İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyelerinin büyük çoğunluğunun, haklarında açılan ceza davası sebebi ile, artık baro yönetim kurulu toplantılarına katılmamaları gerekiyor.
Ancak öyle gizemli bir hukukun geçerli olduğu ülkede yaşıyoruz ki, bunu kim sağlayacak, belli değil.
İl Seçim Kurulu, “Sen, sen, sen. Artık yönetim kurulu toplantılarına katılmayacaksınız” mı diyecek?
Bu karar verilene kadar, toplantılara katılmalarına engel olunmayacak mı?
Yoksa kararı Adalet Bakanlığı mı alacak?
Evet; işin doğrusuna bakarsak, kimsenin bir karar almasına gerek kalmadan, söz konusu yönetim kurulu üyelerinin, kendiliğinden kanunun emrini yerine getirmeleri gerekir.
İşte hukuk dediğimiz olgu, “müeyyideler” ile donatılmış bir müessese..
Yönetim kurulu üyeleri, kendileri toplantılara katılmamalı..
Ama ya katılırlarsa?
Veya katılmak isterlerse?
İşte bunu da düzenlemeli hukuk..
Görünen ise, bu konuda çok açık bir düzenleme yok.
Ceza davasına muhatap olanların, baro yönetim kurulu toplantısına katılmaları, çok net şekilde kanuna aykırı da..
Katılmamalarının nasıl sağlanacağı belirsiz.
Ama bu belirsizlik, yarın çok vahim karışıklıklara sebep olabilir.
Nasıl?
Diyelim Baro Yönetim Kurulu üyeleri, görevlerinin sürdüğü konusunda ısrarcı oldular ve toplantılara katılmaya devam ettiler..
Toplantılarda alınan kararlar, geçerli olur mu?
Olmaz.
Ne gibi.
Aldıkları “genel kurul” kararı gibi..
Evet, seçimli genel kurul kararı almadıkları için, şov niyeti ile yapacakları toplantının zaten hukuki bir sonucu olmayacak..
Toplanacaklar..
Bağırıp çağıracaklar.
Sonra dağılacaklar.
Bunun ne hukuki sonucu olacak ki?
Ya, diğer kararlar?
Avukatlık Kanunu 95. madde, Yönetim Kurulu’nun görevlerini düzenlemiş.
Onlardan birisi de, stajyer ve avukatların baroya kabul ve levhaya yazılmaları hakkında karar verme..
Son bir hafta içinde böyle bir karar alındı mı bilmiyorum ama. Her ay 50 civarında avukata ruhsat veren İstanbul Barosu’nda, önümüzdeki günlerde mutlaka birileri avukatlığa kabul edilecektir..
Diyelim toplantıya artık katılmaması gereken sanık konumundaki yönetim kurulu üyeleri, kanundaki engele rağmen toplantıya katılıp, herhangi bir avukatın baroya kabulüne karar verdiler..
O avukatın girdiği davalarda taraf olan kişiler, davayı kaybettiklerinde, Yargıtay’a temyiz sebebi olarak, “Duruşmalara giren avukat, aslında avukat değildir. Çünkü onu avukatlığa kabul eden yönetim kurulu, yetkili yönetim kurulu değildir. Bu konuda İdare mahkemesinde dava açılmıştır. Karar bozulmalıdır” deseler..
Ne diyecek Yargıtay?
Ne diyebilir ki?
Mecburen kararı bozacak.
Veya herhangi bir ceza davasında, bir sanığın savunmasını yapan avukatın ruhsatı, aynı sebeple iptal edildiğinde, karar kesinleşmiş bile olsa, sanık temyiz edecek: “Beni duruşmada savunan avukat, aslında avukat değilmiş. Karar bozulsun.”
Yargıtay mecburen bozacak kararı..
Davanın esası ile uzaktan yakından ilgisiz bir konu..
Sırf sanık konumundaki yönetim kurulu üyelerinin keyfi ısrarı sebebi ile, bozma sebebi olacak.
Hatta avukat olduğunu sanan onlarca kişi, sonradan ruhsatları iptal edileceği için, gerçekte avukatlık yapamamış olacaklar. Avukatlıklarının sonraki bir tarihten başlaması zorunlu olacak.
Aldıkları vekalet ücretlerini, iade etmeleri gerekecek.
Ve daha yüzlerce ihtilaf..
Kimsenin, böylesi karışıklığa sebep vermeye hakkı yoktur..
Baro Başkanı Ümit Kocasakal, yol yakın iken, hatadan dönmeli ve artık Yönetim Kurulu toplantılarına katılmayacaklarını açıklamalıdır.
Haklarında açılan ceza davası bitene kadar, son seçimde ikinci sırada yer alan yönetim kurulu üyeliğine aday olanlar yetkili üye olarak toplantılara katılmalı, ceza davası bittiğinde de, neticesine göre hareket edilmelidir.
Beraat ederlerse, tekrar görevlerine geri dönerler.
Mahkum olurlarsa, zaten avukatlık hayatları da sona erebilir..
Ümit Bey’in, hem öğretim üyeliği yapıp, hem de mesai saatlerinde üniversite dışında vakit geçirmesi konusuna daha girmedik..
Umarım, girmemize gerek kalmadan, Ümit Bey gerekli kararı alır.
YENİ AKİT