Bu yazımızda Yunus kıssasının nuzül sırasına göre tertibi üzerinde duracağız. Buna mümasil Kur'an'ın iniş sürecindeki Yunus kıssası ve muhtevasında yer alan olgularla ilgili cahiliye dönemi sosyal yapısını –kültürel/dini/edebi- algılamaya çalışacağız.
Bilindiği gibi Kur'an, tertil üzere nazil olmuş bir kitaptır. Yani ihtiyaç hasıl olduğu, ortam oluştuğu, soru sorulduğu an ve zamanlara göre Allah'ın takdirince Resulullah'a bildirilmiştir. "Biz Kur'an'ı parça parça indirdik ve onu insanlara ağır ağır okuman için bölümlere ayırdık."1 Kur'an'ın bu ana üslubu, Yunus kıssasının iniş sürecinde de karşımıza çıkmaktadır.
"Kalem suresi, vahyin kronolojisinde, büyük ihtimalle üçüncü sırada yer almaktadır. Bazı otoriteler -Suyûtî de onlardan biridir- bunun, 96. surenin (‘Alak) ilk beş ayetinden hemen sonra nazil olduğu görüşündedirler; ancak bu görüş, bazı sahih Hadislerle çelişmektedir. Bu rivayetlere göre, vahyin geliş sırasına göre 74. surenin (Müddessir) büyük bölümü ikinci sırada yer almaktadır. Ancak ne olursa olsun, “Kalem”, tartışmasız şekilde, Kur’an'ın ilk nazil olan bölümlerinden birini oluşturmaktadır."2
İçerik bakımından Kalem suresi, Mekke müşriklerinin vahye ve Hz. Peygambere karşı olumsuz tavırlarını konu edinmektedir. Ayrıca muhtevasından "..Mekke'de Allah Resulü'ne karşı çıkışların şiddetlendiği bir zamanda nazil olduğu anlaşılmaktadır. Bu surede üç konu ele alınmaktadır: Muhaliflerin ileri sürdükleri itirazlara cevap; onları ikaz edip tavsiyede bulunmak ve Allah Resulü'ne (s.a) sabrın ve istikametin telkin edilmesi."3
Dolayısıyla Kalem suresi yoluyla hem Mekke müşriklerinin vahye karşı olumsuz tavırları, hem peygamber ve sahabesinin, vahyi tebliğ'de sebat ederek direnç göstermeleri ve hem de geçmiş zamanlardaki benzer olaylar kıssa edilerek her iki gurubun bu kıssalardan dersler alması hedeflenmiştir.
İşte Hz. Peygamber ve sahabesinin yılgınlığa düşebileceği biz zamanda Cenabı Hakk, Kalem suresi içersinde yer alan üç kıssadan biri olan Yunus kıssasını inzal etmektedir. Diğer iki kıssa –Bahçe sahipleri ve Musa(a.s) kıssasının Firavun'un boğulma varyantı- öncelikli olarak müşriklerin dikkatini çekmeye, Yunus kıssası ise, Hz. Peygamber ve sahabesine mesajlar vermeye, onları teskin etmeye yöneliktir.
Kalem suresinde yer alan; "Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tekun ke sâhıbil hûti, iz nâdâ ve huve mekzûm" "Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma. Hani o, dertli dertli Rabbine niyaz etmişti."4Ayetinde geçen "..sâhıbil hûti.." "balık sahibi" ifadesi ile iniş sırasına göre ilk defa bu sure ve ayetinde, Yunus peygamber kıssasına işaret edilmektedir. Dikkat edildiğinde bu kıssadan bahsedilirken Yunus peygamberin adından söz edilmemekte; "..sâhıbil hûti.." "balık sahibi" lakabıyla, balığın Yunus'u(a.s) yutması olayına atıfta bulunulmaktadır.
O halde Kur'an'da ilk defa bu sure içersinde anlatılmaya başlanan Yunus kıssasında bahsedilen "balık sahibi" ifadesinde yapılan atıfın nereye/neden yapıldığını tespit etmek durumundayız.
Kur'an'ın iniş sürecindeki, Mekke cahiliye toplumunu incelediğimizde, Müslümanların karşısında iki dini gurubun olduğunu gözlemlemekteyiz. Bunlardan birincisi ve baskın olan gurup, müşriklerdir. İkinci olarak da Kur'an'ın Ehl-i Kitap diye vasıflandırdığı Yahudi ve Hıristiyanlardır.
