“Yine yalanlarla dolu bir haftayı daha geride bıraktık sayın seyirciler”

Mehmet Acet, Türkiye’de bazı medya çevrelerinin adeta meslek edindiği yalan haberciliği değerlendirdiği yazısında, “Televizyon haberi sunuyor olsaydık, ‘Yine yalanlarla dolu bir haftayı daha geride bıraktık sayın seyirciler’ diyecektik.” diyor.

Katarlı öğrencilerin Türkiye’de sınavsız tıp okuyacağı yalanını da son haftanın “en baba yalanı” olarak nitelendiren Mehmet Acet, Katar’a kafayı takan medya ve siyaset çevrelerinin katil Esed’e olan hayranlığına dikkati çekmeyi de ihmal etmedi.

Mehmet Acet’in Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan yazısı (28 Haziran 2021) şöyle:

KATAR NEFRETİ/ESED AŞKI

Televizyon haberi sunuyor olsaydık, “Yine yalanlarla dolu bir haftayı daha geride bıraktık sayın seyirciler” diyecektik.

En ‘baba’ yalan da Katar’la ilgili olanıydı.

Türkiye ile Katar arasında Mart ayında imzalanan, 25 Haziran’da Resmi Gazete’de yayınlanan bir protokol, T24 isimli haber sitesi tarafından, “Katarlı gençlere Türkiye’de sınavsız tıp eğitimi verildi” şeklinde, sonradan yalan olduğu ortaya çıkan bir başlıkla verildi.

Protokol, askeri tıp alanındaki tecrübelerden yararlanma amacıyla imzalanmış olmasına rağmen, Türkiye’de sınavla üniversiteye girecek öğrenciler aleyhine herhangi bir hüküm içermemesine rağmen, öyleymiş gibi sunuldu.

Hem de, üniversite sınavına saatler kala, bu sınavda ter dökecek öğrenciler ve ailelerinin kafasını karıştırma amacıyla yapıldığı besbelli olacak şekilde.

Haber, ilk saatlerde yalanlanmasına rağmen, sitede uzun süre kaldı.

Bu arada muhalefet, en başta da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya üzerinden paylaşımlar yapıp, yalan haber üzerinden gençlerin zihnini bulandırma kampanyasına destek oldular.

Üzerinden epey bir zaman geçtikten sonra olsa da, haberi yapan T24 sitesi yaptığı hatanın farkına varıp bir özür metni paylaştı.

Paylaşımda, “T24’teki ilk yayınında “Protokol onaylandı, Katarlı gençler Türkiye’de sınavsız tıp okuyabilecek” başlığıyla verilen haberi düzeltir; T24’e güvenerek referans veren okurlarımızdan ve haberin muhataplarından özür dileriz.” denildi.

Haberin kaynağından gelen özür beyanına rağmen Kılıçdaroğlu, yalan haber üzerinden yaptığı paylaşımları silmedi, hatta üzerine yeni twitler attı.

Malum, CHP’nin bir Katar alerjisi var.

Türkiye’nin Katar’la olan yakınlığını, Katar sermayesinin Türkiye’deki varlığını temsil eden her fotoğraf karesi, Cumhuriyet Halk Partisi’ni çileden çıkartıyor.

Her defasında ‘nasırına basılmış bir adam gibi’ bağırarak tepki veriyorlar.

Katar üzerinden Arap düşmanlığı yapıyorlar.

Doğru olup olmaması da önemli değil, eğer herhangi bir konu Katar sokağına çıkıyorsa, hasmane duygular hemen devreye giriveriyor.

CHP’li bir milletvekilinin “Devletin ordusu Katar’a satılmış” demişliği bile var.

Geçenlerde, Kılıçdaroğlu, “İktidara geldiğimizde ilk bir haftada yapacaklarımız” adı altında bir liste paylaştı ve bu listenin ilk sırasında şu vaat vardı:

“Katar ordusuna peşkeş çekilen Sakarya’daki Tank-Palet Fabrikası’nı hemen geri alıp, şanlı ordumuza iade edeceğiz.”

Aslına bakarsanız, Sakarya’daki Tank-Paleti Fabrikası’nın Katarlılara peşkeş çekilmesi gibi bir durum söz konusu değil.

Katarlıların ülkemizde yaptığı yatırımların tümü bu ülkenin lehine olan yatırımlar.

Bir ekonomist gözüyle bakarsanız, Katar parasının tek farkı, Türkiye söz konusu olduğunda diğer yabancı sermaye kadar ürkek olmaması.

Başka ülkelerden gelen para en ufak bir güvensizlik atmosferi olduğunda kendisine hemen kaçacak yer ararken, Katar sermayesi, bunun tam aksine zor zamanlarda Türkiye’de kalmayı tercih ediyor.

Aslında bu durumun da şöyle bir sebebi var:

Katar’daki yönetim, en zor zamanında yanında bir tek Tayyip Erdoğan’ı bulduğu için, Türkiye söz konusu olduğunda cömert bir tutum sergilemekten kaçınmıyor.

Bu köşede birkaç kere anlatmıştım.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Katar Emiri’ne “Sen destek olmasaydın Türkiye ekonomik olarak çökecekti” sözleriyle çıkıştığını, Katar Emiri’nin de Macron’un bu densizliğine, “Zor zamanımda yanımda bir tek Erdoğan vardı. Onunla birlikte olmaktan asla vazgeçmeyeceğim. Ölene kadar bu böyle olacak.” şeklinde cevap verdiğini.

Sırf buralardan baktığınızda dahi, CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir ideolojik saplantı ile hareket ettiklerini hemencecik anlayabilirsiniz.

Arap düşmanlığı derken bütün Araplara düşman oldukları sanılmasın tabii.

Birbirleriyle çok iyi anlaştıkları Araplar da var.

Örneğin, Beşar Esed.

Esed, Suriye’de katliam yaparken, Türkiye’de Kılıçdaroğlu kendisiyle sürekli bir şekilde dayanışma içinde olmadı mı?

Hatırlayalım.

2020’nin Şubat ayında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 33 askerimizin şehit edilmesinden sadece dakikalar önce, canlı yayında “Esad’ın askerleri şu an İdlib’de Türk askerlerini koruyor” dediği ortaya çıkmıştı.

Bunun üstüne, Esed’in adamları, “Müttefikimiz CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu Şam’da misafir etmek istiyoruz!” diye bir davet bile yapmıştı.

Dikkat çekici bir durum değil mi bu?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!