Yolsuzluk üzerine...

Atilla Özdür

Yolsuzluk, işleri yolundan saptırma anlamına gelen anaforlu karambol olsa gerek. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmesine rağmen bilinemiyormuş ayağına yatmak, demek...

İşleri yolundan yordamından saptırmanın usulden telakki edilerek devamlılık kazanması, toplumun başında kıyameti patlıyor... Şimdi Türkiye bu patlama sürecini yaşıyor. Türkiyeli de, kıyametinin şiddetinden feleğini sapıtmış halde...

Ne Allah (haşa), ne Peygamber, ne din, ne iman, ne büyük küçük sevgi ve saygısı, ne edeb, ne terbiye... Varsa da yoksa da, para...

Taha Akyol’un Neşe Düzel ile yaptıkları dereden tepeden sohbet, bir ara, tek tanrılı yolsuzluk dini’ne geliyor. 1926 yılında Ağaoğlu Ahmet bey Atatürk’e diyor ki, ‘Paşam, partiniz yolsuzluğa battı’...

Atatürk de, ahaliden ne kadar uzaklaştığını görüyor ve bir muhalefet partisinin kurulmasını arzuluyor... Muhalefetin itiraz ve ikazlarını seslendirdiği zeminlerde, işlerin göze görünen yolundan sapma açısının muhtemelen büyüyebileceğinin de idraki içerisindedir, Atatürk...

Esasen Limancı Hamdi ile birlikte çıktıkları Anadolu gezisinde de Atatürk, bizzat görmüş ve şahidi olmuştur, yolsuzluğun toplumda meydana getirdiği kaza kırım tahribatının şiddetini...

‘Çocuk’ diye iç geçirerek feryat ediyor Atatürk, ‘İçim parçalanıyor içim. Her yerde aynı durum açlık, sefalet ve perişanlık’...

İsmet İnönü, ‘Tek partili yolsuzluk dini’ni siyasetin ticarete alet edilmesine bağlıyor.

Türkiye’yi taşı, toprağı, halkı ve ahalisiyle birlikte yoktan varederek yeni baştan yaratma programının içinde iktisadi kalkınma projeleri bulunuyor. ‘Türkiye Milli İthalat ve İhracat Anonim Şirketi’nin kurulması da, bu projelerden birisi... Mebuslar, asker ve sivil bürokrasi, hacı hoca takımı ve cebinde üç beş kuruşu kalanlar ile dönemin varsılları bu şirketten hisse alıp fiilen ticarete başlıyor...

‘Devlet eliyle zengin yaratma’yı hedefleyen özel girişimi canlandırma politikası, bir başka ifadeyle, yolsuzlaşmanın yeni Türkiye’deki miladı, bu şirketin kuruluşuyla başlıyor...

OYAK, bu politikanın bürokrasinin tüccarlaşması ayağındaki ikinci Cumhuriyet’teki devamı...

Devleti çekip çevirenler için çarşı pazara çıktıklarında evvela kendi dükkanlarına uğramak, tek partili yolsuzluk dininin gizli iman umdelerinin başlarında yer alır... Bu günün diliyle bu iman tezahürü, yandaş kayırmacılık, ihaleye fesat karıştırma, devlet alım satımı ve tahmil tahliye işlerini ihalesiz vermek gibisinden teknik deyimlerde ifadesini buluyor...

Kemal Kılıçdaroğlu mesela, boş dolu, koltuğunun altında dosyalarla ekran ekran gezerken, doğru yanlış, iftira gerçek, dilini yoran tüm hikayelerini, hep bu müşterek iman tezahürüne bağladı...

İsmet Paşa’nın da zıvanadan çıkmasına sebep ticareti siyasete alet eden tek tanrılı yolsuzluk dinine has ibadet ritüelini bir başka açıdan da Yakup Kadri Karaosmanoğlu şöyle tarif ediyor...

‘Dünkü Milli Mücadeleciler ve o günkü devrimciler kadrosunun bir kazanç ve menfaat şirketine bürünmesi’...

Cumhuriyet’in değiştirilmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez niteliklerinin arasında gizlenmiş halde hayatiyetini hâlâ sürdüregelen bu bürünmüşlük, Karaosmanoğlu’nun Milli Mücadeleciler ve devrimciler diye adlandırdığı aferist kliğin genişletilmiş ikinci üçüncü nesil ahvadı tarafından hassasiyetle korunmaktadır.

Türkiye, ‘Dünya Yolsuzluk Ligi’nin geçen yılki 58. sırasını bu yıl birkaç kertik daha gerileterek 61. sıraya indirmiş bulunuyor...

En yolunu yordamını bilen halklar, toplumlar ve devletler ise, başta atalarının Çanakkale’deki hezimetinin yıllık kutlama merasimine geldiklerinde içerek kusarak kepazeliğin dik alasını sergileyen Anzaklar... Tepeden tırnağa dinsizlik dininin mensupları, Allahsızlık ve kitapsızlık zemininde hemcinsler arasında resmi evlilik müessesesini tesis eden ülkeler ve toplumlar olarak da, sıradakiler başta İsveç, Norveç ve Danimarka...

Yüzde doksandokuzluk çoğunluğu itibarıyle müslüman memleketi olan Türkiye’mizi bu iğrenç, ya da bir başka anlamda gururlandırıcı lağım çukuruna kim düşürdü?..

TMSF Başkanı Ahmet Ertürk diyorlar ki, yolsuzların yutup götürdüğü kamu parasının, mahsuplaşmanın ardında milletin sırtına vurduğu yük, 65 milyar dolar...

Bu yanlışın kaynağı neresi?..

Kabe mi, Anıtkabir mi?..

Yok efendim Dersim imiş, açılım imiş, boş geçin bunları... İnsanın, İstanbul’un meşhur pezevenk başı Zurnik gibi iç geçirerek haykırası geliyor...

Ahh, nerede o eski orospular...

Osmanlı devrinde yolsuzlaşanların kellesini almak bir yana, tüm mal varlığına da kamu adına el koyarmış o devrin çağdışı kadılık hukuku...

VAKİT