2019’un sadece Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimleri açısından değil ondan daha önce, kritik ve belirleyici bir süreç olarak Mart ayındaki yerel seçimlerle siyasal açıdan bir dönüm noktası olacağı kesin. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sebeple AK Parti’nin içyapısına dair toparlanma, yenilenme ve ahenk çağrılarını daha bir yoğunlaştırıyor. Hatta son olarak kabine üyeleri ve milletvekilleriyle yaptığı toplantıda teşkilatlara yönelik “yorulan varsa kenara çekilsin” çağrısı yaptı.
Hemen hiç kimse çıkıp da Cumhurbaşkanı Erdoğan için “yanlış söylüyor, tutarsız konuşuyor veya ne gereği vardı şimdi bunun” diyemeyeceği için başka türlü yorumlar devreye sokulacak hemen. Uyarıları hiç kimse üstüne alınmayacak elbette. Aksine kimi, hangi ekibi ve çevreyi tasfiye etmek istiyorlarsa okları o tarafa doğru yönlendirmek üzere kaşarlanmış, fırsatçı ve utanmaz trolleri vasıtasıyla hemen seferberlik ilan edecekler. Sonuçta ‘yorulan varsa’ ifadesi şartlı bir cümle olduğu için hiç kimse kendini bu kayıt-şart cümlesinin içinde görmek ve göstermek istemeyecektir. Ancak mevcut tablo yorgunluğu aşan yozlaşma ve kibir gibi hastalıklarla zirve yapan bir siyasal iklim için alarm veriyor.
Yorgunluk mu, Yozlaşma mı?
Türkiye’nin çok boyutlu sorunlarla boğuştuğu ölümcül bir cendereden vasat hatta vasatın altında seyreden siyaset ve siyasetçi profiliyle sağ selamet yoluna devam edebilmesi epeyce riskli. Siyasetin adalet, refah, güvenlik ve vizyon gibi değerler üretmekten ve mevcut ahlaki değerleri muhafaza etmekten uzaklaşan resimler vermesini medyadaki sıkı kontrollerle bir yere kadar idare edebilir. Ancak toplum donukluğun, günübirlik manevraların örtmek istediği rüşvet, iltimas, dar hizipçilik, kibir ve haksız zenginleşme gibi dejenere faaliyetleri biraz yavaş ama sağlam tespit eder. Toplumun siyasete açtığı kredi esnek olur ama asla sonsuz olmaz.
FETÖ’yle mücadele, PKK-PYD’nin tehditlerini savuşturma, bölgesel tehditleri savuşturmak üzere Amerika ve Rusya arasındaki ilişkilerde denge kurma, Avrupa Birliği’yle ilişkilerde edilgenlikten kurtulma, yeni bir darbe veya kaos planına geçit vermeme gibi çok katmanlı ve girift alanlar kim ne derse desin toplumu siyasal iradenin arkasında toparlayıp pekiştiriyor. Ancak sürekli bir biçimde bu mücadeleler tartışılıp konuşulurken sosyal adalet, çalışma şartlarında yaşanan problemler, geçim sıkıntısı, kültürel yozlaşmaya siyasetin etkisi, medyanın fanatik düzeyde amigolaşması, toplumda giderek yaygınlaşan yılgınlık ve özellikle de genç kuşaklarda ağırlık kazanan aidiyet problemi gibi alanlar gündem dışında tutuluyor.
Mücadele, kavga hatta savaş için toplumsal birlik ve sıklaştırılan saflara ihtiyacı temin edecek en önemli motivasyon adalet ve merhamet kadar ortak idealdir. Hasbelkader bir yerlere gelmiş, bir takım yetkilere sahip olmuş, birinin akrabası veya yaranı olmaktan öteye geçmeyen kerametleri sebebiyle ‘selden kütük kapma yarışı’na girmiş kadro ve teşkilatlarda aranacak en son zaaf yorgunluk alametidir.
