Siyonist işgal devletinin Dışişleri Bakanı Tzipi Livni'nin görüş, anlayış ve Filistinlilere karşı kin besleme konusunda uzun süreden beri komada olan, düşünebilenler açısından ibretlik bir şekilde hayatını sürdüren Ariel Şaron'dan farkı yoktur. Böyle olmakla birlikte o aynı zamanda işgal devletinin sözde "barış görüşmeleri heyeti"nin başkanlığını yapmaktadır.
Bu kadın geçtiğimiz günlerde bazı Arap ülkeleri yöneticilerinin davetlisiydi. Üstelik gittiği ülkelerden, İsrail aleyhtarı yayınları önleme talebinde bulunarak bu konuda pazarlıklar yaptı. Hatta bazı vaatler aldığı da söylendi.
Tüm bu görüşmelerin ve pazarlıkların ardından işgal devletinin Gazze'ye yönelik askerî şiddetin trendini artırması ve yeni bir katliam gerçekleştirmesi tesadüf müdür?
Filistin'deki İslâmî hareket yetkilileri Gazze'ye yönelik ambargonun yol açtığı durumdan Arap ülkelerindeki yönetimlerin de doğrudan sorumlu olduğunu dile getirmişlerdi. Bunda şüphe yok. En başta Mısır'ın çağdaş Firavunu, Gazze'nin dünyaya açılan tek kapısının başında işgal devleti ve ABD hesabına gardiyanlık yapıyor. Mısır Firavunu bu gardiyanlığı bırakıp kapının giriş çıkış için kullanımına imkân tanısa Siyonist devletin kuşatmasının ve ablukasının hiçbir etkisi kalmayacak.
Ama Arap dünyasındaki uzaktan kumandalı rejimler sadece ambargonun yol açtığı yürekler parçalayan durumdan mı sorumlu? Son günlerde yaşanan gelişmeler söz konusu rejimlerin işgalci Siyonistleri bir şekilde cüretlendirmek suretiyle katliamlarından, cinayetlerinden de sorumlu olduklarını gösteriyor.
Uzaktan kumandalı rejimlerin bu politikaları yeni başlamadı. Bugün Filistin topraklarında hâlâ işgalci Siyonist rejim varlığını sürdürebiliyorsa bunun iki sebebi var: Uluslar arası emperyalizmin verdiği sınırsız destek ve İslâm dünyasındaki, yine emperyalizm tarafından kumanda edilen rejimlerin işgalci katilleri cüretlendirmeleri.
Ne kadar ilginçtir ki, bu gerçek ortada dururken Filistin davası yıllarca dünya kamuoyuna, bu arada Türkiye toplumuna "Arap - İsrail sorunu" olarak lanse edildi. İşbirlikçi rejimler bir kampta işgalci Siyonist devlet diğer kamptaymış gibi imaj verilmeye çalışıldı. Sonra zihinlerde "şu kadar Arap ülkesi bir İsrail'in hakkından gelemiyor mu?" sorusu oluştu. "Arap - İsrail sorunu" tanımlamasının devam ettiği dönemde, Filistin davasının gündeme geldiği her oturumda sorulan ana soru hep bu oldu. Oysa Livni'nin son ziyaretlerinde de dile getirdiği üzere işgal devletiyle söz konusu işbirlikçi rejimler aynı kampta idiler.
Bu husus, tanımlamaların ve olayların aktarılış tarzının önemini bir kez daha önümüze koyuyor. Çünkü tanımlamalar ve olayların aktarılışında izlenen üslup insanların düşünce tarzlarını, bakış açılarını belirliyor.
İşgalcilerin Çarşamba akşamı Gazze'de gerçekleştirdikleri katliamın aktarılış tarzında da gözden kaçan bir hata dikkatimizi çekti.
Muhtelif haber kaynaklarının kullandığı üslupta, işgal devletinin bu katliamı üç askerinin öldürülmesinin intikamı için gerçekleştirdiği intibaı öne çıkıyordu. İşgal devletinin çıkarlarını önemseyen haber kaynakları bu politikayı üsluplarına her zaman yansıtıyorlar. Ama Siyonist saldırganlığa karşı duranların bu sinsi politikayı fark etmeleri ve gerçekleri biraz daha geniş açıdan yansıtmaya çalışmaları gerekir. Burada öncelikle, işgalci saldırgan devletin üç askerinin Filistinlilere saldırı için girdikleri operasyonda öldürüldüklerinin vurgulanması gerekir. Dünya Bülteni'nin spotunda kullanılan "Sabah saatlerinde girdiği Gazze'de büyük kayıplar veren İsrail ordusu öğleden sonra sivil katliamına başladı" ifadesinde bu vurgu vardı ve isabetliydi. Diğer bazı kaynaklarda "Üç askerinin öldürülmesi üzerine çılgına dönen İsrail" başlığının kullanılması ise isabetli değildi. Bu başlık işgalcilere tepki görünümü taşıyor, ama onların "gerekçelendirme" stratejilerine yarıyor.
İkinci olarak işgal devletinin söz konusu üç askerin öldürülmesinden kısa süre önce de yine Gazze'ye yönelik saldırı düzenlediğinin ve birçok kişiyi şehit ettiğinin hatırlatılması gerekirdi. Siyonistlerin hesabına çalışan ajansların oyunlarının bozulması için biraz habere yorum katılmasında ve Filistinlilerin kendi öz yurtlarını savunduklarının, Siyonistlerin ise şiddete başvurarak işgali sürdürmeye çalıştıklarının vurgulanmasında sakınca yoktur.
Medya ve habercilik çağımızın en etkili silahlarındandır. Zihinlerin işgali toprakların işgalinden tehlikelidir. Bizim habercilik anlayışımız, zihinlerin işgaline karşı savunma mekanizması oluşturma prensibine dayanmalıdır.
Vakit gazetesi