Yine mi Arpalık Mantığı?

CHP’li Atilla Sertel, TRT yönetimiyle kimi yazışmalar yapıp bazı programlar ve programcılar için ne kadar ücret ödendiğini öğrenmeye çalıştı. Fakat TRT’den cevap alamadığını ifade eden Sertel’in kamuoyuna taşıdığı sorular esgeçilebilecek türden değil.

MUSA ÜZER / HAKSÖZ-HABER

Malum Türkiye'de bazı devlet kurumları eski zamanlarda ‘arpalık’, yeni zamanlardaysa ‘çiftlik’ ifadesi ile tanımlanagelmiştir uzun yıllar boyunca. Buradaki çiftlik metaforu tabii, doğal boyuta vurgu yapmak için değildi elbette. Özellikle sol ve Kemalist kadrolar halkın vergileriyle ayakta duran kurumları hiç kimseye hesap verme gereği duymadan ahbap-çavuş ya da klik oluşumlarla tamamen menfaatlerini gözeterek soyup soğana çevirdiler. 2 kişinin yapacağı işe 20 kişi görevlendirerek ya da 10 liralık işi 1010 liraya yaptırarak harami düzeni oluşturdular.

Bu konuda meşhur olmuş daha doğrusu açığa çıkmış kötü örnekler gazeteci-yazar rekabeti kendini açığa verdiğinden olsa gerek TRT’de yaşandı hep. Aslında sağlıktan eğitime, ekonomiden kültüre, tiyatrodan belediyeye kadar bütün ‘kurumlarda’ bu harami düzen epeyden beri vardı ve ne yazık ki yine var. 

Son günlerde gündeme gelen TRT tartışmaları tam da bu bağlama oturmakta. İslamcılıktan geçinmeyi adet edinmişler ile eski düzenin artıkları hemencecik kurdukları yapım şirketleri, reklam ajansları, prodüksiyon şirketleri ile yeni dönemin ‘ruhuna’ uygun retorik ve yapımlarla bir türlü doymayan gözlerini, Mariana çukuru derinliğindeki ceplerini doldurmaya çalışıyorlar. AK Parti kurucu üyeliği sosu ve sosyal sorumluluk projelerine duyarlı imajının gizlediği astronomik belgesellerden jöleli yiğidimin arkası ve içi boş lakin bol komplo teorili, mübalağalı programlarına, kendisine güya danışılsın diye astronomik ücretlerin ödendiği danışmanlık meselesine kadar çok ciddi sorunlar yaşanmakta.

Bu Düzen Böyle Gelmiş Böyle Gitmez Özay Efendi!

CHP’li Atilla Sertel, TRT yönetimiyle kimi yazışmalar yapıp bazı programlar ve programcılar için ne kadar ücret ödendiğini öğrenmeye çalıştı. Fakat bir kamu kurumu olarak TRT’den doğru düzgün hiçbir cevap alamadığını ifade eden Sertel’in kamuoyuna taşıdığı kaygılar hiç de yabana atılacak gibi değil. Esasen başta AK Parti tabanı olmak üzere geniş kamuoyu nezdinde de bu türden tartışmalar hep gündemdeydi.

Danışmanlar hemen her yerde nedense sadece yüksek ücretlerle danışmanlık hizmeti verme yarışıyla toplumun gündemine girmekte ısrarcı davranıyorlar. Bu işleyiş ne doğal ne de ahlaken ve hukuken kabul edilebilir bir manzara. Ancak bu çarpık işleyişin değiştirilmesinde adım atılması bir tarafa bizzat Hükümete yakın bir gazetede Yiğit Bulut’u koruma ve kollamak üzere durumdan vazife çıkaran Özay Şendir’in çarpık mantığı dikilmekte karşımıza. Şendir aklınca ‘piyasa’ tecrübesini aktararak bu işlerdeki ‘teamül ve rajonu’ hatırlatıyor kamuoyuna. Kamu kurumunun hesaplarını gizlemek, denetimden uzak tutmak ve bu durumu esasmış gibi takdim etmenin yol açtığı hastalıkları Türkiye toplumu çok iyi biliyor. İltimas, istismar, usulsüzlük ve yolsuzluk gibi hastalıkların kamu kurumlarında boy göstermesinin ağır faturası önce siyasete sonra da bütün bir topluma çıkar.

AK Parti hükümetinin Türkiye’de devrim denilebilecek değişim ve dönüşüme imza attığı gerçeği ne yazık ki kamu kurumlardaki iltimas, soygun, yolsuzlukları engelleme bağlamında çok da fazla tahakkuk edemedi. Burada bir yere kadar anlaşılabilir kimi sebepler, izahatlar getirilebilir. Lakin sonuç bütün bir toplumsal yapıyı ve ‘kazanımları’ tehlikeye atacak toplumsal çöküş riskini ortadan kaldırmıyor.

