“Yoldaki İşaretler” Üzerine

Yusuf Ahmet Kaya, Özgür-Der Üniversite Gençliği tarafından geçtiğimiz günlerde forumu gerçekleştirilen, İslamcı fikriyatın en çok ses getiren eserlerinden “Yoldaki İşaretler” kitabını Haksöz-Haber okurları için değerlendirdi.

YUSUF AHMET KAYA / HAKSÖZ HABER

İnsanlık, var olduğu günden bugüne bir anlam arayışı içerisindedir. Bu anlam arayışı öncelike şu üç temel noktadan neşet etmektedir: Varlık, bilgi, değer. İnsanlık bu anlam arayışına cevap verdiğini düşündüğü birtakım ideolojiler üretmiş veyahut bazı dinlere tabi olmuş. İslam’da bu üç temel noktaya net şekilde cevap veren bir dindir. Müslümanlar olarak bizler ise hayata dair bütün alanlarda, İslam’ın vazettiği ölçütler temelinde hareket etmeye çalışan insanlarız. Ancak bu noktada bir soru soralım: Peki öyleyse neden İslam âlemi düşkün bir halde? Sorun İslam’a mı ait yoksa bize mi? Bize ait ise bizim hayatımızın bütün alanları İslami bir temel üzerine mi kurulu? Yoksa bu temelin bir kısmı oradan bir kısmı buradan hareketle mi oluşturulmuş?

Bu sorular çoğaltılabilir ancak bu noktada durmak istiyoruz zira zikredilen sorulara cevap arayan en etkili isimlerden birisi şüphe yok ki şehit Seyyid Kutub’dur. Rahmetli Kutub, kitapları ve hayatı ile arayışını ve şahitliğini net bir şekilde gördüğümüz bir şahsiyet. Yoldaki İşaretler ise düşünce dünyasını sarih ve bütünsel bir şekilde anlattığı eseridir. Biz de bu kitabını elimizden geldiğince değerlendirmeye çalışacağız.

Kutub’un Gözünden Sorun ve Çözüm

Dünyanın şu anki halinin Kutub’a göre en büyük sebebi insanlığın değerler dünyasının çökmüş olmasıdır. Kutub, Yoldaki İşaretler kitabında uzun uzadıya sorunları anlatmaz, direkt olarak çözümleri sunar. Kutub, sorunları ‘İslam’da Sosyal Adalet’, ‘İslam Kapitalizm Çatışması’, ‘İslam Düşüncesi-1’ gibi kitaplarında uzunca anlatmıştır. Aynı zamanda bu tarzın, Seyyid Kutub’un geldiği son düşünsel nokta ile de alakalı olduğunu sanıyoruz. Zira o kitaplarında, İslam ile insanlığın ürettiği dinleri karşılaştırdığı zaman diğerlerinin ne kadar aciz olduğunu söyler. Ve insanın Rabbimizin gösterdiğinin dışında herhangi bir ‘akıl yürütme yöntemi’ni de kabul etmez. Bu sebepten İslam Felsefesi alanına da ciddi eleştiriler getirir.

Seyyid Kutub’a göre çözüm ise İslam’ın vazettiklerini tamamıyla tatbik etmektir. Ancak bu ‘vazedilenler’ insanlığın ürettiği gibi mekanik birer hukuk normu olarak değil, tam aksine insanın fıtratına en uygun yaşam biçimi olarak görülmelidir. Zaten bu tatbik edildikçe idrak edilecektir.

Çözümün Temeli

Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi insanlığın her daim bir anlam arayışı olduğu muhakkaktır. Buradaki önemli olan nokta ise o anlam arayışının ne ile ve nasıl doldurulduğudur. Burada bizim için ne sorusunun cevabı İslam’dır. Nasıl sorusunun cevabı ise Kutub’a göre ahlak ve akide zemini üzerine kurulmuş bir hayattır.

Akide, gönülden bağlanılan şey, inanılması gereken esasların bütünü demektir. Ahlak ise insan için doğuştan gelen ve iradi olarak yönelim sağlayabildiği iyi veya kötü olarak tanımlanan huylar demektir.

Ahlak doğuştan gelen huylar olduğuna göre İslam’dan başka yaşam biçimlerine sahip insanlar da iyi veya kötü huylar taşıyabilir. Dolayısıyla ‘iyi olmak’ başlı başına yeterli değildir. Bu noktada İbrahim(as) ve Allah Resulü(as) hatırlanabilir. Onlar vahiy gelmeden önce bir şeylerin yanlış olduğunu tespit edebilmiş, toplumlarına nazaran iyi huylar taşıyan şahsiyetler olmuş fakat insanı huzura kavuşturan mutlak doğrunun ne olduğunu tespit edememişlerdi. Vahiy geldikten sonra ise istikamet bulmuşlardı. İşte Rabbimizin bize verdiği bu iki güzel örnekten hareketle Kutub’un önermesinin doğruluğunu görebiliriz. Ahlaki ilkeler başlı başına yeterli değildir. Bunların bağlı olacağı bir değerler bütünü olmalıdır ki o da İslam Akidesidir.

Akide ve Hareket Bütünlüğü

Ahlak ve akide üzerine hayat inşa etme hareketi, aksiyonu beraberinde getirir. Seyyid Kutub da kitabında sürekli olarak İslam’ın ‘pratik bir nizam’ olduğundan bahseder. Zaten bu da insanın yapısı ile örtüşür. Zira hangi hayat tarzına sahip olursa olsun insan denen varlık, değerleri uğruna ortaya herhangi bir şey koymak için uğraşır. Aynı zamanda bu durum Müslümanın ‘basiret ve hikmet’ elde etmesi için de zaruridir. Çünkü inanç ve malumatlar ancak aksiyon ile birleşirse ortaya tecrübe çıkar. Yani hareket etmek, eylemde bulunmak, zorunluluktur ve fıtridir.

