Yine olmadı Abdurrahman Bey!..

Bu, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Bey. Sayın Abdurrahman Bey:

Niye “kaçtınız” ki yine...
Niye, niye?!

Ben bu Başsavcı’ya çok el uzattım.
Şahidimsiniz; olumsuz tavırlarından vazgeçmesi için elimden gelen ne varsa yaptım.
Düşünsenize; vefatının üzerinden uzun yıllar geçtiği halde, bir kez olsun mezarını ziyaret etmediği dindar ağabeyi Rahmetli Hacı Efendi’nin kabri başında Kur’an-ı Kerim okutma işini dahi biz üstlendik.
Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinin Kara denilen köyüne kadar gidip yaptım bunu, helâl-i hoş olsun...
Arasının bozuk olduğu “dindar” akrabalarını ziyaret de bize düştü; barıştırmak için ne çabalar sarfettik.
Sayın Başsavcı’nın karşısına dikilip;
“Kansere yakalanan dindar kardeşinizi bir kez olsun ziyaret etmemişsiniz. Hiç olmazsa, diğer yakınlarınıza böyle yapmayın. Gidin o Allah dostları ile kucaklaşın. Ellerini öpüp gönüllerini alın, birlikte namaz kılın” bile dedik.
Ne bileyim; duygusal adamım işte.
Dayanamıyorum!..
Abdurrahman Yalçınkaya, açtığı “google” davasıyla ülkemin milyarlarca dolar kaybetmesine, yüzbinlerce kardeşimin işsiz kalmasına yol açan bir zât da olsa, yardımcı olmak istiyorum.
“İtmek değil, çekmek gerek.”
Böyle düşünüyorum.
Lâkin...
Heyhaaat...
Nasip olmayınca da olmuyor!..
Ne dindar akrabalarını aradı sordu; ne de katı tavırlarında en ufak bir esneklik gösterdi.
“Hakkında kapatma davası açılacak parti bunu hisseder” sözüyle memleketimin rahatına, huzuruna, ekonomisine iğne batırışı da, tavrının aynen devam ettirdiğini gözler önüne serdi.
Takip edenlerimiz bilir; kendisini Yargıtay Başsavcılığı’ndaki makamında son ziyaretimizde de dilimiz döndüğünce nasihatlerde bulunmuştuk.
Ve maalesef yine dinletememiştik!..

Son hadiseyi biliyor musunuz?..
Dün tuttu basın toplantısı düzenledi.
Niye?..
Meclis Anayasa Komisyonu’nun, aralarında “Parti kapatmalara Meclis izni getirmeye matuf” düzenlemenin de yer aldığı maddeleri görüştüğü anlarda...
“Saat üçte basın toplantısı var” duyusu geldi Başsavcılık’tan.
“Hayırdır inşallah” dedik... “Tam da kapatma davalarının geleneksel gününde, bu mübarek Cuma, nereden çıktı bu basın toplantısı?”

Serdar olur da gitmez misin.
Aynen oradayım, abi!..
Boşa doluya bir sürü konuştu Başsavcı; “parti kapatma davası açmak istediğinde, kimse ona karışmamalıymış...”
Yargı bağımsızlığına dokunulmamalıymış, yargı şimdiki gibi(!) bağımsız(!) kalmalıymış...
Buna benzer laflar etti... Meclis’e yüklendi filan...

Of, puf... O kadar dinledik...
Lafını bitirdiğinde, “Soru almayacağını” söylemez mi?..
Hoppalaaaa!..
Bu nasıl bir uygulamadır böyle; niye sormayacağız ki?..
Sormayacaktık da niye gittik oraya;
Canlı yayından izleyemez miydik?..
Gel de dur;
Açtık ağzımızı:
“Sayın Başsavcı; CHP’nın bir yabancı vakıftan yardım aldığına dair belgeler size tam 20 ay evvel teslim edildi. Bu konuda ne gibi işlemler yaptınız?..”
Başsavcı tarafsız ya; “Bu soruya verecek sağlam bir cevabı mutlaka vardır” diye düşündük..
Heyhaaat;
Bendenize şöyle yandan bakarak, biraz da kızgın kızgın bakarak uzaklaştı oradan!.. Kaçtı yani!..
Tuhaf;
Bir partinin dışarıdan yardım alması, kapatılma sebebi değil mi?.. Aynen öyle!..
Peki bu ne;
CHP olunca hakkında belgeli iddialar bulunan parti; niçin cevapsız bırakılıyor koç gibi soru?..
Ne yani; AK Parti’nin “el vakfından” yardım aldığına dair bir belge teslim edilseydi, Muhterem “tarafsız” Başsavcı’nın tutumu böyle mi olacaktı?..
Başsavcı, ilgili soruya böyle kaçarak mı karşılık verecekti?..

O kadar emeğim var üzerinde, o kadar sevdim kendisini.
Bunca hukukumuz da var!..
Buna rağmen, sorumuzu cevapsız bırakması, bilemezsiniz ne kadar müteessir etti beni.
Bir başka yerde yakalayayım da, yine sorayım bari!..
Peşini bırakmak, adamlığa sığmaz ki!..
YANDAŞ MEDYAYA BAK
Bu arada; biz CHP’yi “acıtan” bir soru sorduk ya...
“Yandaş medya”, haberin orasını atmayı tercih etti!..
Ne diyelim;
Adamlar şakır şakır “yandaşlık” yapıyor; ezikliğe kapılmadan!..
Aferin alayınıza!..

VAKİT