Yükseltin Faşizmin Bayrağını Ustalar

Mesele sadece lümpen ırkçılığı müesses hale getiren İyi Parti ile sınırlı kalsaydı yine de, “çok da büyütmemek lazım” der geçerdik. Ama artık mesele İyi Parti’yi ve onun o berbat mülteci-göçmen karşıtı zehirli popülizmini aşmış durumda.

İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısında Türkiye’de mülteci düşmanlığı üzerinden giderek taraftar toplayan ırkçılığı/faşismi yorumladı:

Lümpen faşizmi yahut popüler ırkçılık… Adını nasıl koyacaksak koyalım, tehlike kapımızda, burnumuzun dibinde.

O denli burnumuzun dibinde ki, siyasi görüş, ideolojik yönelim, parti pırtı ayırmadan toplumsal katmanların bütününe zehirli bir sarmaşık gibi sirayet etmekle meşgul.

Açık konuşmak lazım… Mesele sadece lümpen ırkçılığı müesses hale getiren İyi Parti ile sınırlı kalsaydı yine de, “çok da büyütmemek lazım” der geçerdik. Ama artık mesele İyi Parti’yi ve onun o berbat mülteci-göçmen karşıtı zehirli popülizmini aşmış durumda. Bolu’da CHP’li belediye başkanı örneğinde gördüğümüz gibi ciddi bir toplumsal karşılık bulabiliyor kendine. Bu korkutucu, hem de çok korkutucu.

Şunun adını doğru düzgün koyalım. “Lümpen ırkçılık”, yedeğine adına “yetersiz beyaz adam sendromu” diyebileceğimiz ruh halini de alarak, “aklî, insanî ve vicdanî” olan herşeyi yok sayıp son derece anlamsız bir karşıtlık geliştiriyor “öteki”ne karşı. Bu, her haliyle Avrupa merkezli olarak yükselen popüler ırkçılığın aynısı…

Şöyle gelişiyor mesele genel olarak. “Yetersiz beyaz adam”, bin türlü yalan ve tezviratla göçmenin, mültecinin, ötekinin kendisi için büyük bir tehlike olduğuna, işini-evini-ekmeğini elinden aldığına dair bir inanç geliştirmeye başlıyor. Bu inanç giderek bir “üstünlük teorisi”ne dönüşüyor ve bu teori son derece yıkıcı semptomlar oluşturuyor. Almanya’da yakılan binlerce işçi evi, öldürülen onlarca Türk işçi, ateşe verilen bir dünya cami bu yıkıcı semptomlara örnek.

Üstelik mesela Bolu Belediye Başkanı olan “yetersiz”, belediyenin yemek verdiği 50 Suriyeli aileye yemek vermemeye başlamasıyla şehrin bütün sorunlarının çözülebileceğine dair bir vaatte de bulunmuş oluyor topluma. Oysa kendisi de, biz de biliyoruz ki sorun orada değil ve o şekilde çözülmeyecek. Fakat fark etmez. “İkame vaat”ler faşizmin en sevdiğidir.

“Yalan ve tezvirat” dedim. Oradan devam edeyim. Bugün “mülteci” denilince aklımıza gelen topluluk malum Suriyeliler. Suriyeliler konusunda ortaya atılan yalan ve tezviratları hem devlet hem bu konularda çalışan sivil toplum kuruluşları canhıraş şekilde yalanlamaya çalışıyor ama lümpen faşizmin derisi çok kalın. Tabiri caizse mermi işlemiyor kalın kafasına.

Suriyelilerin hastanelerde sıra beklemeden tedavi oldukları, yalan. Suriyelilerin devletten maaş aldıkları, yalan. Suriyelilerin elektrik, su, doğalgaz gibi faturalardan muaf oldukları, yalan. Suriyelilerin arabaları için MTV ödemedikleri, yalan. Suriyelilere TOKİ’den ev verildiği, yalan. Suriyelilerin seçimlerde oy kullandıkları, yalan.

Bir lümpen ırkçıya bütün bunların yalan olduğunu ispat etseniz bile alacağınız cevap şu: Gidip ülkelerini savunsunlar, savaşsınlar. Nargile içmesinler. Eğlenmesinler.

Tane tane, “ülkesinde savaş durumu olan her sivil ülkesini terk edip etmeme konusunda hürdür. Savaşa ya da başka meselelere bağlı olarak gelişen mültecilik, uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmıştır. Sen kim olduğunu sanıyorsun da ölüm tehlikesini göze almayıp mülteci durumuna gelen biri hakkında ahkâm kesme yetkisini kendinde buluyorsun a ibiş!” diye anlatsanız bile anlamıyor.

Çünkü kendi yetersizliğinin suçlusu olarak görüyor mülteciyi. Dükkânının batmasının suçlusu olarak en yakınında dişini geçirebileceği insan mülteciler, devasa süpermarketlerle savaşacak hali yok ya. Kaçak yollarla mülteci çalıştıran vahşi kapitalisti suçlamak zor... Onun yerine, “mülteciler işimi elimden aldı” demenin keyfini yaşıyor.

Bugün AK Parti tabanında da, CHP tabanında da, İyi Parti ya da MHP tabanında da o ya da bu oranda yükselmektedir lümpen ırkçılık. Dünyadaki tecrübelere bakacak olursak bunun sonucunu kestirmek de zor değildir. Sonucu şiddettir, kandır, akıl dışılıktır.

O halde devletin aklıselimle iki şeye yoğunlaşması gerekir. Biri lümpen ırkçılıkla etkin mücadele, diğeri mültecilik meselesinde iki taraflı olarak toplumsal rehabilitasyon çalışması.

Tehlike kapıdadır. İnanmayan, bu yazımın sosyal medya gönderisinin altına gelecek yorumları okusun. Orada ırkçılığın ve faşizmin bin türlü maskesini bulacaktır.

 

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!