Bu dini guruplardan müşriklerin, Yunus kıssası hakkında bilgi sahibi olması kuvvetle muhtemeldir. Cahiliye dönemi müşriklerinin bu bilgilerinin iki kaynağı olabilir. Birincisi Mekke ve Medine'deki Tevrat ve İncil müntesipleriyle sosyal ilişkileri yoluyla edindikleri sözsel malumat; ikincisi ise yaz ticaret seferlerinde5, kuzeye Şam'a doğru uğradıkları yerlerdeki Yahudi ve Hıristiyan kolonilerinden ve bölgesel yerleşik toplumlardan edindikleri kültürel/dini/folklorik malumattır. Hicaz'dan hareket eden"…Kafileler paranın değişim aracı olarak kullanılmadığı bu dönemlerde götürdükleri malları, Şam, Sur, Babil, Ninova, Petra, Kudüs gibi büyük ticaret merkezlerinde kendilerine gerekli olan mallarla takas eder ve memleketlerine dönerlerdi."6 Aynı zamanda bu ticaret kervanları popülasyonu uğradıkları yerlerin dini, kültürel ve edebî birikimlerini de Hicaz bölgesine taşımışlardır.
Kanaatimizce Yunus peygamber kıssası hakkında asıl bilgi kaynağı, Mekke ve Medine'deki Yahudi ve Hıristiyan toplumudur. Bunların her ikisinin de okumuş olduğu Tevrat'ın, otuz dokuz kitabından, biri de Yunus kitabıdır. Tevrat'ın üç ana bölümünden biri olan "Neviim" "Nebiler" bölümünde yer alan Yunus kitabı tamamen Yunus kıssasını işlemektedir.
İşte Kur'an'da ilk defa Kalem suresinde anlatılmaya başlanan Yunus kıssasındaki -"..sâhıbil hûti..","Zünnun"- "balık Sahibi"ndeki atıf, Tevrat'taki Yunus kıssasına yapılmaktadır. Tali olarak müşrik toplumun bilgisine de atıf olmuş olsa da temel olarak Tevrat'taki kıssanın baz alındığı kanaatindeyiz.
Kur'an'daki benzeri bir atıf da Enbiya suresinde yer alan Yunus kıssasında yer almaktadır ve Yunus'un(a.s) adı verilmeden lakabı ile bahsedilmektedir. "Ve zennûni iz zehebe mugâdıben fe zanne en len nakdire aleyhi fe nâdâ fiz zulumâti en lâ ilâhe illâ ente subhâneke innî kuntu minez zâlimîn" "Zünnûn'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti."7
Ayetteki ".. zennûni.." "..Zün-nun" sözlük anlamı olarak "balık sahibi" anlamına gelir."8Kalem ve Enbiya surelerinde vurgulanan "..sâhıbil hûti.." "balık sahibi" ifadesi Yunus'un(a.s) balıkçılık yapan bir kişi olduğunu belirtmek amaçlı değildir. Bu ifade tamamıyla onun Kur'an'ın inişinden önce Tevrat'ta, İncil'de ve müşrik toplum hafızasında yer alan balığın onu yutması mucizesi olayına dayanmaktadır.
Bu konuda Tevrat ve İncil'de yer alan ifadeleri verelim: Tevrat'ta yer alan balığının Yunus'u(a.s) yutma olayı şöyle anlatılmaktadır: "Sonra Yunus'u kaldırıp denize attılar, kuduran deniz sakinleşti…. Bu arada RAB Yunus'u yutacak büyük bir balık sağladı. Yunus üç gün üç gece bu balığın karnında kaldı."9
İncil'de ise Matta kitabında, Tevrat'ta anlatılan Yunus kıssasındaki Yunus'u(a.s) balığın yutması olayına atıfla, İsa'nın yeniden dirilmesine değinilmektedir. "Yunus nasıl üç gün üç gece o koca balığın karnında kaldıysa, İnsanoğlu(İsa) da üç gün üç gece yerin bağrında kalacaktır."10
Kalem ve Enbiya surelerinde geçen "Balık sahibi" ifadesi, Yunus kıssasının cahiliye dönemi toplumunca bilindiğini bize ihsas etmektedir. Çünkü "Balık sahibi" bilinmektedir ki, Allah onun kıssasının hatırlanmasını dolayısıyla o kıssadan ibret alınmasını istemektedir. Bu yüzden Cenabı Hakk, "..sâhıbil hûti..","..Zün-nun" lakabıyla bu olaya atıfta bulunmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'in, Kalem suresinde beyan ettiği kıssanın amacı; Yunus'un(a.s) biyografik veya tarihi manadaki hayatını anmak, onun hayatını edebî olarak metne geçirmek değildir.
