaki en müsâit zaman, seher vaktidir. Zira seherde, aydınlık karanlığın üzerini kaplamaktadır. Akşamda ise durum bunun zıddınadır; karanlık aydınlığın üzerine çökmektedir.” (Bkz. Ebû Gudde, Zamanın Kıymeti, s. 86)
Kitab-ı Mübin’de Rabbimiz insan için geçip giden zamanın içinde bazı zamanlara dikkatleri çekmiştir: gündüz vaktine çekmiştir; ‘’Aydınlandığında sabaha, kuşluk vaktine, tan yerinin ağarmasına, açılıp aydınlandığı zaman gündüze yine akşam vaktine de çekmiştir; karanlık çöktüğünde, yöneldiğinde geceye ve içinde topladıklarına, geçip giden geceye yemin etmiştir. İbret ve tefekkür için en uygun ve tenha zaman olan gece vaktini vurgulamıştır.
Bu gün iletişim ve teknolojinin hızla geliştiği bu zaman diliminde insanın zamanla ilişkisi daha karmaşık bir hal almıştır. Kapitalizmin hayatı kuşatması ve dünyevileşmenin oldukça ön plana çıkmasıyla faydacı bir anlayış günümüz insanını etkilemektedir.
Dünyalık planlamaları yapan, detayların kendini ilgilendiren yönleriyle ilgilenen insan, ekonomiyi, siyaseti hulasa dünyalıkları takip eden insan ahirete doğru akmakta olan zamanın kıymetini idrak edememekte veya zamanı hayırlı değerlendirmeyi ihmal etmektedir.
‘’Ey insan! Rabbine kavuşuncaya kadar didinip duracak ve sonunda O'na kavuşacaksın’’ (İnşikak, 6) “İnsanların hesaba çekilecekleri gün yaklaşıyor; ama onlar hala gaflet içinde umursamazlık gösteriyorlar” (Enbiya, 1)
Kur'an-ı Mübin yeryüzünde ‘halife’ olarak seçilen ve rabbimizin ağır söz olarak nitelediği ‘emanet’i üstlenen insan için sorumlulukların açılımını yapmaktadır. Hükümleriyle, hikmetleriyle, örneklerle, kıssalarla, ahlaki umdeler hatırlatılarak, hesap günü hatırlatmasıyla, din günü anlatımıyla, sadece rabbimize yapacağımız kulluk açılımlarıyla sorumluluklarımız anlatılmaktadır. Ramazan ayını otuz güne yayılan bir insan ömrünün evreleri olarak tasarlayalım. Yeni bir hayata başlangıç gibi ilk günleri sonra ortalarını ve son günlerin akışını bir idrak içinde hayal edelim. Ömrümüzün muhasebesi olarak bu ayı bir etüt zamanı, ders çalışma vakitleri ve ibret almak günleri olarak var sayalım. Bize emanet edilen ömrümüzün nasıl tükenip gittiğini gözlemleyelim. Ömrümüzü nelerle geçirdiğimizi gözden geçirelim. Kalben bir iç muhasebeye yoğunlaşalım: Davetçi ve şahid ümmet kimliğimizi gözden geçirelim. Allah için İslam’ı yaşamak, imkânlarımızı paylaşmak ve fedakârlık etmek çabalarımızı gözden geçirelim.
Zamanın kıymetini bilmek adına şu başlıklarla bir iç muhasebeye yönelebiliriz:
-Kuran Mübin ile muhasebe;
‘’Elif. Lâm. Râ. Bunlar, kitabın ve kendisi apaçık olup bütün gerçekleri açıklayan Kur’an’ın ayetleridir’’(Hicr,1) ‘’Şüphesiz o, (hakkı batıldan) ayırıcı bir sözdür’’ (Tarık, 86) ‘’Müminler o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca rablerine güvenirler’’(Enfal, 2)
Okuduğumuz Kur'an kalplere şifa oluyor mu, karanlıkları aydınlatıyor mu, hakkı batıldan ayırıyor mu, zulüm sistemlerine, şirke, tuğyana, sahte efendilere, dokunulmaz addedilen ulu önderlere ‘la’ dedirtiyor mu? Rabbimizin ayetleriyle arınmalıyız, yeryüzünü Kur'an’ın aydınlığıyla şirkten tuğyandan zulümden İslam düşmanlarının ürettiği maddi manevi pisliklerden arındırmaya cehdetmeliyiz. Kişiliğimiz Kitab-ı Mübin’in ahlakıyla ahlaklanmalıdır. Ayetler sadece lafzen okunmakla kalmamalıdır. Bu ağır sözle yani Kur'an'la hayatımızı; Allah’a kulluk ve Onun rızasını kazanmak temelinde bina etmeliyiz. Kur'an bizim ışığımız olmalı; bize yol göstermeli ahlakı, imanı, amelleri, mümin kulluğu şekillendiren rehberimiz olmalıdır.