Lügatlerinde yorulmak olmayan tersine mevki ve makamlarını arkalarından gelen nesillerine devretmek üzere hazırlıklar yapan bir mantaliteden kenara çekilmelerini beklemek fazlasıyla iyimser bir hayaldir. Sonra çekilenin yerine kim gelecek, gelince neler yapacak? Halkı temsil etmek, halka hizmet etmek, adaletin sosyal temellerini kurmak gibi şeyler uzun bir zamandır bir retoriğe, profesyonel düzeyde piyasaya pazarlanan halkla ilişkiler faaliyetlerine dönüştürülmüş durumda.
Deforme Kimliklerle Mücadele Önceliği
Kamusal imkânları vakıf, dernek, sendika, aydın, akademisyen, gazeteci ve sanatçılar için ancak belirli konulara hiç girmemek şartıyla tanındıkça eleştiri ve özeleştiri, yanlışları teşhir ve tecziye etme imkânı kaybolup gidecektir. Kamusal imkânlarla ipotek altına alınan fert, çevre ve örgütlerin bırakın toplum için sağlıklı bir şeyler üretip hakkaniyetle temsil etmeyi kendilerini kısırlaştırıp çürütmeleri işten bile değildir.
Bir süredir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘metal yorgunluğu’ benzetmesine paralel bir biçimde AK parti teşkilat ve kadrolarına ilişkin değerlendirmeler yapılıyor. Buradaki ve birçok yerdeki temel sorun bir konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan değerlendirme yapmadan, işaret etmeden ve istikamet belirlemeden söz söyleyememe, harekete geçememe sorunudur. Eleştiri konusunu, eleştirinin dozajı ve çerçevesini Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan alanlar hızla harekete geçip durumdan vazife çıkarıyorlar adeta.
Ölümcül düzeyde tehlikeli olan şey şu: Sadece fiiliyatta değil fikriyatta bir yorgunluk yaşanıyor. Zaten fiilen bağımlı ve yorgun olmaktan daha sorunlu olan fikren bağımlı ve yorgun olmaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önemini, liderliğini ve ufkunu tartışmıyoruz. Fakat hemen her tartışmayı Cumhurbaşkanı’nın bakış açısı ve önceliklerine endeksleyen hastalıklı kişiler, menfaatçi çevreler, mafyavari örgütlenen troller ve ancak liderin gölgesinde saltanat sürebilen siyaset esnafıyla Türkiye’nin yenilenme, sıçrama yapma ihtimali zayıflıyor.
AK Parti’de kadroları, teşkilatları, yerel yönetimleri yenilemek üzere en başta adalet, ehliyet, liyakat, disiplin ve vizyon üretici politikaları tartışmaya açmak gerekiyor. Hiçbir ideolojisi ve ahlaki çerçevesi olmayıp konjonktüre göre ümmetçi, milliyetçi, muhafazakâr, liberal veya ulusalcı söylem ve maskelerden biriyle sahne alan tiplerle ne sağlam bir kadro kurulur ne de teşkilat. Bu kimliksiz, fırsatçı ve konjonktüre göre konum alma durumu çok renklilik ve çok sesliliğin değil çözülmenin, çürümenin ve kokuşmanın alametidir.
Dışarıdan gelen tehditlere yoğunlaşırken ‘içeride’ büyüyen, içten kemiren tehditlere karşı da ciddi, kalıcı ve kuşatıcı savunma konseptleri geliştirmek gerekiyor. Ne yorulan ne yozlaşan ne de kibirle gururla saltanat süren kendiliğinden kenara çekilir. Serbest tartışmanın önünü açmak, siyasetin etrafını kuşatan asalak trollerle kamuoyunu yönlendirmeyi engellemek, usulsüzlük ve yolsuzluk yapanın ipini çekmek gibi hususlar siyasetin acil eylem planı içinde olmalıdır.