O halde amaç nedir? Kur'an'ın amacı, Allah'ın vahyini, tebliğ etmede direnç göstermeyen biri olan Yunus peygamberin, kavmine tebliğ görevini terk eden olumsuz tutumunu ve neticelerini örnek göstermektir.
Neden Yunus ismi verilmeyip lakabı verilmekte, çünkü balık sahibinin direncinin mihenk/kırılma noktası balığın yutulması aşamasıdır. Bu kırılma noktasında Yunus peygamber hem vahyi tebliğ hususundaki olumsuz davranışının karşılığını hem de kurtuluşunu yaşamıştır. Hz. Peygamber ve sahabesi de Mekke müşriklerinin baskıları karşısında, vahyi tebliğde yılgınlığa düşecek olurlarsa başlarına gelecek olan da "Balık Sahibi"nin, başına gelen musibet gibi olacaktır.
Hemen bu aşamada Kur'an kıssalarının ve spesifik olarak Yunus kıssasının özelliklerini gündem edelim. Kur'an kıssalarında, anlattığı kişileri ve olayları; tarihi, coğrafik, biyografik, edebî olarak yansıtmak amacıyla beyan etmemektedir. 2- Kur'an kıssalarında, daha evvel inen Tevrat ve İncil'de geçen kıssalara atıfta bulunarak detayları ile bu kitaplarda yer alan kıssaların yalnızca tertil üzere indiği anın konusuyla ilgili olan veya onunla ilgili mesajları amaçlayan kısımları mücmel olarak beyan etmektedir. 3- Kur'an kıssaları, diğer kutsal kitaplarda -Tevrat, İncil- bulunmaktadır/bulunabilir. 4- Kur'an kıssalarındaki, kıssa tekrarları olarak tanımlanan anlatımlar, aynı kıssayı değil, kıssanın tertile uygun muhtevasını değişik varyantlarla anlatan yeni bölümlerdir. Yani Kur'an, Yunus kıssasının tümünü değil, Tevrat'ta anlatılan kıssadan uygun kesitleri, değişik sure veya ayetlerde kıssa etmektedir. Dolayısıyla her bir yerde anlatılanlar yeni bir kıssadır. Tekrar değildir.
Nitekim Kalem suresinde Yunus'un(a.s) vahyi tebliğde direnç göstermemesinin neticesinin anlatıldığı kıssayı beyan ederken; Enbiya suresinde "O(Yunus) öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti." Ayetinde olduğu gibi vahyi tebliğ vazifesinden içtinap edenlerin, Allah'ın şefaatini umamayacaklarını vurgulayan bölümünü beyan etmektedir. Her iki kıssa aynı olayın tekrarı değil, bilakis Yunus kıssanın iki ayrı bölümünü mesaj konusu etmektedir. Lut kıssasındaki Melekler ile Hz. Lut'un diyalogu, Musa(a.s) kıssasındaki, Asa'nın yılan olma kesitleri gibi kesitler tekrar değil, kıssaların vereceği mesajlarla ilgili kesitlerinin değişik ve yeni anlatımlarıdır.
Yunus kıssasının nüzul sırasına göre; Kalem suresindeki 48-50. ayetlerden sonra inen ikinci ayet, Yunus suresi doksan sekizinci ayetidir. "Fe lev lâ kânet karyetun âmenet fe nefeahâ îmânuhâ, illâ kavme yûnuse, lemmâ âmenû keşefnâ anhum azâbel hızyi fîl hayâtid dunyâ ve metta’nâhum ilâ hîn" "Yunus'un kavmi müstesna, (halkını yok ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine azap gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi! Yunus'un kavmi iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık."11
Yunus suresindeki 98. ayette, Kalem suresi 48-50. ayetlerinde anlatılan kıssanın aksine onun lakabından değil isminden bahsedilmektedir. Yunus 98. ayetinde bahsedilen Yunus ismi üzerinde özellikle durmak istiyoruz. Kur'an'da ilk defa Yunus suresinde isminden bahsedilen Yunus peygamber, cahiliye toplumunca hiç bilinmedik biri olsa idi, Hem Müslümanlar ve hem de müşrikler veya Ehl-i Kitap müntesipleri, Yunus'un ne demek olduğu veya kim olduğu gibi konularla ilgili sorular yöneltebilirlerdi kanaatindeyiz. Oysa Kur'an'da ilk defa kendisinden bahsedilen bu şahısın ismi ve kendisi hakkında yeterli bir bilgi bulunmaktadır ki, böyle bir girişim olmamıştır.
