Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER
Zalimlere cehennemi hatırlatan Müslümanca bir sâda!
“Bir zaman Eskişehir hapishanesinin penceresine oturmuştum…”
Hayatı baskı ve hapis dolu zorluklarla geçmiş bir insanı anlatmaya başlamak için seçilebilecek en uygun cümlelerden birisi bu olabilir. Tarihin ve insanın yaşadığı değişimi gözlemleyen ve yaşanan meşum gelişmeler karşısında hiddetlenen ancak durmadan engellemelerle karşılaşan bu adam, halini bir mahpus penceresinden anlatmaya çalışmaktadır.
Pencereden bir toplum manzarası görünmektedir. Bir lise mektebinin avlusunda kız öğrenciler –Cumhuriyet Bayramı için hazırlanan bir piyes veya tören için- gülerek raks etmektedirler. Gerisini ondan dinleyelim:
Onları, o dünya cennetinde cehennem hurileri hükmünde gördüm. Fakat, birden elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Onların gülmeleri, elim ağlamaları suretini aldı. Ondan bu gelen hakikat inkişaf etti (açığa çıktı.) Yani, elli sene sonraki hallerini manevi ve hayali bir sinema ile gördüm ki: O gülen altmış kızdan ellisi kabirde azap çekiyorlar, toprak olmuşlar. Ve on tanesi, yetmiş yaşında çirkinleşmiş, herkesin nazar-ı nefretini celbediyorlar. Ben de onlara ağladım.
Cumhuriyet rejiminin toplumu Batıcı, laik eğilimler doğrultusunda yeniden inşa etme çabası öncelikle bir gençlik söylemi oluşturmasına sebep olmuştur. “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan…” ifadesiyle aktarılan bu söylem toplumu ifsad etmek adına her türlü fahşanın normalleştirilmesi anlamına geliyordu. Eskişehir’deki hapishanenin penceresinden görünenler bu sebeple bir Müslüman için yaşanan değişimin en ağır yansımasıdır. Çaresizlik hali karşısında ağlamaktan başka yapacak bir şey yoktur ne yazık ki… Arkadaşlarına şöyle der: “Şimdi beni kendi halime bırakınız, gidiniz.”
Yaşanan köklü değişikliğin izdüşümlerini bizler bugün yaşamaya devam etmekteyiz. Türkiye toplumuna üstten dayatılan devlet ideolojisi Kemalizm nesilleri tuğyana sürüklemiştir. Bu durum karşısında neslin dinini ve namusunu korumak için bir şeyler yapan, Allah rızası için mahpus mahpus bütün memleketi gezen insanlardan birisi de Bitlis Hizanlı Said Nursi’dir.
Hayatı çok fazla tartışmaya konu olan insanlar hakkında bir şeyler söylemek oldukça zor. Tabiri caizse herkesin bir Said Nursi’si var. O halde hikâyedeki boşlukları doldurmak ve bütün önyargı kalıplarından kurtulmak için yapılması gereken bu tartışmaların ötesinde eserleri etrafından bir değerlendirme yapmaya çalışmak olacaktır. Bu kısa biyografik incelemenin çerçevesi müsaade etmese de eserlerine ilgi gösterilmesine vesile olması ihtimali tek faydası olabilir.
Önyargılar ve kültleştirme problemi
Tarihi ideolojik söyleme uygun bir şekilde okuma biçimi onu kullanışlı hale getirmek adına parçalara ayırıyor. Tarihi şahsiyetlerin de nasibini aldığını bu hatalı okuma biçimi sadece İslamcılar için geçerli değil tabi ki.
Ancak Said Nursi üzerine düşünüldüğünde İslamcılığın yaklaşım tarzı haliyle ön plana çıkıyor. İki eğilim arasında tarihin suyunun çıkartıldığı bir vasatla karşı karşıyayız. Öncelikle Said Nursi’yi kötülüklerin ve hatalı yaklaşımların babası olarak lanse eden bir kötücül bakış açısı Risale metinlerini seçmeci bir yaklaşımla hurufi, mistik hezeyanlar olarak lanse ediyor.
Bu bakış açısına göre Said Nursi’de bir bakıma Türkiye’de Müslümanların ‘itikadi sapma’ olarak gösterilen eğilimlerinin baş mimarları arasında zikrediliyor. Az evvel zikredilen ideoloji merkezli tarih okuması bu problemin sebebi olarak gösterilebilir. Daha ziyade modernist eğilimler taşıyanlarda görülen bu tarz rahmetli Said Nursi’nin çabasını anlamaktan geçtik davasına da haksızlık yapıyor. Bu yaklaşımın hak ve hukukla bağdaşır bir tarafı yok!
