Türkiye’de iyi şeyler olduğunu, kronik siyasi ve diplomatik problemlerimize dair cesur adımların atıldığını görüp, takdir ediyoruz.
Daha geçenlerde Suriye ile Türkiye’nin vize uygulamasını kaldırması heyecanlandırmıştı bizi. On sene önce hayali bile saflık kabul edilecek bir gelişmeydi bu.
Bir tabu hâlini almış Ermenistan meselesinde de önemli gelişmeler yaşanıyor. Kıbrıs eksenli sorunda da hâkeza bizim taraf cesur adımlar atmıştı...
Ülke, hızlı adımlarla yürümesini engelleyen bagajlarından bir bir kurtulma mücadelesi veriyor velhâsıl.
İç siyaset de buna dahil.
İç siyasete dair “demokrasi açılımı”, Alevilere yönelik çalıştay ve bunun arkasında yatan uzlaşma çabaları geniş kesimlerin takdirini kazanıyor.
Bir ülkede adâletin sağlıklı tesisi, mağdur olan kesimlerin haklarını, birini diğerine kimliğinden dolayı tercih etmeden sağlamakla mümkündür. Ama nedense dindar insanların haklarına mesele taalluk edince hukuksuzluk fazla itiraz görmüyor bu ülkede.
Bu işte bir gariplik var!..
Örnek isterseniz çok. Meselâ üniversite eğitimlerini yurt dışında ilahiyat fakültelerinde tamamlamış binlerce sessiz ama mağdur insana bakın. Mükteseb hakları hukuka aykırı olarak ellerinden alınmış.
Binlerce genç, devletin tanıyorum dediği üniversitelere yine devlet aracılığıyla müracaat yapmış, kabul edildikten sonra da maddî ve manevî binbir bedel ödeyerek eğitimlerini tamamlayarak yurda dönmüşler.
Sonrası...
Sonrasında da 28 Şubat şartlarında, YÖK’e hukuksuzluğu taşıyan bir kadro, Batı Çalışma Grubu vs. bu insanların kazanılmış haklarını gasbetmiş. “Bundan sonra bu üniversiteleri tanımıyorum” demekle kalmamış, “Şu ana kadar verdiğim denklikleri de iptal ediyorum” diyerek binlerce gencin üniversite mezunu olarak elde ettikleri hakları çöpe atmış.
Dönemin şartları içerisinde de adâlet mekanizması, yaşanan hukuksuzluk karşısında lâlu ebkem kesilmiş!
Ortada varsa yeni bir kanun, kanun çıktıktan ve resmi gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girer. Ve bu kanun öncesine de teşmil edilemez, değil mi? Ama edildi...
Binlerce gencin emeği çalındı, onurlarıyla oynandı, ailelerine karşı sorumluluklarını üstlenemeyecek duruma itildiler. Ve hâlâ bu haksızlıkları gündeme getiremiyorsunuz.
Câmianın ağır ağbileri de, eli kalem tutanları da, siyasetçileri de; “Aman ortalığı karıştırmayın!” havasında.
Bu gasb, sözde liberal ve solcu insan hakları şampiyonlarının da gündemini işgal etmez.
Nedeni de basit. Çünkü mağdurlar, yurt dışında ilahiyat eğitimi almaya cüret etmişler. Durum böyle olunca da, bir hukuk cinayetine yok muamelesi yapıyorlar.
Şimdi de, YÖK, hakları ellerinden alınmış bu mağdurlara çözüm sunuyor. Gelin, eksik derslerinizi belirlenmiş üniversitelerde verin, diplomalarınızı alın, diyor. Çözüm diye sunulan şey, doğrusu pek de çözüm değil.
Nedenine gelince.
Denkliği almak için 1 yıl daha okumaları istenmekte. Lâkin en azı 12-13 yıldır mağduriyet yaşayan bu vatandaşlar, süreç içinde farklı alanlarda hayata atılmış, çoluk çocuk sahibi olmuş, iş kurmuş, veya çalıştıkları kurumlara karşı sorumluluk taşıyan insanlar.
Bunlar hayata 1 yıl nasıl ara verecekler, mümkün mü bu? Eksik dersler için imtihana girmeyi değil, devam şartını koşuyorlar. Bu da “problem çözüldü” gibi gözükse de, meseleyi çözmeden kapatma anlamına gelir.
Mağdurların çok az bir kısmı gidip kayıt yaptırıp okuyacaktır. Diğerlerinin kurdukları sosyal düzen, aile içi dengeler buna müsaade etmeyecektir.
Bir de olayın psikolojik boyutu var. Bu mağdurları çocukları yaşındaki gençlerle aynı sınıflarda eğitime zorlamak, yaşdaşları olan hocalardan ders aldırmak izzeti nefislerini örseleyecektir.
Eğitime bunca yıl ara verdikten sonra tekrar öğrenci psikolojisini yakalamak da pek mümkün gözükmüyor.
YÖK bunların denkliğini koşulsuz tanısa bile, bunların, sahip oldukları diplomayla iş yapmayacağı, yapamayacağı da açık. İstisnalar çıksa da, farklı yollardan önleri kapalı çünkü.
Denklik direkt tanınmalıdır. Bu hukuksuzluğu gidermek, bir utanç uygulamasına son vermek gerekmektedir. Bunun faydası da onca emeklerinin karşılığını alamayan mağdurları bir nebze olsun onure etmektir, o kadar.
Çok mu bu!?
Toplumsal barış ve devlet-toplum gerginliğini gidermek için onca cesur adımlar atılırken bu meselede de küçük bir adım atılmalı ve mağduriyetlere son verilmelidir.
Türkiye içte ve dışta bütün korkularıyla yüzleşirken mütedeyyin insanlar bunun istisnası olmamalıdır...
VAKİT