Şimdi bu durumun izahını yapmaya çalışalım. Yunus ismi Arapça'da; "Yûnes ve Yûnis olarak da okunabilmektedir. Bu isim; Arapçada ayrıca “Yunan”, İbranicede “Yona”, Eski İbranice'de (Tiberian Hebrew) “Jonoh”, Latincede “Ionas”, İngilizcede “Jonah” olarak zikredilir."12
Bilindiği gibi Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ı, Yahudiler dışında Hıristiyanlar da okumaktadırlar13. Bunun yanı sıra Tevrat'ın, üç ayrı nüshası bulunmaktadır14. İbrani, Samiri ve Yunan'ca. Tüm bu dillerden telaffuzlar ve çevirilerden Tevrat'ı veya onun kıssasını okuyan ve duyan çeşitli dillere sahip müntesipler yoluyla değişik telaffuzlar vasıtası ile yayılan, orijinal "Yona","Ionas" isminin, Arapça'ya dönüşmüş şekli "Yunus" olmuştur.
Dolayısıyla cahiliye dönemi Arapları da Tevrat metinlerinde "Yona",“Jonoh”,"Ionas" olarak geçen bu ismi Arapçalaşmış şekliyle "Yunus" olarak bilmekteydiler. Bundan dolayı Kur'an'da, Enbiya suresinde ilk defa olarak bildirilen "Yunus" ismi etrafında herhangi bir ihtilaf oluşmamıştır.
Bu aşamada hem Kur'an'ın genelinde hem de spesifik olarak Yunus kıssasında verilen isimler ile Tevrat ve İncil'deki karşılıklarının değişik olmasını bu tip dilsel değişime bağlamak gerektiğinin altını çizelim. Aynı zamanda Hz. Peygamberin, Tevrat ve İncil'den kıssaları devşirdiği iddiasına en büyük karşıt delilin de bu argüman olduğunu vurgulayalım.15
Eğer müşrik ve Ehl-i kitaptan oluşan cahiliye toplumu, kıssalarda serdedilen bu değişik isimler etrafında bir şüphe içine düşselerdi, Hz. Peygamberi bu hususta sıkıştırırlardı kanaatindeyiz. O halde Tevrat, İncil ile Kur'an'da yer alan kıssalardaki şahıs, yer, v.s isimlerindeki değişiklikler tamamıyla dilin organik yapısı ve etkileşimleri ile oluşmuş ve Yunus ismi Arapçalaşarak, cahiliye toplumunun bilinen bir dil unsuru olmuştu.
Bundan dolayı Enbiya suresinde Cenabı Hakk, ilk defa "Yunus" ismini beyan ettiğinde ne Müslümanlar ne de karşıtları buna şaşırmamış ve itiraz etmemişlerdir. Enbiya suresinde Yunus ismi verilerek aynı zamanda bu ismin orijinal halinin -"Yona",“Jonoh”,"Ionas"- bulunduğu Tevrat kıssasına atıf yapılmaktadır.
Ayette Yunus'un(a.s) kavminin durumu hatırlatılarak Kur'an muhataplarının vahye iman etmelerinde acele etmeleri ihtar edilmektedir. İnkârcılıkta direnenleri Allah'ın azabının yakalayacağı hatırlatılmaktadır. Yunus kavmi gibi bizde son anda iman ederiz diye örnek getirenlere karşı bu tür bir iman ile azaptan kurtulmanın sadece Yunus kavmine mahsus olduğu bildirilerek aynı konumda iman etmiş olan Firavun'un kıssası Enbiya suresi içerisinde Yunus kıssasından hemen önce dile getirilmektedir. " "Biz, İsrail oğullarını denizden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere onları takip etti. Nihayet (denizde) boğulma haline gelince, (Firavun:) "Gerçekten, İsrail oğullarının inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de iman ettim. Ben de Müslümanlardanım!" dedi. Şimdi mi (iman ettin)! Hâlbuki daha önce isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun."16 Böylece Yunus kavmi örnek gösterilerek son anda iman edip kurtulacağını zannedenlere ikaz yapılmaktadır. Dolayısıyla Yunus kavminin iman etmesindeki, geç iman etme durumunu örnek almayın. Bilakis azab gelmeden gecikmeden iman edin mesajı verilmektedir.