Bir de –azınlıkta olsalar dahi- Said Nursi’yi tartışmasız konuma yükselten Müslümanlar var. Risale metinleri üzerinden geliştirilebilecek kültürel söylemi de engelleyen bu yaklaşım, muhafazakar-dindar kesimin malum eleştiri korkusundan zemin buluyor. Eleştirel düşünme yahut özeleştirinin (bir yönüyle nefs muhasebesinin) gerekliliği camiamızda yeteri kadar anlaşılmış değil. Yaşadığımız birçok problemin temelinde aslında bu yatıyor denilse yanlış olmaz herhalde.
Tarih veya tarihi şahsiyetler, öncelikle anlamaya çalışan eleştirel bir gözle okunduğunda bizler için ibret vesikası olma hüviyetine de kavuşacaklardır. Rahmetli Said Nursi de bu bağlamda ele alınmalıdır. Zorluklarla dolu malum ‘Allah demenin yasak olduğu’ retoriği içinde bir dönemde yaşadı ve rabbine göçtü. Bugünden bakıldığında Türkiye İslamcılığı içinde sistematik ve örgütlü bir karşı koyuş gerçekleştirebilen ilk Müslüman önder, ıslahatçı Said Nursi’ydi.
Çok fazla ön plana çıkartılan şair-yazarların çabaları göz ardı edilemez. Ancak özellikle Necip Fazıl örneğinde görüldüğü üzere oldukça problemli yaklaşımlarla dolu bir perspektif sorunu ile karşı karşıyayız. Bu bağlamda son dönemde iyice popüler olan yerli milli İslamcılık okumalarının kendisine referans olarak Necip Fazıl’ı seçmiş olması da ibretliktir.
Nur hareketinin bir cemaat perspektifiyle insanların inanç ve iman noktasında yaşadıkları problemlere çare olma çabası ise göz ardı edilir. Türkiye’de pozitivist, laik eğitimin bir çığ misali toplumun üzerinden geçip ardındaki her şeyi silip süpürdüğü vasat düşünüldüğünde Said Nursi’nin ortaya koyduğu şahitlik daha iyi anlaşılacaktır.
Aynı şekilde kendisini özellikle İslam dünyasından yapılan çeviri metin çabalarıyla ifade eden siyasi bilince sahip Müslümanlar açısından da Said Nursi ötelenmesi mümkün olmayan bir âlimdir. Ancak bu noktada da kendisine biraz haksızlık yapıldığını söylemek mümkün ne yazık ki. Mevdudi ve Seyyid Kutub’un Türkiyeli okur ile buluşmasında çok önemli katkısı olan rahmetli Salih Özcan için ‘hariciye vekilim’ dediği bilinmektedir.1
Tüm bunların ötesinde Said Nursi, Kemalist rejime karşı ortaya koyduğu örgütlü mücadele tarzıyla çok önemli bir eğilimin başlatıcısı konumunda olması sebebiyle kıymetli bir yerde durmaktadır. İnşallah yarın ‘İman ve Küfür Muvazeneleri’ isimli risaleden yola çıkarak bazı hususlara dikkat çekmeye çalışacağımızı belirtelim. Vefatının sene-i devriyesinden ıslahatçı âlimlerimizden Said Nursi’yi rahmetle anarak incelememizi sonlandıralım.
Özgür-Der Üniversite Gençliği'nin vefat yıldönümü sebebiyle yaptığı sosyal medya paylaşımı:
❝
— Özgür-Der Üniversite Gençliği (@ozgurderuni) March 23, 2021
İslâmiyet güneş gibidir,
Üflemekle sönmez.
Gündüz gibidir;
Göz yummakla gece olmaz.
Gözünü kapayan,
Yalnız kendine gece yapar.
❞
Vefatının sene-i devriyesinde Said Nursi’yi rahmetle anıyoruz. pic.twitter.com/fNQ6QpvFil
[1] Detaylı bilgi Hamza Türkmen Ağabeyin yazısına bakılabilir: https://www.haksozhaber.net/said-nursi-abduhun-talebelerine-karsi-miydi-29469yy.htm