"Yorumlanmış Dünyada Müslümanca Düşünmek"

Uludağ Üniversitesi İnsani Değerler Topluluğu; alternatif eğitim seminerleri kapsamında bu dönemin ikinci salon programını Selahaddin Eş Çakırgil’in katılımıyla "Yorumlanmış Dünyada Müslümanca Düşünmek" başlığı üzerine gerçekleştirdi.

Halime Örs / Haksöz Haber
Fotoğraf: Ali E. Keserci

Uludağ Üniversitesi Mete Cengiz Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen programda topluluk yönetim kurulu üyelerinden Yasin Ağırbaş selamlama ve açılış konuşmasını yaparak sözü Selahaddin Eş Çakırgil’e devretti.

“Yorumlanmış dünya demek; herkesin kendi düşüncelerine, doğrularına, bilgi birikimine, algılarına göre değerlendirmelerde bulunarak yoruma tabi tuttuğu dünya demektir.” diyerek sözlerine başlayan Çakırgil; her bireyin kendi akli, hissi ve imani ölçüleri ile dünyayı yorumladığını ve bu çerçevede hayatını şekillendirdiğini ifade etti. Çakırgil, insanın dünyayı yorumlarken beşer ve aciz olduğunu, kendisinin ve dünyanın bir sahibi olduğunu unutmaması gerektiğini; bu doğrultuda 'ben Müslümanlardanım' diyen bireylerin kendilerine “Dünyayı nasıl yorumlamalıyız, nerede/nasıl tavır almalıyız?” sorusunu yöneltmelerinin elzem olduğunu ifade etti.

Çakırgil, dünyayı yanlış yorumlamanın insanları sürüklediği açmazlardan bahsederek fıtratımıza uygun olmayan hayat tarzının dayatılması ve araç olan şeylerin amaç haline devşirilmesiyle günümüzde mütmain olmayan kalplerin, hayal kırıklığı yaşayan insanların hakim olduğu bir toplum yapısına ulaşıldığını dile getirdi. Hayatın yanlış yorumlanmasında, seküler etkilerin olduğu kadar, Kur'an'ın yanlış yorumlanmasının da etkili olduğunu belirten Çakırgil; Muhammed İkbal’in “Ey hocalar! Sizler, Kuran’ın elimize ulaşması için bin yıllık büyük bir hizmet verdiniz. Ancak onu öyle bir yorumladınız ki, bu işe İbrahim de şaştı, Cebrail de.” beytini okuyarak Kur'an'ı eksik veyahut hatalı aktarmanın ümmet coğrafyasında senelerden bu yana açtığı yaralardan, bölünmelerden örneklerle bahsetti.

Kur'an ve akıl ilişkisine değinen Çakırgil; “Mevcut gerçeklerin akıl yoluyla yorumlanmasında bir beis yok, ancak inandığımız değerlerin bütünüyle akıl yolunu kullanılarak değerlendirilmesi, tecrübî ilim yuvası olarak görülen laboratuarlarda içeriğinin değiştirilmeye çalışılması ; bizi özümüzden-fıtratımızdan koparıyorsa, bugünkü bilgiler bizi yanlış bir noktaya götürüyorsa burada ciddi bir sıkıntı vardır. Bize çıkıp İslam akıl dini derlerse biz ne yapacağız?” diyerek sözlerine devam etti. Konuşmacı;  günümüzde doğrunun varlığı ve kesinliği akıl yolu ile ispat edilmeye çalışılırken  aslında doğruluğu kesin olarak ifade edilen bir bilginin bile her an yeni bir araştırma ile değişmeye mahkum olduğuna dikkat çekerek aslolanın Allah'tan bize ulaşan bilgi olduğunu, insani ilimlerin-beşeri aklın bize kesin doğrular veremeyeceğini vurguladı ve inancımızla zıt düştüğü durumlarda Allah'ı ve İslam'ı sorgulamak yerine gaybe iman ederek “bu henüz benim inancımın izah edecek bir noktada değil.” diyebilecek bir şuura sahip olmamız gerektiğini ifade etti. Bunun akabinde, akıl-vahiy ilişkisini farklı bir yönden ele alan Çakırgil; İslam’ın ve Kuran’ın yalnızca akıl sahiplerine hitap ettiğini vurgulayarak “Deliyle ölüye hüküm yoktur. Onun dışında akıl sahibi olan herkes vahyi anlayıp hayatına geçirmekle mükelleftir.” dedi.