-Rasulullah (sav) in örnekliğiyle muhasebe;
“(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Sen, yüce bir ahlâk üzeresin!” (Kalem, 4)‘’İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananalar için şüphe yok ki, Rasûlullah’ta güzel bir örneklik (usvei hasene) vardır’’(Ahzab, 21) ‘’Nitekim aranızdan size bir rasul gönderdik: O size âyetlerimizi okuyor, sizi arıtıp temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor; yine size daha önce bilmediklerinizi öğretiyor’’(Bakara, 15)’’ “…Rasûl size ne verdiyse onu alın! Size neyi yasakladıysa ondan da kaçının ve Allâh’tan korkun! Çünkü Allâh’ın azâbı şiddetlidir.” (Haşr, 7)
Allah’ın Rasulü (sav) Kur'an’ı nasıl anladı? Onu hayatına nasıl aktardı? Onun ahlakı nasıldı? Ne yaptı, nasıl yaptı, neyi hedefledi? Bu konuda hangi tavırlar ve ahlak içinde oldu? Zamanın kıymetini nasıl değerlendirdi? Müslümanca bir hayatı sürdürürken bilinç süreklilik, dünya geçimi, istekler, davranışlar, insanlarla ilişkiler, yakınlarıyla ilişkileri, infak bilinci, iman kardeşleriyle yardımlaşması, mazluma yardım etmesi, zulme ve zalimlere karşı mücadelesi, konularında o bize yol gösterdi. İbadetleri öğretti. Bizlere Müslümanca düşünmek; akıl etmek ve amel etmek metodunu öğretti. Merhameti, vicdanı, fedakârlığı, takvayı, ihsanı, sabrı öğretti. Allah’ın dinini yaşamak ve yaymak konusunda yeryüzünde mücadele etmeyi, ilkeler üzerinde kararlılığı, İslam yolunda dava adamı olmayı gösterdi. Rabbimizin dinine insanları daveti, tebliğ yollarını bildirdi, örnekliğini gösterdi. Toplumsal şahidlik bilincimize rol model örneklikler bıraktı. Onun hayatını yeniden gözden geçirdik mi, hayatı üzerine okumalar sohbetler yapıyor muyuz, evimizde, arkadaşlarımızla Allah’ın Rasulü’nün örnekliklerinden aktarımlar yapıyor muyuz, dersler çıkartıyor muyuz?
-İbadetlerle muhasebe;
‘’Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım’’(Zariyat 56) “Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Müminun 115)
Hayatımızı ibadet bilinciyle donatıyor muyuz? Allah’ın rızasını kazanmak için neler yapmaktayız? Yeryüzünde halife olarak seçilen biz kullar ibadetleri ve ibadet bilincini hayatımızın merkezine yerleştirdik mi? İbadetler bizleri arındırıyor mu? Tümüyle Kuranı Mübin’in ile ahlaklanan ve yürüyen Kur'an olmak konusunda yoğunluğumuz nasıl? Ramazan bizi diriltti mi muhasebeyi tüm yapıp ettiklerimize tasavvurlarımıza amellerimize yayabildik mi? Hayatımızı ibadet bilinciyle imar ve inşa etmeliyiz. Bu sorumluluk rabbimizin bize yüklediği temel görevimizdir. İbadetin anlamı sadece birtakım sembolik davranışları yerine getirmek değildir. Rabbinin kendisine emanet ettiği vaktin bilincinde olan kişinin hayatını kapsam alanına alarak İslam şiarlarıyla onu şekillendirmesidir. Sosyal bireysel ailevi her alanı kapsayan bir bilinçle bunu yapmasıdır. İnsandan istenen faaliyetlerin sınırını bilmekteyiz. “Hani Rabbin meleklere `ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti.” (Bakara, 30) İnsan denen varlıktan yapması istenen amel, yeryüzünde halifelik sorumluluğuyla yaşamaktır. Bu görev içinde yeryüzünün Kuran temelinde imarı vardır. Dünyanın genel kanunları ile uyum içinde olan mutlak sistemi gerçekleştirebilmek, yeryüzünde Allah’ın dinini; şeriatını hâkim kılmak halifeliğin gereklerindendir. Bu konuda kulluğumuzun gereğini yerine getiriyor muyuz? Engellere, keyfi tercihlere, heva ve hevese takılmadan bu görevimizde sebat ediyor muyuz? Vaktin kıymetini bu konuda idrak etmiş miyiz? Asrın şahidliğini tam anlamıyla Müslümanca yerine getirmekte miyiz? İnanıp salih ameller işlemek konusunda hayatın içinde sosyal siyasal ahlaki konularda rabbimize verdiğimiz sözü tutmakta mıyız?
