Yurtlarından Çıkarılan Êzîdîler ve İnançları

Vahdettin İnce, IŞİD'in Sincar'a ilerleyişi karşısında korkuyla bölgeyi terk eden Ezidi toplumunun tarihsel kimliğini ve yaşadığı dramı dile getiriyor.

HAKSÖZ-HABER

IŞİD'in Sincar'a ilerleyişi karşısında korkuyla bölgeyi terk eden Ezidi toplumunun tarihsel kimliğini ve yaşadığı dramı dile getiren Vahdettin İnce, PKK-PYD propagandası altında dile getirilen asparagas habercilikten uzak bir şekilde konuya daha ölçülü yaklaşıyor. Yeni Şafak gazetesinin yorum sayfasından iktibas ediyoruz.

***

Êzîdîler

Vahdettin İnce / Yeni Şafak

Son günlerde Irak'ta IŞİD saldırılarıyla gündeme gelen ve Kürtçe'de tanrı anlamına gelen 'Êzed' veya 'Yezdan' ismine mensuben Êzîdî veya Yezidi adı verilen topluluğun inancının adı olan 'êzîdîtî' (Yezidilik) kadim Zerdüştilik dininin kalıntısıdır. (Aslında çok ciddi araştırmacılar, onların önceleri Şeyh Abdulkadir Geylani'den ayrılan Şeyh Adiy b. Müsafir'in tarikatına mensup Müslümanlar olduklarını, sonradan İslam'dan ayrıldıklarını ve eski Kürt dini kalıntılarını da kapsayacak yeni bir din oluşturduklarını söylemektedirler. Buna Êzîdîlerin kendilerini nispet ettikleri Şeyh Adiy b. Müsafir'in kaleme aldığı 'Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat akidesi' adlı kitabını delil gösterirler.) Yirminci yüzyılın başlarına kadar Kürdistan'ın her tarafında onlara rastlanırdı. Ama günümüzde Musul'un Şengal dağı çevresinde, Irak Kürdistanı'nın değişik bölgelerinde, özellikle Duhok dolaylarında, Mardin, Diyarbekir, Urfa çevresinde, Ermenistan'da, Gürcistan'da ve Ukrayna'da yaşarlar. Şengal Dağı Êzîdîler için kutsaldır. Senede bir kez ziyaret ettikleri Laleş makamı oradadır. Ateş kutsaldır onlarda.

Bu yüzden bir ateş kütlesi olarak güneşe ibadet ederler. Müslümanların 'Şeytan' dedikleri İblis onlarda 'Melekê Tawis' adını alır. İran'la birlikte Kürt coğrafyası da Müslüman Araplar tarafından fethedilince Mecusilik adı altında Êzîdîler de ehl-i kitap özel hukukuna tabi zimmiler olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir. Êzîdî topluluğu tamamen ve sadece Kürtlerden oluşur. Kürtçe'nin Kurmancî lehçesini konuşurlar. Kutsal kitapları 'Mushefa Reş' (Siyah Mushaf) Kürtçe'dir ve tarihi bin beş yüz sene eskiye kadar dayandırılır. Birçok ünlü Kürt aşireti on sekizinci yüz yıla kadar hala Êzîdî inancına mensuptu. Van Gölü'nün kuzeyinde Sîpkan, Urfa dolaylarında Milan, Bingöl çevresinde Tawzî (Tawisî) aşiretleri çok geç dönemlerde Müslüman olmuş Êzîdî aşîretlerdir. Türkiye sınırları içinde Êzîdî nüfus tükenme noktasına gelmiştir. Ermeni tehcirinde Êzîdîler de ana yurtlarını terk etmek zorunda bırakılmışlardı.

'YA MELEKÊ TAWİS!'

İlk defa bir grup Êzîdîyi seksenli yılların başlarında Mersin'de görmüştüm. Yaz tatilinde inşaatta çalışmaya gitmiştim. Orada bir grup Midyatlı vardı. İsimleri Mehmet, Ahmet, Kadri gibi Müslüman isimleriydi. Kürtçe konuşuyorlardı. Onların yanında yaklaşık iki ay çalıştım. Ben diyelim çimento torbasını kaldırırken 'Ya Allah!'mi diyorum, onlar da 'Ya Melekê Tawis!'diyorlardı. Bu tavırları dikkatimi çekmişti. Bizim oralardan tecrübelilere sormuştum, niye böyle diyorlar diye. O zaman bunların Êzîdî olduklarını söylemişlerdi bana. Bazı tecrübeli ustalar, beni uyarıyordu: 'Sakın onların yanında 'şeytan' lafını kullanma ya da 'şeytana lanet olsun' deme, kızarlar. Dememeye dikkat ettim. Aslında çocukluğumdan beri duyduğum hikayelerden dolayı beni kesmelerinden korktum. Bir tanesini hiç unutmam, adı Kadri'ydi. Ama arkadaşları ona 'Qedrîko' diyorlardı. Bir keresinde namaz kıldığım yerin yanından geçerken namazı bitirinceye kadar bekledi. Sonra dedi ki: Müslümanlık Arapların dinidir. Biz Kürdüz. Kürtlerin dini Êzîdîtidir. Sonra yoluna devam etti.

