“Yine Neden Aynı Günde Bayram Edemedik?”

Faruk Beşer yazısında, dünyadaki müslümanların tamamının neden aynı günde oruca başlamadığını sorguluyor, bu meselenin sebebinin siyasi olduğunu söylüyor.

Faruk Beşer / Yeni Şafak

Başta Türkiye olmak üzere bütün İslam âleminin kıskaca alındığı bir hengâmda buruk bir bayram yaşadık. Her şeye rağmen Allah'a hamdolsun.

Daha bir ay kadar önce Diyanet'in gerçekleştirdiği başarılı Takvim Sempozyumu'nun kararlarına rağmen İslam Dünyası yine ikiye ayrıldı ve farklı günlerde bayram yaptı. Sempozyumda bulunmamız sebebiyle takipçilerimiz bizi sosyal medyadan soru yağmuruna tuttular. Bir kısmı ayrılığın sebebini gerçekten merak saikıyla soruyordu. Bir kısmı da bu halden sevinen karşıt bir eda ile hani birleşecektiniz, ne oldu da ayrıldınız, oh olsun der gibi sorguladı. Bu farklılığın sebebini, son olması ümidiyle bir kez daha anlatmaya çalışayım.

Sempozyumda alınan kararlar doğal olarak tavsiye niteliğinde idi. Diyanet üzerine düşeni yaptı ama yönetenler yine bildiğinden şaşmadı. Yani bayramlarda olsun birleşememenin asıl sebebi siyasi reflekslerdir. Ortada İslam'ı önceleyen bir devlet bulunmadığı için herkes kendi politik çıkarlarını düşünüyor. Sanırım İslam âlimleri de bunu yeterince savunma ve kendi halkına anlatma, hatta anlama becerisi gösteremediler.

Sonucun böyle olacağını herkes tahmin ediyordu. Biz yine de İslam âlimlerinin en azından böyle bir karar alabilmiş olmalarını başarı sayıyoruz. Bu kesinlikle bir aşamadır ve süreç tamamlandığında bu ittifak da sağlanacaktır.

Ne var ki âlimlerimizin ve özellikle de fıkıhçılarımızın tamamı da meseleyi kendi zihinlerinde kavrayıp halletmiş değil gibi gözüküyor. Bu konuda âlimlerin ihtilafının asıl sebebi şu: Resulüllah Efendimiz'in “hilali görerek oruca başlayın, görerek bayram edin” cümlesinin yer aldığı hadisi şerifinin sadece bu kısmını esas alıp, hilali görmeden, yani rüyet olmadan olmaz diyen daha bir hayli fıkıhçımız var. Biz böyle düşünenlerin meseleyi özel olarak çalışmadıklarını, sadece bir fıkhi konu olarak hakkında görüş beyan ettiklerini düşünüyoruz. Eğer konu ile ilgili olarak sadece bu cümle bulunmuş olsaydı bu lafızcı yaklaşıma hak verilebilirdi. Oysa hadisi şerif, diğer hadislerle ve ayeti kerimelerle birlikte düşünüldüğünde asla böyle bir sonuç çıkmaz.

Sadece hadisi şeriflerde bile Resulüllah Ramazan'ın tespiti için üç farklı yöntem öneriyor: Rüyet yani hilali gözle görme, bu olmazsa Şaban'ı otuza tamamlama, ya da yine bu anlamda takdirde bulunma. Yani Resulüllah Efendimiz hesaba zaten kapı açmış.

Peki, bazı âlimler rüyette neden ısrar ediyorlar? Efendim, hadisi şerifte emir var, emir vücup/zorunluluk ifade eder, bu sebeple hilal görülmeden Ramazan ya da bayramlar tespit edilemez diyorlar. Bu görüşün parçacı bir yaklaşımın sonucu olduğunu geçen yıllarda ilmi delilleriyle birkaç kez anlatmaya çalıştık.

Böyle bir görüşe sahip olmanın bir sebebi de rüyetin zorunlu bir ibadet ve asıl, yani taabbudi bir hükümmüş gibi algılanması. Oysa fıkıhta hükümler amaç ve araç diye ikiye ayrılır. Rüyet bir amaç hüküm değildir, amaç olan Ramazan'ın doğru tespitinin aracı bir hükümdür. Bunu Resulüllah'ın işaret ettiği yöntemlerden hangisiyle en isabetli yapabiliyorsanız amaca ulaşmak için o aracı kullanırsınız. Hicrî beşinci asırdaki bir âlim, Sübkî bunu bizden çok iyi kavramış ve 'eğer bir gün hesap rüyetten daha kesin sonuç verirse o zaman rüyete itibar edilmez, hesapla hareket edilir, çünkü rüyette ittifak sağlanacak kadar bir kesinlik oluşmuyor' diyebilmiştir.

Suudi Arabistan'ın bu konuda şeri bir ölçü ile hareket etmeyi benimsediğini sanmıyorum. Rüyet deyip kendi hesaplarına göre davranıyorlar. Bizce Türkiye'nin hatası da hesap deyip rüyete göre davranması. Yani rüyetin taabbudi ve zorunlu oluşu önyargısı, Ramazan'ı rüyetle başlatalım ama rüyetin ne zaman gerçekleşeceğini de hesap edelim deniyor. Oysa kavuşum denen olayın yeni ayın başlangıcı olduğu kevni ayetlerin bize gösterdiği itiraz edilemez bir gerçektir ve kavuşum yüz yıl sonrası için bile saniyesine kadar tespit edilebiliyor. O halde ibadetle ilgili günlerin tespitinde kavuşumun esas alınmasından başka makul ve ilmi hiçbir yöntem yok. Herkes bu noktaya gelecek ama biraz geç kalmış olacağız.

Kur'an-ı Kerim'de Allah defalarca güneşin de ayın da çok dakik bir hesapla hareket ettiğini, her ikisinin de zamanı ve hesabı bilmenin ölçüsü olduğunu söyler ama bizim bütünü göremeyen bir yaklaşımla rüyete kilitlenmemiz bunları anlamamıza engel oluşturup duruyor.

Kısaca bu ihtilafın bir sebebi, bizim ilmi geleneğimizin kesintiye uğraması ise bir sebebi de Müslümanların hâlihazırdaki başsızlığıdır. Eğer İslam ülkeleri içerisinde İslam'ı inanarak uygulayan ve kendi iktidarından önce İslam'ı düşünen, onun hamisi olan halifeli bir devlet bulunmuş olsaydı o zaman diğer ülkelerdeki Müslümanlar kendi yöneticilerinin düzenlemelerine değil, halifeli İslam ülkesinin söylediğine itibar ederler, bu devletçikler de aksine hareket edemez olurlardı.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!