Yüzünüzü çıkarın maskeniz kalsın

SEZAİ ARICIOĞLU

*Kör olanla gören bir değildir

Karanlıkla aydınlık

Gölge ile sıcaklık

Diri olanlarla ölüler de

Sen yalnızca bir uyarıcısın

 

Etrafınıza baktığınızda asırlardır birlikte yaşadıklarını iddia eden ezel ve ebed türkülerine alkış tutan sahte kutsallarla çepeçevre kuşatılmış vaftiz edilmiş geniş yığınlar görürsünüz.Zannedersiniz  ki her şey bunlarla birlikte var ve her şey bunlarla birlikte anlam ve değer kazanıyor.Zannedersiniz  ki bu toplumun hepsinin ortak paydası “aziz hatıraları” dır.Zannedersiniz  ki bunlar hiç acıkmazlar susamazlar.Acıksalar da susasalar da şikayet etmezler.Aç bırakıldıklarını susuz bırakıldıklarını söylesen dahi ve bu doğru olsa da inanmazlar.Sahip oldukları “aziz hatıra”nın gazıyla dehşet saçacaklarını haykırırlar.Doğru olanın onda birini dahi göremezler.Güçlüyü severler güçlüye taparlar hep güçlüyü çağırırlar dualarında.

Etrafınıza baktığınızda yoksullukla yok olmak arasında ince bir çizgide ölüp ölüp dirilenler görürsünüz. Yoksulluklarının suçunu kendilerinde arayan garip tutumlarına bir anlam veremezsiniz. Yalınayaklarıyla diğer dünyaların yalınayaklılarına kahkahalarla gülerler. Verdikleri kararlarda hiçbir tutarlılık ve isabet göremezsiniz. Sizi dinlemezler veya hasbel kader dinleseler sizinle dalga geçerler. Onların gözünde zavallı gibi bir şeysinizdir sizi anlamazlar sizinle olmazlar sizi takdir ve tasdik etmezler. Algılarındaki azamilik yaşattırıldıkları asgari yaşam girdabı kadardır. Alıp götürelim sizi deseniz sakladıkları tüm buzağıları ceplerinden çıkartarak emzirmeye başlarlar.

Etrafınıza baktığınızda uzun uzadıya oturmayan uzun uzun konuşmayan emir kiplerinden cümleler seçen hoyrat şımartılmış para verilmiş hatta verildikçe verilmiş sadece çıkarları için nefes alıp veren züppeler görürsünüz. Yüklendikleri yükü başkalarına taşıtmaktan zevk alırlar. Façaları yerindedir tıpkı süzüldükleri jipleri gibi. Mala meraklı canları herkesten ve her şeyden kıymetli riske dalmayanlardır bunlar. Zenginliklerini sadece kendi çabaları ile elde ettiklerine inanmışlardır. Menfaat gördükleri anda gerekirse her yere merdiven dayarlar hatta gökyüzüne bile. Gerekirse herkesi feda ederler kendi yakınlarını bile. Sizi ve her şeyi sadece kar ve zarar olarak görürler.

Etrafınıza baktığınızda meydanları hınca hınç doldurmuş nara atanları görürsünüz. Kürsüdekinin kumandasına girmişlerdir ve o ne isterse onu söylerler. Ellerinde bayrakları bir sağa bir sola hiçte ritmik olmayan hareketlerle sallayıp dururlar. Elleriyle garip işaretler yaparak bağlılıklarını gösterirler kürsüdekine. Sıcak yaksa da yağmur ıslatsa da bağlılıklarının ispatı olarak kalırlar orada sonuna dek. Usanmazlar. Alıştırıldıklarının farkında değillerdir sorgulamazlar. Ortaçağın bir yerlerinden kopup gelmiş yığınları andırırlar. Aralarına girerseniz kaybolursunuz. Sesinizin hiçbir kıymeti yoktur bireysel olarak. Orada kocaman bir yığınsınızdır ve o yığınla birlikte varsınızdır.

Tüm bunlarla birlikte etrafınıza baktığınızda şehri tamamen kaplamış bir kalabalık bir nicelik hastalığı görürsünüz. Size derler ki bunca insan bilmiyor da siz mi biliyorsunuz? Bunca insan yanlış yol da da siz mi doğru yoldasınız? Herkes O’nun ana rahmine düşüşünü camilerde çılgınca kutlarken siz neden ayrımcılık yapıyorsunuz siz neden bölücülük çıkartıyorsunuz? Nerden biliyorsunuz diye bile soramazsınız? Üç aylardan bana ne diyemezsiniz? Her şeyi söylerler arkanızdan.

Hakikaten baktığımızda toplumu Regaiplerle uyuttuktan sonra üç aylarla sindirdikten sonra bir de önlerine sandık koydunuz mu değmeyin keyiflerine. Ne arı duru bir dinden bahsedebilirsiniz ne anadilin varlığı yokluğu sizi ilgilendirir ne başörtüsünün farziyyeti ne tevhid ne adalet ne de dosdoğru olan Kur’an’ın çizdiği yol.

Biri der ki; 12 eylül referandumu yirmi seçime bedeldi 12 haziran’da on referanduma bedel. Siz de kanarsınız. Odaklanırsınız. Bir diğeri anadiliniz verilirse karnınız doyacak mı der ya da tersten okursak karnınız doyunca da anadilinizi isteyecek misiniz? Bakarsınız bir Türk gibi. Uzun uzun bakarsınız. Yanınızdan biri kökünü kazıyacaksın bunların der gayri ihtiyari kafa sallarsınız. Bir diğeri Mavi Marmara’yı lekelemeye çalışır. Aklınız çelinir. Acabalar galibalar derken kasketi geçirirsiniz başınıza. En baba olanının bayrak fetişi depreşir. Şu bayrağın renginden rahatsız olanlar var der rahatsız (!) bir şekilde. Ve dikte eder peş peşe rejimin kutsallarını bayrak sallayıp duran on binlerin beynine.

Bu yüzden başkalarının sevgileriyle başlamasın hayatımız. Başkalarının güçlerinden güç almayalım. Başkalarının aşklarından kurduğumuz hayatları özlemeyelim. Başkalarının ölümlerine ağlayacağımıza kendi ölümümüzle yüzleşelim. Başkaları belirlemesin bizim gelecek tasavvurumuzu. Başka bir dünya mümkün unutmayalım. Başkalarının başarılarından pay çıkartacağımıza “meymenetsiz” olduklarını söyleyelim aldatıcılara. Mitinglerden mitinglere sürülen çobansız sürülerden kendimize yaşam biçmeyelim. Aklımızı kullanalım. Gönlümüzü kullanalım. Vicdanımızın sesini duyalım. İçimiz ürperirse ne ala. Yoksa hep zaten böyleydik mi diyeceğiz. Ne kalabalıkların peşine takılalım ne de marjinal olmakla övünmeyi maharet bilelim.

*(Kur’an-ı Kerim Fatır Suresi 19-23)