-Takva ve ahlak bilinciyle muhasebe;
‘’Ey Âdemoğulları! Size hem edep yerlerinizi örtecek bir elbise, hem de giyinip süsleneceğiniz bir elbise indirdik. Takvâ elbisesine gelince, en güzel ve en hayırlı elbise işte odur. Bunlar, insanlar düşünüp öğüt alsınlar diye Allah’ın indirdiği ayetlerdendir’’ (Araf 26) ‘’İşte böyle; kim Allah'ın şiarlarını yüceltirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır’’(Hac32)
Bu çağrılarla tekrar tekrar arınmaya çabalamalıyız. Zihinleri bulandıran maddi manevi kirlerden, tasavvurları putçuluğa, cahiliyeye yaklaştıran tuzaklardan rabbimize sığınmalıyız. Yeniden tüm bulanıklıklara gevşekliğe nefsi azgınlıklara ölçüsüz davranışlara yanı başımızdan akıp geçen münkere imani bir tavırla ‘hayır’ demeliyiz. Bizim kimliğimiz, giysimiz bizi açıklıktan saçıklıktan arsızlıktan koruyacak olan sadece takva elbisesidir. İnsan hata yapabilir. Ama muhasebe önemlidir. İbadetler bu arınmanın vakitleridir. Oruç, namaz, infak bu arınmanın zeminidir. Yeniden Kur'an'la arınalım!
-Nesil ve aile bilinciyle muhasebe;
‘’Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: 'Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Müminleri de müjdele’’(Yunus 87) ‘’Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yerine getiren melekler vardır’’(Tahrim 6)
Rabbimiz evlerimizi ibadet mekânlarına, takva iklimine çevirmenin önemini hatırlatıyor. Ortamın olmadığı yerde dini yaşatamazsınız. Yaşanmayan, evde, ailede, akraba ilişkilerinde kendini hissettirmeyen din mekânlarda da ailede de karşılık bulamayacak, varlığını tezahür ettiremeyecektir. Aile, çocuklar bizlere emanettir. Onlarla hep beraber İslam binasını ve Mümin aileyi inşa etmek bizlerin kulluk görevidir. Bu iş ihmale, gevşek davranmaya gelmez. Rasulullah (sav) bu göreve çok önem verdi.
“Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir miras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33) Çocuklarımızın maddi ve manevi eğitimde üzerimize birçok görev düşmektedir. “İlk söz olarak çocuklarınıza güzel bir şekilde ‘Lâ ilâhe illâllah’ demeyi öğretiniz!” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, VI, 398)
Allah’ın ayetleri karşında O ve arkadaşlarının ilk Kur'an neslinin tutumu nasıldı? Onların aile modelleri kimlerdi? Rasullerin örnekliği onların sadakatini ve takvalarını artırdı. Kuran neslini inşa görevi öncelikleri haline geldi. Onların bu öncü tutumları İslam’ın aile ve nesil mirasını var eyledi. ‘’Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin’’ (Bakara 128) ‘’Allah, birbirinden gelme nesiller olarak Âdem’i, Nûh’u, İbrâhim ailesini ve İmrân ailesini seçip âlemlere (bütün yaratılmışlara) üstün kıldı. Allah hakkıyla işitmekte ve bilmektedir’’ (Ali İmran 33-34) “İmrân'ın karısı (Meryem’in annesi) şöyle demişti: "Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin"(Ali İmran, 35).“Bir de İmran’ın kızı Meryem’i misal getirir. Meryem, iffet ve namusunu korudu. Biz ona Ruhumuzdan üfledik. O da Rabbisinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti ve gönülden itaat edenlerden oldu”(Tahrim, 12).
