Sudan dertli bir ülke. Derdi de kendi yöneticilerinden. Esasında, Afrika’nın en şanslı ülkeleri arasında bulunuyor.
Yüzölçümüyle, insan gücüyle eşsiz bir ülke. Lakin idarecileri açısından o kadar şanslı değil. Diğer Afrika ülkeleri gibi. Bazen bu potansiyeli nedeniyle nazar değiyor ve bunun aksiliklerini de yaşıyor. Bağımsızlık sonrasında yaşanılan darbeler ve ardından gelen yarı İslami ve İslami rejimler de Sudan’ı istikrara kavuşturamadı. 1983 yılında isyana başlayan SPLA/SPLM hareketi zamanla ülkeyi yıpratmış ve 1989 yılında İnkaz rejiminin kısa süreli üstünlüğü de sürekli yıpratma ve gerilla savaşları karşısında bir çıkmaza yuvarlanmış ve akabinde 2003 yılında yapılan anlaşma ile bağımsızlığa giden bir maraton başlamıştı. Güneylilere verilen imtiyazlar bu defa da Sudan’ın tarihi ve ana çekirdeği hükmünde olan Darfurluların homurdanmalarına ve memnuniyetsizliklerine neden olmuştur. İnkaz rejimi, bölgeler arasında adaleti temin noktasında başarılı olamayınca bir isyanı bitirelim derken ülkenin en sadık yerinde başka bir isyana ve kalkışmaya neden olmuştur. Bu arada, Hasan Turabi ve Ömer Beşir gibi İslami liderlik de yanlış üzerine yanlışlar yapmışlar ve ele geçirdikleri altın fırsatı iyi değerlendirememiş ve İslami rejim kurmak isterken vatanı parçalanmanın eşiğine getirmişlerdir. Hasan Turabi ile Cafer Numeyri arasındaki maslahat evliliği Cafer Numeyri’nin bir Amerikan ziyaretiyle, İslami kesimlere yönelik yeni bir tasfiye hareketine dönüşmek üzereyken Numeyri’nin önünü Süvaruzzeheb adlı general kesmiştir. Bu hareket Turabi’yi giyotinden kurtarmıştır. Lakin kendisi için bir şey istemeyen Süvaruzzeheb gibi liderler ihtiraslı liderlerin gölgesinde kalmış ve vakti gelince bu gibi liderler köşeye çekilmiş, geriye ülkeyi kutuplaştıran ihtiraslı liderler kalmıştır. Boşluğu onlar doldurmuştur. İnsanlar da bu ‘karizmatik’ liderler etrafında kenetlenmiş, lakin bu siyasi başarı top yekün bir başarıya dönüşememiştir. Her şeyi kendisi için isteyen ilderler birbirlerinin ayaklarına basmış ve bu da ülkenin siyasi zeminini zayıflatmıştır.
¥
Turabi ile Ömer Beşir veya talebe ile hocası arasında çekişme İslami kesimlerin tutarlılığını gölgelemiş ve inandırıcılığını sekteye uğratmıştır. Dolayısıyla, İslam dünyasının takip ve taklit edilecek yeni bir model olarak gördüğü yapı aşınmış ve model olmak bir yana kendisini koruyamaz hale gelmiştir. Sudan 2003 yılından itibaren bir yol ayrımındadır. Ömer Beşir’in Turabi ile ayrılan yolları son başkanlık seçimlerinde muhalefetin kısmen boykotuyla karşılaşmıştır. Esneyen ve yıpranan yapı klasik muhalefeti yeniden umut haline getirmiştir. Lakin zamanı geriye sarmak da mümkün değildir. Güneyi gözden çıkarmak pahasına kuzeyde ipleri elinden kaçırmak istemeyen Ömer Beşir, yine cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanacak pozisyonda görünmektedir. Sudan bugün ayrılıkçı SPLM hareketinin şantajı altında ve adeta rehinesi durumundadır. Her türlü fırsatçılığı yapmakta ve adeta Hartum’u parmaklarında oynatmaktadır. Ureyb Rantavi gibilerine göre, cumhurbaşkanlığı seçimleri ile gelecek yıl ocak ayında yapılacak referandum arasında ülke parçalanmaya ve güneyi de ayrılmaya doğru gidiyor. Bu durumda, Batı hedefine doğru varacak ve İslam alemi yeni bir keder ve üzüntü dalgasıyla karşılaşacaktır.
¥
Washington Post gazetesinden Michael Gerson ‘In South Sudan, a crucial election may give birth to a nation’ yazısında kritik seçimlerin Sudan’da yeni bir milletin ve devletin doğumuna kirvelik yapabileceğini ileri sürmektedir. Güneyle yapılan 22 yıllık iç savaş sırasında yaklaşık olarak 2 milyon kişi hayatını kaybetmiştir. Nisan ortalarında yapılacak seçimlerle birlikte ülke milli ve yerel liderlerini belirleyecek ve bu seçimler gelecek yıl ocak ayında yapılacak referandum için bir basamak ve aşama olacaktır. Dolayısıyla ülke kritik bir süreçten geçiyor. Bu seçimler Güney Sudan’ı dünyanın yeni bir ülkesi haline getirebilir (The outcome of these elections may determine if South Sudan becomes the world’s newest nation — or a stillborn state, plunged back into one of history’s bloodiest civil wars.). Ya da düşük yapabilir ve güneyi ölü doğmuş bir millet ve devlet haline getirebilir, bu da yeni kanlı bir iç savaşı tetikleyebilir.
VAKİT