Hikayelerini çok duyardım ÊzÎdîlerin. Ağrı'nın Patnos ve Tutak ilçelerinde Birinci Dünya Savaşı'na kadar yoğun bir Êzîdî nüfus varmış. Bizim aşiretle komşu, hatta iç içe yaşıyorlarmış. Büyüklerimden çok duyduğum 'Fermana Serê Filan' (Ermenilerin başının kesilmesi fermanı) çıktığında Êzîdîler de hedef olmuşlar. Ölen ölmüş kalanları da Ermenilerle birlikte Ermenistan'a kaçmışlar. Bugün Ermenistan, Gürcistan ve Ukrayna Kürtlerinin büyük çoğunluğu Êzîdîdir. Ünlü dengbêj Aslîka Qadir Ukraynalı bir êzîdî Kürt'tür.

DEHŞETİ ANLAMAK VE ÇEKİLEN VİCDAN AZABI

IŞİD saldırılarından kaçıp Şengal Dağı'na, oradan Irak Kürdistanı'na sığınan bir Êzîdî kadını konuşturuyorlardı televizyonda. 'Üç çocuğum vardı. İkisini kaybettim. Şimdi neredeler, başlarına ne geldi bilmiyorum' diyordu. Hikaye bana tanıdık geldi. Zilan katliamından kaçarken bebeklerini dağ başlarında bırakan onlarca kadın tanıdım bizim oralarda. Bebekler ağlayınca askerler yerlerini tespit ediyorlarmış. Ve tabii ölene kadar bu çocuklarının adlarını sayıklıyorlardı her fırsatta. Vicdan azabından daha yakıcıdır bu. Bir kadın kolay kolay çocuğunu terk etmez. Bizim oralarda bir felaketi, bir dehşeti anlatmak için 'qiyamet e, dê weledê xwe davêje' (kıyamet gibi, ana evladını atıyor). Êzîdî Kürt kadının çocuğunu dağda bırakmasının ya da yitirmesinin hangi dehşetten kaynaklandığını varın siz tasavvur edin.

Allah, Peygamberimiz'e 'Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik' buyuruyor. Bugün Müslümanların (!) anaya evladını attıracak dehşetini bu buyruğun neresine koyacağız. Êzîdî kadının yanağından süzülen o bir damla gözyaşının vebalini kaldıracak hiçbir vicdan bulunmaz. 'İnsanları haksız yere yurtlarından çıkaranlar' Kur'an'da hep Mekkeli müşriklerle bağlantılı olarak kullanılan bir suçlamadır. Bugün Êzîdîleri haksız yere yurtlarından çıkaranlar itikat ve amel olarak kimlerle aynı kategoriye düştüklerini algılayacak ferasete, vicdana sahip midirler?

Êzîdîlerin bu muameleyi hak edecek ya da gerekçelendirecek hiçbir zararları olmamıştır Müslüman komşularına. Zaten isteseler de yapamazlar. Böyle bir güçleri yoktur. Bu yüzden hem Ermeni tehciri sırasında hem de bugün maalesef Müslümanlar (!) tarafından haksız yere yurtlarından çıkarılmışlardır ve bunun vebali Allah katında büyüktür. Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerle ilgili isyan, katliam gibi bir takım gerekçeler ileri sürülse de Êzîdîler hakkında bu tür gerekçeler de ileri sürülemez. Kendi halinde bu küçük topluluk sırf farklı bir inanca sahiptir diye, yeryüzünde farklı inançların bir arada kardeşçe yaşamasının en güzel pratiğini göstermiş bir dinin mensupları olduklarını söyleyenler tarafından yok ediliyor.

O Êzîdî kadının yanağında süzülen o bir damlacık gözyaşı, hepimizi boğacak bir ummana dönüşecektir.

 

Yorum Analiz Haberleri

Avrupa'da İslami kimliğin geleceği
Amerika ikileminden kurtulalım
Yasadışı bahis bağımlılığının feci boyutları
Türkiye’de toplumsal değerlerin karmaşıklığı
Filistinlilerin yenilgiyi kabul etmesini mi bekliyorlar?