Sol, Kemalist, liberal ya da milliyetçi-ulusalcı kadroların bugüne kadar çarkı bu şekilde işletmiş olması bugün yapılıp edilenleri meşrulaştıramaz. Müslüman için haram haramdır. Zorlama teviller, bin bir dereden su getirerek yapılan izahların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Star Gazetesi yazarı Özay Şendir örneğinde olduğu gibi üstelik de Hükümete yakın bir gazetede adeta yapılanı meşrulaştıran tavırlar asla kabul edilemez. Eğer her şey hukuki ve adilane işliyorsa o zaman kamuoyundan bir şey gizlenmemeli, açık bir şekilde kimin ne aldığı, kime ne kadar ve niçin ödendiği hilesiz, hurdasız bir şekilde ortaya konulmalıdır.

Kurulu düzenin hep böyle gideceğini zannedenler fena halde yanılıyorlar. Yapılan edilen bütün işlerin hatasıyla sevabıyla bir toplumsal muhasebeye tutulacağı hiç kimse için sır değildir. İslami tasavvura ve ahlaka sahip, yarın ruz-i mahşerde en ufak bir şeyin bile hesabını verme şuurunda olan Müslümanlar bulundukları bütün zeminlerde bu çaptaki haksızlıklara, hırsızlıklara, suistimallere karşı çıkmak durumundadırlar.

*

Özay Şendir’in Star’daki Yazısı:

YİĞİT BULUT’UN ALDIĞI ÜCRET...

Eğer 1 Kasım seçimleri olmasaydı CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel milletvekili olamayacaktı. 
 

7 Haziran öncesi ön seçim sandığından çıkmış ama CHP içerisinden birinin itirazı nedeniyle adaylığı düşmüştü.

Haksızlığa uğrayanların haksızlık etmemeleri gerektiğine inandığım için hatırlattım bu durumu.

Bir süredir TRT’ye dair verdiği soru önergesine aldığı cevapları paylaşıyor Atilla Sertel. Soru sormak ve aldığı yanıtları paylaşmak, eleştirmek hakkıdır elbette.

Buraya kadar bir sıkıntı yok ama işin devamında bazı noktalarda televizyonculuk açısından bilgi eksiklikleri var.

***

Mesela Atilla beyin “Yiğit Bulut’un TRT’den aldığı ücret gizleniyor” iddiası bu açıdan sıkıntılı.

TRT’den verilen  cevapta programın dış yapım olduğu belirtilmiş. Saklama değil işin doğasının gereği bu.

Bakın yıllar önce Kim 500 Milyar İster yarışmasına soru hazırlayan ekipteydim.

Biz hazırladığımız ve kabul gören her soru başına bir para alırdık, stüdyo gideri, ses hizmeti alınan firmaya ödenen para, ışık hizmeti alınan firmaya ödenen para, kamera ve kameraman kirası, ulaştırma gideri, montaj gideri, çalışma 
sırasında yenilen yemekler vs’nin paraları toplanır program bütçesi ortaya çıkardı.

Show Tv, yapım şirketinin kestiği faturayı öder, Kenan Işık’ın ya da soru hazırlayan ekibin falan kaç lira aldığını bilmezdi. 

Biz de kanalın yapım şirketine kaç lira ödediğini ve dolayısıyla ne kadar para kazandığını bilmezdik.

***

Fatih Altaylı Teke Tek programını yıllarca dış yapım olarak yaptı.

O dönemde de Aydın Doğan, Fatih Altaylı’nın bölüm başına aldığı ücreti bilmez ama Teke Tek için ödenen toplam parayı bilirdi.

Mesela rahmetli Birand’ın 32. Gün programı da dış yapım olarak yayınlandı yıllarca.

Aynı durum diziler için de geçerli...

Mesela Ezel döneminde Atv, Kenan İmirzalıoğlu ya da Cansu Dere’nin bölüm başı kaç lira ücret aldığını bilmezdi.

Dış yapım söz konusu olduğunda işler böyle yürür. Biraz daha televizyonculuk detayı verebilirim...

Mesela bir sağlık programı yapıyorsanız, stüdyo, ekipman ve ekibi bir gün kiralayıp 4 bölüm çekebilirsiniz.

Bu sayede bölüm başı giderler düşer ve siz daha az bir bütçeyle program yapabilirsiniz. 

Ancak güncel bir iş yapıyorsanız stüdyo kirası her bölümün maliyetinde yer alır bu da program bütçesinin yükselmesine neden olur.

***

Bazen bilgi eksikliği de insanlara hata yaptırır. Yeri gelmişken hatırlatayım dedim...

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm