Yüzde 42nin sosyo-ekonomik anlamı

Ali Bulaç

Yüzde 58 "evet" bir koalisyondur. Bu koalisyonda AK Parti, darbe anayasasına karşı olanlar ve demokratikleşmeyi isteyenler bir araya gelmiştir.

Yüzde 42 "hayır" da bir koalisyondur. Bu koalisyonda toplanmış olanların ana gövdesini ise "AK Parti ve R. Tayyip Erdoğan karşıtlığı" oluşturmaktadır. "Hayır" oyu kullananların yarıya yakını (sırasıyla yüzde 48,3 ve 46,3) AK Parti'ye karşı (AK Parti iktidara daha çok yerleşmesin diye) veya Başbakan'a karşı 'hayır' oyu kullanmıştır. Hükümetin yargıyı ele geçirmesi endişesiyle oy kullandığını söyleyenlerin oranı yüzde 40,8 olmuştur. (Hürriyet, 14 Eylül.) Sezgisel siyasi hesapları hayli kuvvetli olan Başbakan'ın "Bana yüzde 42'yi analiz edin" demesi boşuna değildir.

Yüzde 42 ile ilgili söylenebilecekleri şöyle sıralayabileceğimizi düşünüyorum:

1) "Hayırcı bloku" laik, laikçi, çağdaş yaşamcı, Alevi vs. diye tanımlamak kullanışlıdır, ama eksiktir. Bu ögeler hayli etkili birer kimlik beyanı olmakla beraber, tayin edici değildirler. Ortak payda pozitif bir fikir değil, negatif unsurdur. Bu da "AK Parti ve R. Tayyip Erdoğan karşıtlığı"dır. Karşıtlık giderek muhafazakâr-dindarlara, cemaatlere ve yeni yükselmekte olan zümrelere karşı nefrete dönüşmektedir.

2) Belli medya grubunun öne çıkardığı "laik yaşama tarzına yönelik tehdit ve korku", yüzde 42'lik oranda tahmin edilenden önemsizdir. Bu korkuyu, sistemli ve sofistike biçimde bürokratik merkezi kontrol eden sert çekirdek üretmekte ve yaymaktadır. Belli toplum kesimlerine "bir algı" olarak yansımakta ve bir "fobi" olarak iş görmektedir. Yersiz korkudur, çünkü:

a) 1994'ten beri yerel yönetimler ve 2002'den beri merkezî yönetim bu kadroların elindedir, laik-Batı yaşama tarzına müdahale ettikleri kaydedilmiş değildir.

b) Aksine, başkalarının yaşama tarzını değiştireceklerine zenginleşenleri giderek muhafazakârlığı nominal bir kimliğe indirgemekte, kendileri dinî ve geleneksel hayat tarzından uzaklaşmaktadırlar. Yani eğer, muhafazakâr iktidarın ajandasında laiklerin hayat tarzını avlama hedefi var idiyse, etkin unsurlarıyla ava gidenler avlanmıştır.

3) Yüzde 42 hayırcılar, Akdeniz, Ege ve Trakya'da yoğunlaşmıştır. Ama büyük şehirlerde (Ankara ve İstanbul) yüzde 45'lere çıkmış, Karadeniz ve Anadolu'ya da dikkate değer oranlarda dağılmış bulunmaktadırlar.

4) Hayırcılar içinde "büyük sermaye veya milli gelirden aslan payını alan ultra zenginler" sanıldığının aksine hayli düşüktür. Zaten gelirin büyük parçasını 500 aile kasasına indirmektedir. Hayırcıların ana gövdesini orta sınıflar teşkil etmektedirler ki, bunlar da giderek ekonomik olarak sıkışma hali yaşayan, işini kaybeden esnaf, memur, öğretmen, çiftçi, emekli, beyaz yakalı ve üstelik eğitimli kesimlerdir.

Bu kesimlerin tepkilerinin gerisinde, milli gelirdeki adaletsiz bölüşüm yatmaktadır. Milli gelirin yaklaşık yarısını nüfusun ilk 20'si alıyor. Bunlar sekiz senedir AK Parti'ye tek oy vermediler, ama kazançlarına kazançlar kattılar. Son yüzde 20'lik nüfus ise gelirin yüzde 6'sını alıyor. Geriye kalanını da nüfusun yüzde 60'ı paylaşıyor. İşte bu yüzde 60'lık nüfus orta sınıftır.

Ancak bu paylaşımda da kaybedenler var, kazananlar var. Bu kayıp ve kazançta dün olduğu gibi bugün de siyasi iktidarlar (2002'den bu yana AK Parti) belirleyici rol oynuyor. Yüzde 42'ye göre AK Parti, kendi zenginlerini çıkarıyor, onlara kaynak aktarıyor, kendisine uzak olanları diğer iktidarlar gibi cezalandırıyor. Üstelik bu yeni zenginler, herkeste haset duygularını tahrik edecek şekilde tüketiyorlar, şımarıkça harcıyorlar, dün mağdur ve alçakgönüllü iken, bugün haksız kazançla iktidar zengini olup çıkıyorlar.

Çözüm geleneksel sisteme göre, her iktidarın kendi zenginini çıkarması değil, yoksulların korunması ve orta sınıfların güçlendirilmesi, küresel rekabete girmeyen ve demokratikleşmeye destek vermeyen büyük sermayenin orta sınıflar lehine sınırlandırılmasıdır. Bunun için de herkesi (dindarını ve laikini, Sünni'sini ve Alevi'sini, Türk'ünü ve Kürt'ünü) içine alacak şekilde gelir bölüşümünün adil hale getirilmesi gerekiyor... a.bulac@zaman.com.tr

ZAMAN