Aklın maliki olan Allah'ın bizler için seçtiği dinde ve indirdiği vahyinde, akla aykırı şeyler aramaya çıkmanın çelişkili bir durum olduğuna dikkat çeken konuşmacı; Kur'an'a aklederek yaklaşmamız ancak aklı mutlak doğru veyahut doğruyu belirleyici olarak  görmememiz gerektiğini belirterek Kur'an'a sadece akıl ile yaklaşanların Müslümanları dinlerine şüpheyle yaklaşmaya itmek adına başvurdukları yöntemleri şu sözleriyle ifade etti: 

“‘Japonlar atom bombasını Kuran’a bakarak yaptılar.’ diyenler; Müslümanları aldatmak ya da kendi meşruiyet zeminlarini inşa etmek adına Müslümanların kafasını karıştırmak istediler. Kuran’ı bir fizik bir cebir kitabı olarak göstermeye çalıştılar. Oysaki Kuran; sureten, şeklen insan olan insanı; sireten, ruhen insan yapma kitabıdır. Elbette içinde coğrafi, fiziki bilgiler taşır ama bir geometri bir hendese kitabı değildir. Bu noktada biz Müslümanlar, aklı kutsallaştıran bu insanlara; bizlere Kur'an'ın indiriliş amacını saptıran bu yaklaşımlarla gelmeye ve vahyi kendi istedikleri kalıplara sokmaya- sığdırmaya haklarının olmadığını ifade etmek zorundayız.”

Müslümanların amaçsız, günübirlik, sorgulamadan yaşamasının vahyi hakkıyla anlayamamak olduğunu ifade eden konuşmacı; Allah'ın Müslümanlara 'vahyi ölçüler çerçevesinde dünyayı inşa etme görevi' verdiğini hatırlatarak “Müslüman; yalnızca ferdi ibadetlerini yaparak, önüne sürülen her fikri yapıyı öyle hemencecik kabul eden kişi değil, kendi inandığı değerlere  göre bir dünya düzeni kurma arzusu taşıyan kişidir. Başkalarının kurmuş olduğu ve inanç sistemimize ters düştüğünü gördüğümüz aykırı düzenlere teslim olan bir Müslüman; fiziken genç olsa bile ruhen ölmüştür” dedi. Çakırgil, günümüzde İslami hassasiyetler noktasında bulunulan yerin 20-25 yıl öncesine göre daha iyi  olduğunu belirterek geçmişte dile getirilemeyen şeylerin günümüzde rahatça tartışılabilmesinin önemli bir imkan olduğuna vurgu yaptı ve yavaş yavaş  bilinçli, sorumluluklarının farkında olan bir neslin yetiştiğini ifade etti.

Peki biz nasıl bir dünyaya talibiz?

Çakırgil, son dönemlerde İslam coğrafyasının büyük bir kısmında hâkim olan zulüm ve katliamların birçoğunun; Müslümanların kendi aralarındaki anlaşmazlıklar, çatışmalar  ve sol cenahtan beslenmeleri sonucu meydana gelen kutuplaşmalar ile ortaya çıktığını dile getirdi. Allah'ın vahyinde insanları “kendi aranızda çekişmeyin yoksa zayıflayıp gücünüzü yitirirsiniz” diye uyardığına dikkat çeken Çakırgil; Müslümanların günümüzde çekişmek bir yana hala seneler öncesinde yaşanıp bitmiş olaylar üzerinden tartıştığını dile getirerek "Bizler hala on dört asır önceki meseleleri, lanetler okuyarak halletmeye çalışıyoruz. Kendi aramızdaki inatlaşmalardan uzaklaşıp günümüze bir dönüyoruz ki onbeş bin kilometre öteden Amerika geliyor, zayıf görünen Müslüman camiaları talan edip geçiyor ve biz öylece bakakalıyoruz. Şimdi burada kim suçlu? “ dedi.

Müslümanların ilişkilerini birbirlerini iterek değil ortak noktalarının değerli olduğunun bilinciyle birlikte hareket edebilecekleri zeminleri genişleterek, çoğaltarak sağlamlaştırması gerektiğini ifade eden konuşmacı; ümmetin örgütlü, ne istediğini bilen, seküler zihniyete karşı söyleyecek sözü olan bir yapılanmaya ihtiyacı olduğunu dile getirerek Müslümanın nerede bir yanlış varsa ona karşı çıkıp tavır alması gerektiğini ve nerede bir doğru varsa onu teyid edip ayağa kaldırararak tarafını belli etmesi gerektiğini söyledi.

Çakırgil; son olarak Müslümanların İslam'ı ayakta tutabilmek, hakkı ve adaleti ikame edebilmek adına mücadele vermesi gerektiğini dile getirerek konuşmasını "Biz öylesine bir çağda yaşıyoruz ki ; ibrahimimizi bilmeliyiz, Müslüman kardeşimize evet yanındayız diyebilecek kadar basiret sahibi olabilmeli ve bu yolda ödenmesi gereken bir bedel varsa onu tereddüt etmeden göze alabilmeli, inandığımız değerlerle hayatımızı ve çevremizi şekillendirerek yola devam etmeliyiz” diyerek sona erdirdi.

Soru cevap kısmı ile interaktif biçimde devam eden program, Yasin Ağırbaş’ın gelecek programlar hakkında bilgi vermesinin ardından sona erdi.

Etkinlik-Eylem Haberleri

Bursa’da Suriye devrimi ve Gazze konuşuldu
"Sürünün İçinde Dijital Dünyaya Bakışlar"
Başakşehir’den Gazze direnişine bin selam!
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Özgür-Der Gençliği “İslami Perspektiften Psikoloji” kitabını değerlendirdi