Önce, tarihî hadiseler hakkındaki bilgilerimizin nasıl şekillendirildiği üzerine bir örnekten sözedelim:
*
Bir ‘Fikriye Hanım’ vardı, 1920’lerdeki M. Kemal’in yakın çevresinde..
Yarım asır öncelerdeki ciddî sayılabilecek tarihî yayınlarda, o, M. Kemal’in yakın akrabası, halasının kızı vs. diye anlatılır ve kendisini, Paşa’ya hizmete adadığı yazılırdı. Bazı yaşlı tarih ve edebiyat hocalarımız da, onun ‘metres’ olduğu gibi rivayetleri müzipçe reddeder ve kıs-kıs gülerlerdi. Ama, ‘metres’in mânâsını bilmediğimizden, karanlıkta el yormadıyla bir şeyler arayanlar misali, konuyu tam olarak anlayamaz ve yine de birşeyleri hisseder gibi olurduk.
Çok sonraları ise, bu hanımın, Paşa’yla evlilik hayatı yaşadığı ileri sürüldü ve hattâ nikâhlarının Karacabey Müftülüğü’nde akdedildiği gibi iddiası dile getirildi.
Ve sonra da, M. Kemal’in Latife Hanım’la evlenmesi ihtimali ortaya çıkınca, M. Kemal tarafından -ülkenin o günkü elverişsiz şartlarına rağmen- tedavi olması gerekçesiyle Avusturya’ya gönderildi ve ‘Benin iznim olmadan hareket etme ve yurda dönme..’ denildi.
Oma, o, yine de bir şeyler hissetmiş olmalı ki, izinsiz ve habersiz olarak erken döndü ve geceleyin doğru Çankaya Köşkü’ne gitti. Ama, nizamiye kapısındaki askerler tarafından içeri sokulmayınca, intihar ettiği açıklandı.
(Genelde kemalist birisi olan) Hıfzı Topuz’un bu konuyu ele aldığı kitabında, ‘Fikriye’nin intihar etmediği, sırtından vurulduğu ve yaralı olarak Ankara Numûne Hastahanesi’nde iki gün kadar kalıp öldüğü, cenazesinin de ailesinden gizlendiği ve mezarının nerede olduğunun bilinmediği; Fikriye’nin, zâtî eşyasının ve kanlı gömleğinin amcasına verilirken, bu konuyu araştırmaya kalkışmamalarının resmî makamlarca tenbih edildiği; aksi halde başlarına daha başka sıkıntılar geleceğinin söylendiği’ ortaya konuldu.
Topuz’un, bu konudaki en ciddî yayınlardan birisi olduğu söylenebilecek kitabında, Fikriye’nin amcasına verilen kanlı gömleğinde, kurşunun sırttan girdiğinin görüldüğü de ifade edilmiş ve böylece, bir kimsenin kendisini sırttan vurmasının mümkün olmadığı hazırlatılarak, onun vurulduğu -zımnen- anlatılmıştır. Bazıları da onun, Latife Hanım’ın emriyle askerler tarafından vurularak öldürüldüğü iddiasını delilsiz olarak ortaya attılar.
(Rıza Nur’un ‘Hâtırât’ında yazdıkları ise, ne kadar ciddîye alınır veya alınmaz, ayrı bir konu.. Ama, o, eğer M. Kemal’le bozuşmasaydı, bunları yazar mıydı? Ya da, M. Kemal, Rıza Nur cebhesine yenik düşseydi, Rıza Nur ve etrafı hakkında ondan daha mı hafif iddialarda bulunurdu? Geçelim.)