Kur'an'daki, Yunus ve kıssasına dair ayetlerin nüzul sıralamasında üçüncü sırada Enam suresindeki 86. ayet bulunmaktadır. Bu ayette; "İsmail, Elyesa', Yunus ve Lût'u da. Hepsini âlemlere üstün kıldık."17Diye belirtilmektedir. Yunus(a.s) diğer resuller silsilesi içersinde sıralanarak onun İsrail oğullarından biri ve aynı zamanda bir peygamber olduğu beyan edilir. Yunus'un şeceresi Nuh'dan(a.s) başlatılarak, Hz. İbrahim'in soyundan ve İsrail oğulları resuller silsilesi içerisinden olduğu vurgulanmaktadır. Yunus'un (a.s) İsrail oğullarından olduğu Tevrat'ta da kendi ağzından bildirilmektedir. "Yunus, 'İbrani'yim" diye karşılık verdi, "Denizi ve karayı yaratan göklerin Tanrısı RAB'be taparım.'"18
Dolayısıyla Kur'an, Enam suresi 86. ayeti ile Yunus'un, İsrail oğullarından biri ve bir peygamber olduğu ve başından geçenlerin Tevrat'taki ile benzer hadiseler olduğunu ihsas ederek, aynı zamanda Tevrat ve İncil doğrultusunda inen Kur'an-ı Kerim'in, vahiy kökenli olduğunu vurgulayarak Yahudi ve Hıristiyanların Kur'an'a ve Hz. Muhammed'e ilgisini celbetmek amacındaydı.
Nuzül sırasına göre inen Yunus kıssasına dair ayetler sıralamasında dördüncü sırada yer alan Saffat suresindeki ayetlerde ve Yunus kıssasının bu varyantında; Yunus'un(a.s) peygamber olduğunun altı çizilmektedir. "Ve inne yûnuse le minel murselîn" "Doğrusu Yunus da gönderilen peygamberlerdendi."19
Arkasından gelen diğer ayetlerde ise Yunus kıssasının tümüne dair mücmel bir anlatım yapılmaktadır. "Hani o, dolu bir gemiye binip kaçmıştı. Gemide olanlarla karşılıklı kur'a çektiler de kaybedenlerden oldu. Yunus kendini kınayıp dururken onu bir balık yuttu. Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı, Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. Halsiz bir vaziyette kendisini dışarı çıkardık. Ve üstüne (gölge yapması için) kabak türünden geniş yapraklı bir nebat bitirdik. Onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik. Sonunda ona iman ettiler, bunun üzerine biz de onları bir süreye kadar yaşattık."20
Dikkat edildiğinde bu kıssadaki; gemi, kura, gemiden atılma, Yunus'un(a.s) balığın karnındaki konumu, kurtuluşu ve kavmine tekrar resullüğü ile ilgili konular Tevrat'ta detayları ile anlatılmaktadır. Kur'an Tevrat'ta yer alan mufassal malumatın aynısını vermemekte Yunus kıssasını mücmel varyantta sadece mesajlarına ait kısa anlatımlar yapmakta ve bu mücmel anlatımlardan ibret alınmasını istemektedir.
Ancak Kur'an'daki bu mücmel kıssa anlatımı, yine Kur'an'ın değişik surelerinde yer alan diğer kıssa varyantları ve ayetler ile desteklenerek yer yer Kalem suresinde olduğu gibi tafsilat verilmektedir.
Bunun yanı sıra cahiliyye toplumunun, müşrik ve Ehl-i kitap müntesipleri kendi Tevrat ve İncil kaynaklı bilgilerini, Kur'an doğrultusunda gözden geçirerek yeni gelen vahiy doğrultusunda tevhidi açıdan mufassal bir bilgilenme sahibi de olabilmişlerdir.
