HAKSÖZ-HABER
Halil Konakçı’nın ezan yasağı üzerinden bu ülkede işlenmiş zulümlere dikkat çeken konuşması tartışılmaya devam ediyor. Konu hakkında Karar gazetesindeki köşesinde Hakan Albayrak Konakçı’nın sözlerinden ötürü linçe tabi tutulmasına karşı çıkmış ve bu meyanda Diyanet İşleri Başkanlığının Konakçı hakkında inceleme başlatmasını da eleştirmişti.
Hakan Albyrak’ın DİB’in yaptığını Kemalist asabiyeye taviz vermek olarak tanımlaması Karar gazetesi köşe yazarlarından İstanbul eski müftüsü Mustafa Çağrıcı’yı rahatsız etmiş. Mustafa Çağrıcı bugün yazdığı “Halik Konakçı olayı” başlıklı yazısında Konakçı hakkında başlatılan incelemenin iki açıdan, hem Diyanet görevlisinin resmi göreviyle ilgili sorumluluğu, hem de dini konumuyla ilgili sorumluluğu yönünden haklı ve gerekli olduğunu belirtiyor.
Çağrıcı’nın bu yöndeki ifadesi şöyle:
“…Halil Konakçı bir ‘imam-hatip’tir. Hakan Albayrak bu unvanın anlamını ve yüklediği misyonu iyi bilir. Bu sıfat, ilgililere sadece resmî değil, dinî sorumluluk da yükler. Bu konumdaki biri, vaktiyle devletimizce uygulanmış, sonrasında yine devletimizce düzeltilmiş bir icraatı, aradan neredeyse bir asır geçmişken tekrar cami kürsüsüne taşıması dinen de sorgulanmalıdır. Çünkü ortada dinin şiddetle yasakladığı ‘fitne’ye sebep olma, toplumsal kamplaşmayı derinleştirme, hem dinin birleştiricilik (cemaat) ilkesine hem de bu ilkeye sadakat göstermesi gereken Diyanet camiasının dinî misyonuna zarar verme şüphesi vardır. “İnceleme” bunu aydınlatacaktır…”
Alıntıladığımız bu paragraftaki şu ifadeye dikkatinizi çekmek isteriz: “Vaktiyle devletimizce uygulanmış, sonrasında yine devletimizce düzeltilmiş bir icraatı aradan neredeyse bir asır geçmişken tekrar cami kürsüsüne taşımak!”
Anlaşılan o ki Sayın Çağrıcı ‘devletimiz’ dediği yapının icraatlarını sorgulama-tartışma yanlısı değil. Kemalist yapıya adeta kutsallık atfı anlamına gelen bu hassasiyetin nereden kaynaklandığını bilemiyoruz. “Sonrasında düzeltilmiş ya, daha ne uğraşıyorsunuz” der gibi bir hali var yazarın.
İyi de düzeltilme ihtiyacı hissedildiğine göre ortada bir yanlış varmış diye düşünmek gerekmez mi? Üstelik de düzeltme çabasının nelere mal olduğunu, bu icraatı düzeltenlerin bilahare darbecilerin hedefi olduğu da bilinmiyor değilken!
Burada daha ilginç olan husus şu ki Mustafa Çağrıcı seçim sürecinde de görüldüğü üzere Erdoğan iktidarının icraatlarına yönelik bir dizi eleştiri yazısı kaleme almış birisi. Yani devletin icraatlarını eleştirmenin fitneye yol açabileceği iddiasını pek de kale almadığını biliyoruz. Alması da gerekmiyor zaten, bu çok anlamsız ve yanlış bir tutum olurdu. Peki, aynı Çağrıcı Kemalist tek parti diktasının sistematik, vahşi zulümleri arasında öne çıkan, adeta sembolleşen ezan yasağının gündeme getirilmesinden neden rahatsızlık duyuyor?
Ezan yasağını aynen savunmaya güçleri yetmese de ezan yasağına zemin hazırlayan İslam’ı azaltma, etkisizleştirme, kamusal işleyişi, giderek toplumsal hayatın tamamını dinin emir ve nehiylerinden arındırma çabası içerisinde olan zihniyetin bu ülkede gayet aktif olduğu bilinmiyor mu?
Evet, Çağrıcı’nın ifade ettiği gibi bu icraat bugün devam etmiyor olabilir ama o icraatın dayandığı mantık hala çok belirgin ve gerek siyasal yapının tamamını, gerekse de toplumsal yapının büyük bölümünde hükmünü sürdürüyor. Bu gerçeğe rağmen neden bu olguyu dillendirmek, bu zulmü icra eden zihniyeti teşhir etmek yanlış olsun?
Eğer camii kürsülerinde bu suçların, günahların, zulümlerin ifade edilmesi fitne diye tanımlanacaksa Kuran-ı Kerim’in pek çok buyruğu, önceki kavimlerin işledikleri suçların hatırlatılması, giderek emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerin icrası nasıl mümkün olacak?