-Ümmet; kardeşlik yardımlaşma şura dayanışma bilinci;
“Rabbimiz! Bizi Müslümanlardan kıl. Neslimizden sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” (Bakara 128) ‘’Ve işte bu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun’’(Müminun 52) ‘’Böylece sizi, bütün insanlara şâhit ve örnek olasınız, Peygamber de size şâhit ve örnek olsun diye dengeli mutedil bir ümmet kıldık..’(Bakara 143) ‘’Rablerinin davetine icabet edenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayanlar, bir saldırıya uğradıkları zaman, aralarında yardımlaşanlar içindir’’(Şura 38,39)
İslam’ın hayatla buluştuğu yeryüzü alanının merkezinde Müslüman ümmet yer almaktadır. Tüm Rasullerin ve son Nebi Rasulullah (sav) ın en büyük ideali bu ümmetin inşasıydı. Allah’ın dinine, vecibelere, şiarlara bağlı bir ümmet temennisi tüm öncülerin en büyük özlemiydi. Ümmet ve nesil vurgusu İbrahim (as) örnekliğiyle ve duasıyla sunulmuştur. İbrâhim (as)’ın söz konusu duasında geçen “müslimeyni” ve “müslimeten” kelimeleri ‘Müslüman’ olmak anlamıyla açıklanmıştır. Buna göre İbrâhim (as), Kâbe’yi inşa etmekle işlemiş oldukları hayrın kabul edilmesini niyaz ettikten sonra, kendisi ve oğlu İsmâil’le zürriyetlerinden gelecek ümmetin Allah’a teslim olup itaat eden hâlis kullar olmaları isteğinde bulunmuştur. Ümmet olmak; ibadette, duada, istikamette ve tüm mucibelerde birlikte yöneliş içinde olmak temennisi dinin aslındandır. Rasullerin yoluna tabi olmaktır: ‘’(Ey Allah’ım) Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet. Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna ilet, gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil’’(Fatiha 5,7) Ayetler ‘ümmetçe yakarış’ ve ‘ibadet bütünlüğü içinde olmak’ formuyla sunuluyor. Fatiha Suresi namazların tilavette değişmez rükunlarından ve dini kaim vecibelerindendir. Fatiha’nın okunmadığı namaz eksiktir, rukunları tamam olmaz. Fatiha’da ümmet halinde bir kulluğa ve yardım istemeye vurgu yapılmaktadır. Ayette geçen ‘ne’budu’ ‘nesteınu’ kelimeleri ‘biz’ edat bileşeniyle beyan olunmuştur.
Zamanın hikmeti yaşanılan ânın değerini bilmektir. Zira dün geçmiştir, yarın meçhuldür. Her günün muhasebesini geceden yapmak, yarın için düşünülen her şeye bugün başlamak gerekir. Elbette yarına ve geleceğe dair planlar olacaktır lakin başlamak için en uygun zaman yaşanan ândır. Neticede herkes, vaktin kıymetini idrak ile zamanını iyi değerlendirerek hayatını ve dünyayı güzelleştirecek ahirette ise kazananlardan olacaktır. Yeryüzünü imar etmekle yükümlü olan, düşünen insan gidişat karşısında pasif bir izleyiciye dönüşmemelidir.
“Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!”(Nûr 31)
Yüce rabbimiz bizleri; O’nun ibadetleriyle arınıp tüm hayatımızda muhasebe bilincini kuşananlardan, O’na hakkıyla kulluk yapanlardan, Kuran’la ahlaklananlardan, Rasulüllah (sav) in örnekliğini rehber edinenlerden, hayırlı ümmet olmak bilincini yaşatanlardan, rabbimizin memnun olduğu ailelere ve nesillere dâhil olanlardan, İslam’ı yeryüzünde hakim kılmak için çalışma azmiyle tüm hayatını şekillendiren kullarından eylesin.