Bunu şöyle izah edebiliriz: İnsan, arayış süreçlerinde bir şeye inanır. Arayış süreci insanı malumat edinmeye iter. İnanç ve malumatın birlikteliği aksiyonu doğurur. Aksiyon süreçlerinde arayış, malumat edinme sürekli olarak devam eder. Aksiyonun sonuçları tecrübedir. Aksiyon arttıkça tecrübe artar. Tecrübelerin ise insanın inanç ile olan ilişkisini artırıp artırmayacağı bazı koşullara bağlıdır. İslam’a göre o koşullar ise en temelde şöyle söylenebilir: İnsanın her zaman aciz olduğunu bilerek her şartta Rabbine sığınması ve ne olursa olsun her daim birbirine doğruyu ve yanlışı söyleyen takvalı insanlarla birlikte olmasıdır. İşte bu süreçler insana basiret ve hikmet kazandırabilir.

Toplum Değerlendirmesi ve Hareket Tarzımız

Rahmetli Seyyid Kutub’un en kritik tespitlerinden birisi de toplum üzerinedir. O insanlığı iki topluma ayırır: Birincisi, İslam toplumu; ikincisi ise cahiliye toplumu.

İslam toplumu, Allah’ın koyduğu akide üzerine hayatını oluşturan ve idame ettiren toplumdur. İslam toplumu madde üzerine değil insani değerler üzerine kuruludur.

Cahili toplum ise, Allah’ın koyduğu hükümlere göre yaşamayan her toplumdur. Fiilli anlamda bugünkü tüm toplumları kapsar. Ancak bu tespiti yaparak insanları doğdukları yerden koparıp dünyanın belli bir bölgesinde toplanıp yaşamaya davet etmez. Ona göre dağlara çekilmeden bizatihi sosyal hayatın içinde olarak ama ilkelerimizden vazgeçmeden, hakkı açıktan açığa haykırarak ama cahiliye ile karışık bir elbise üzerimize giymeden bizler bulunduğumuz toplumlarda yaşamaya ve cihat etmeye devam etmeliyiz.

Bu öneri de insan fıtratına uygundur. Herkes doğduğu yere karşı içinde vazgeçilmesi zor bir sevgi barındırır. En kolay ve doğru şekilde ana dilde iletişim kurabilir insan. Bu noktada Müslümanın vatan ve devlet ile ilişkisi gündeme gelir. Buradaki sınır ise her zamanki gibi akidemizle alakadır. Akide her şeyin üzerindedir. Zaten akidesine bağlı olan insan, toplumun cahili tavırlarından beri olmak ister. Örneğin, toplum kültüründe kadın-erkek karışık, çalgılı-çengili düğünler olabilir ancak mümin buralarda duramaz. Gönül dünyası bunu kaldırmaz, ruhu bunalır. Bir başka örnek olarak; ‘vatan sevgisi’ adı altında ‘milliyetçi’ reflekslere karşı nettir. Ulus devletlerin sınırı Müslümanın gönül dünyasını ifade etmez. Müslüman’ın gönül dünyası Kaşgar’dan Halep’e, Kahire’den Grozni’ye kadar uzanır. İşte bütün bunlar da fıtridir çünkü Müslümanların ortak değeri dil, ırk ve madde değil akide olunca kardeşlik ruhu doğal olarak ortaya çıkar.

Bütünsellik

İşte bu örneklerden de görüldüğü üzere muhteşem bir bütünsellik vardır. Her ip, bir noktada diğerine bağlanır. Hayatın her alanında İslam akidesi ile bağ kuruldukça Müslümanca refleksler gelişir, derinleşir.  Müslümanlar bir durumu değerlendirirken ve reaksiyon göstermeden önce bu bütünsellik içerisinde hareket ederler. Seyyid Kutub Yoldaki İşaretlerde sürekli olarak bu bütünselliği vurgular. Yani İslam’ın hayata yansıyan bütünselliği. İşte hayatın akışı budur! İşte fıtrata uygun Din Budur!

Sözün Özü

Rahmetli Seyyid Kutub hayatın akışını, cahili sistemlerin açıklarını ve İslam’ın mükemmelliğini kavramış ve bize sade bir şekilde aktarmıştır. Bu noktaya gelmek elbette onun için kolay olmamıştır. Mücadele ile bir ömür geçirmiştir. Belki de Seyyid Kutub ve Yoldaki İşaretler’i bu denli etkili ve değerli kılan şey hak temelli olması ve onun hayatı ile anlattıklarının uyumudur. 40 yaşından sonra hayata şahitlik bilinci ile bakmış, sürekli aksiyoner olmuş, bedel ödemiş ve bu kitabında yazdıkları yüzünden idam edilerek ebediyete göç etmiştir.

Bu boyutuyla Yoldaki İşaretler bizim için bir başucu kitabı olmalıdır. Ve Seyyid Kutub da kuvvetli bağ kurduğumuz bir öncü şahsiyetimizdir.

Rabbimiz bizleri İslam’ın bütünselliğini hayatına tatbik eden, şahitlik bilinci ile hareket eden ve ömür boyunca hakkı ve sabrı tavsiye eden takvalı insanlarla birlikte olmayı nasip etsin.   

Kitap Haberleri

Zulmün şahidi, zaferin habercisi kitaplar...
“Sâsanî’lerden Safevîler’e Kadar Şîa’nın Tarihi" kitabı çıktı
Wael Hallaq'ın Şeriat kitabı Ekin Yayınları etiketiyle çıktı
Norman Finkelstein’ın kaleminden Gazze direnişi
Ellinci yılında Filistin Şiiri antolojisi