Aynı zamanda Müslümanlar da, Kur'ani bakış açısıyla, Tevrat ve İncil'de yer alan kıssalardaki malumatla, Kur'anın mücmel beyan ettiği kıssalarını mufassallaştırabilmişlerdir. Kur'an, Tevrat ve İncil'e dair karşılıklı etkileşim Kur'an'da şöyle beyan edilmektedir. "O, sana Kitab'ı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı indirmişti."21 "Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik."22
Dolayısıyla Kur'an bu tür anlama gayretlerine engel olmamaktadır. Yani Kur'an, Tevrat ve İncil kıssalarını veya Arap arka planındaki Ad ve Semud kıssaları gibi kıssaları tamamıyla neshetmemekte onlardaki tevhidi yanlışları düzelterek hidayete yönelik muhtevaya tevcih etmektedir.
Yunus peygambere dair ayetlerdeki, nüzul sıralamasında beşinci sırada yer alan Enbiya suresindeki ayetlerde; Yunus'un "Zünnun" lakabı verilerek, balığın yutma olayına gönderme yapılmaktadır. Ayrıca bu ayetlerde, Yunus kıssasının, Yunus peygamberin, balığın karnındaki tövbesi ve tövbesinin, Allah tarafından kabulü varyantı konu edinilmektedir. "Zünnûn'u da (Yunus'u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti." Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız."
Altıncı sıradaki Nisa suresindeki ayette, yine Yunus peygamberin, resullüğü ve resuller silsilesindeki konumu serdedilmektedir. İsrail oğulları resulleri arasında sıralanan Yunus'un(a.s) bu konumu, Yahudi ve Hıristiyanların gündemine sokularak, Tevrat ve İncil doğrultusunda vahiy olan Kur'an ve onun elçisi Hz. Muhammed'e tabi olunması gerektiği mesajı hatırlatılmaktadır. "Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, esbâta (torunlara), İsa'ya, Eyyûb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebûr'u verdik."23
Hülasa olarak Yunus peygamber ve kıssasının, Kur'an'ın nuzül süresi cahiliye Arap toplumunca bilindiği, Tevrat'ın muhtevasındaki Yunus kıssası ile Kur'an'ın beyan ettiği Yunus kıssasının benzer kıssalar olduğu gözlemlenmektedir. Kur'an bilinen bir kıssayı mücmel olarak beyan ederek, hem Tevrat'taki Yunus kıssasına atıfta bulunmakta ve hem de ondaki mesaj sapmalarını düzelterek, Tevrat, İncil ve Kur'an'ın aynı ilahi kaynaklı kitaplar ve bunların peygamberlerinin de aynı amaçları edinmiş resuller olduğunu vurgulama amacını gütmektedir. Bu benzerlikler yoluyla Ehl-i Kitabı, yeni gelen vahiy Kur'an ve elçisi Muhammed'e(s.a.v) yöneltmeye çalışan Cenabı Hakk, müşrikleri de Yunus kıssasından olumlu yönde mesajlar almasını istemektedir.
Dipnotlar:
1- Kur'an/17İsra/106.
2- Muhammed Esed, Kur'an'ın mesajı, c.III , s.1172 .
3- Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, c.VI, s. 431.
4- Kur'an/68Kalem/106.
5- Şemseddin Günaltay, İslam öncesi Araplar ve Dinleri, s.28-29; Kur'an/106Kureyş/2.
6- Şemseddin Günaltay, A.g.e, s.28.
7- Kur'an/21Enbiya/87.
8- Mevdudi, A.g.e, c. , s. .
9- Tevrat/Yunus1/15-17.
10- İncil/Matta 12/40
11- Kur'an/10Yunus/98.
12- Kadir Polater, Kur’ân ve Kitâb-ı Mukaddes’e Göre Yunus Kıssası, Din bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII (2007), sayı: 2, s.139.
13- Hikmet Tanyu, Tarih buyunca Türkler ve Yahudiler, c.I, S.32.
14- Baki Adam, Yahudi kaynaklarına göre Tevrat, s.125-147.
15- İzzet Derveze, Kur'an'ı anlamada usul, s.141-144.
16- Kur'an/21Enbiya/90-91.
17- Kur'an/6Enam/86.
18- Tevrat/Yunus1/9.
19- Kur'an/37Saffat/139.
20- Kur'an/37Saffat/140-148.
21- Kur'an/3Ali İmran/3.
22- Kur'an/5Maide/46.
23- Kur'an/4Nisa/163.