Yüksek yargının atağı

Gülay Göktürk

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 17 Şubat kararı bu kurulun Ergenekon Davası'nı engellemek için giriştiği üçüncü teşebbüs.

Birincisi, malum -Ergenekon yapılanmasının bir parçası olduğu artık iyice anlaşılan- Şemdinli Provokasyonu'nun aydınlanmasının önünü kesmekti. Teşebbüs, hükümetin de uzlaşması sonucu, davanın savcısı Ferhat Sarıkaya'nın başının yenmesiyle sonuçlandı. "İyi çocuklar" paçayı sıyırttı.

İkinci teşebbüs Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz ve JİTEM davalarına bakan bazı savcıların görevlerinden alınmasını hedefliyordu. Ama bu defa başaramadılar. Hükümet sıkı durdu. İki-üç gün süren krizin ardından savcılar yerinde kaldı.

Ve nihayet önceki gün, baskın bir kararla Erzincan'da yürütülmekte olan Ergenekon soruşturmasının savcılarını görevden alarak üçüncü teşebbüslerinde -şimdilik- başarıya ulaştılar.

Böylece, bu soruşturmanın tutuklu sanığı Erzincan Başsavcısı Cihaner'i ve aynı soruşturma kapsamında ifadeye çağrılan Kolordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk'i en azından bir süreliğine korumaya almış oldular.

Peki kazanılan bu sürede ne yapılacak? Başsavcı Cihaner'in tutukluluk halinin kaldırılması için şartlar zorlanacak, ayrıca Orgeneral Berk'le ilgili soruşturmanın Askeri Mahkeme'ye aktarılmasına çalışılacak.

Ve bu köşe kapmaca böyle sürüp gidecek...

Peki nereye kadar? Demokratik sistem bu vahim müdahaleleri daha ne kadar kaldırabilecek? Anayasa Mahkemesi'nin yasama organını, Danıştay'ın yürütme organını, HSYK'nın da yargıyı kitlemek için elbirliği halinde harekete geçtiği bu ortamda sistem nasıl işleyecek?

İlk akla gelen çözüm, acil bir Anayasa değişikliği ile zaten epeydir gündemde olan yargı reformunu gerçekleştirmek oluyor. Yüksek yargının ve HSYK'nın bir cephe halinde, sistemin bütün kapılarına taktıkları kilitleri kırmanın bir yolu Anayasa değişikliği olabilirdi gerçekten de... Ama böyle bir paket Meclis'ten çıkabilse bile CHP'nin başvurusuyla yine Anayasa Mahkemesi'ne gidecek ve oradan dönecek. Üstelik, böyle bir durumda "son çare" olarak düşünülen referandumun gerçekten çare olup olamayacağı da şüpheli. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin tıpkı türban değişikliğinde yaptığı gibi bu defa da, Meclis'ten geçen değişikliği anayasanın değişmez maddelerine aykırı bulması -geçen defa laiklik ilkesine aykırı demişlerdi, bu defa da hukuk devleti ilkesine aykırı diyeceklerdir- ve referanduma götürülemeyeceğine karar vermesi mümkün.

Özetle söylemek gerekirse, yüksek yargı organları ve HSYK gibi üst kurumlar tam da 61 anayasasını yapanların işlemesini öngördükleri şekilde işliyor; Yüksek yargı, demokratik sistemin işleyişini engellemek üzere barikat üstüne barikat örüyor. Bu tabloya bir de Yargıtay Başsavcılığı'nın iktidar partisini kapatmak üzere yaptığı hazırlıkları eklerseniz resim tamamlanıyor: Anayasa Mahkemesi Meclis'in krizi yasa değişikliği ile aşma imkanını kilitlemiş; Danıştay üstüne vazife olan olmayan her şeye burnunu sokarak Yürütme'nin elini kolunu bağlamış; Yargıtay da son darbeyi vurmak, partiyi kapatmak üzere devrede...

Peki nedir Yüksek Yargı'da karşımıza çıkan bu ittifakın amacı?

Yaşanan büyük değişim, büyük aydınlanma ve şeffaflaşma sürecini durdurmak; bürokratik vesayetin sürmesini garantilemek; bunun için AK Parti'yi ülkeyi yönetemez hale getirmek ve askeri bir darbe olamıyorsa, bir yargı darbesiyle devirmek...

Bu arada, kimi "sivil paşaların" daha şimdiden Erdoğan'ın yerine getirilecek "siyasi mesih"i aramaya başladıklarını da ekleyelim ki tablo tamamlansın...

Değişim karşıtı ittifak bunu yapabilir mi yapamaz mı sorusunun cevabı her zamankinden daha çok, toplumun geniş çoğunluğunun bu gelişmeler karşısında alacağı tutuma bağlı. Tabii bu da, şu anda AK Parti'nin yaşanan yargı kuşatmasının amacını halka ikna edici bir şekilde anlatabilmesiyle bağlantılı...

Umalım ki bu konuda AK Parti'nin güvenilirliğini zedeleyecek defoları, sırtında taşıyamayacağı kamburları olmasın. Örneğin, eğer İsmail Ağa Cemaati'yle ilgili dinleme kayıtlarında ortaya çıkan telefon görüşmeleri doğruysa; cemaatin ileri gelenlerinden bir iş adamının hükümet çevresinden kimi kişilerle ihaleler hakkında yaptığı konuşmalar gerçekse, AK Parti'nin işi çok zor demektir.

Cumhuriyet tarihinin yaşadığı en hayati dönüşüm süreci, Türk siyasetçisinin iflah olmaz ihale yolsuzluğu huyu yüzünden zarara uğrayacaksa lanet olsun...

BUGÜN