Yine çuvalladın, çuvallamaya mahkumsun!

Ali İhsan Karahasanoğlu

Önder Sav olayında, “zekaya hakaret olur da bu kadar olur” diyerek, açıklamalarımızı inandırıcı bulmayan, CHP’nin doğru söylediğini ileri süren bir zat vardı..

Sonra kapı gibi belgeleri görünce, kabul etmek zorunda kaldı: “Çuvalladık ey halkım!”
Vakit ile ilgili her suçlamanda çuvallamaya mahkumsun A.Hakan.. Çünkü haber kaynakların, Önder Sav ve hep onun gibiler.. Çuvallamak istemiyorsan, bırak sen onları. Ne öğrenmek istiyorsan, dürüst insanlara sor.. Sözü ve özü bir insanlara...
Al işte, dün ‘sahtekar’ diye girdiğin yazında, yine çuvalladın. HasanKarakaya’nın mahkum olduğunu yazıp, borcunu ödemediğini ileri sürdün. Oysa Hasan Karakaya aleyhine, patronunun açtığı o dava reddedildi!
“Ama o icra yazısı. Ama o dilekçe” falan diyeceksin.. Sen düşünme onları, biz ne diyorsak odur evladım! Senin karşında, “Gelsin de nereden gelirse gelsin” diyen para canlıları değil, “nakit para ile yayınlanmak istenen ilanları” bile, “Banka ilanı almıyoruz...”/“O ilanda halkı yanıltma var.”/“Bu ilanda müstehcen resimle kadın istismarı var” gerekçeleriyle reddeden insanlar var!
Dolayısıyla, sahtekarlığın “s”si değil, menfaatçiliğin “m”si bile uğramaz bizim kapımıza.. Dandik şirket kurup, onu diğeri ile birleştirip, sonra aradan “1 katrilyonluk vergi uçurtması”nı biz değil, senin patronun yaptı A.Hakancığım..
Arslan Güneydoğu A.Ş. dandik şirket demeye getirmişsin. Çünkü senin önüne öyle koydular.. Halbuki biraz kafanı çalıştırsaydın, “Siz benim önüme bu bilgileri koyuyorsunuz da, kendiniz niye yazmıyorsunuz? Sizin elinizde de kalem var.Sizin de köşeniz var. Niçin siz yazmıyorsunuz da, beni öne çıkarıyorsunuz? Ben sizin maaşlı köleniz miyim? Yoksa; bu bilgilerde bir sahtekarlık olmasın” der, gerçeği araştırırdın.. Araştırdığın zaman da, o şirketin, sen daha fakültede dersten kaçıp kafelerde dolaşırken, faaliyette olan bir matbaa olduğunu görürdün..
Demek ki, dandik mandik şirket yok orada. Senin patronunun bilmemne adalarındaki, az vergi ödemek için kurduğu tabela şirketi falan yok orada..
Adana’nın (tüm Doğu ve Güneydoğu bölgesinin) üç matbaasından birisi o matbaa. Bak yine aldandın, yine çuvalladın.. Maliye Bakanı’na soracağına, senin önüne yalan bilgileri koyanlara sorsan, “Ulan oğlum, bir daha çuvallatmayın beni. Doğru söyleyin haa” desen, kızarıp bozaracaklardır mutlaka. Birazcık da olsa utanma hisleri kalmış ise tabii ki!.
Bir konuda değil, baştan aşağıya çuvallamışsın.
“Borçlarını ödemiyorlar” diye köşende yazmışsın ya.. Oysa, “Getirin şu kararı, bir göreyim” deseydin.. Sana o yazıyı yazdıranlar, kararı isteyince nasıl eveleyip geveliyorlar görecektin..
Onlar gizleseler de, ben sana hemen anlatayım.. Karar; İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2006/324 esas sayılı dosyasından verilen bir karar.. Aslında patronun Aydın Doğan, o dava içinde, 14 ayrı haber için tazminat istedi. Toplam 200 milyar! Sadece ikisi kabul edildi.. Patronunun tazminat isteyip alamadığı yayınlarda, “vergi kaçakçısı”ndan tut, “gözü doymaz patron”a, “Patron’un 2. tezgahı Hilton mu?”ya kadar ne suçlamalar var, bir bilsen, bir görsen!
Bir görsen, önüne o kağıtları koyanlara, “Vakit’e çamur atmadan önce, biz kendi patronumuzun, mahkeme kararına da geçen şu vergi kaçakçılığını yazsak, şu Hilton olayını yazsak” dersin ama..  Basiret bağlanmış bir defa.. Soramıyor, sorgulayamıyorsun işte!
“14 yazı için dava açmışız, sadece iki tanesi için lehimize karar alabilmişiz. Reddedilen davalardaki suçlamalar, öyle yenilir yutulur suçlamalar değil. Biz nasıl bir patronla çalışıyoruz? Al işte mahkeme kararı.. Patronumuz ‘vergi kaçakçısı değilim’ demiş, mahkeme patronun davasını reddetmiş.Yoksa bizim patron .....?” diyeceksin ama.. Dilin bağlanmış, diyemiyorsun işte..
Sorgulasan, “Vakit, ‘önüne gelene hakaret eden gazete’ değil, esas benim patronum, ‘önüne gelene dava açıp susturmak isteyen’ biri!” diyeceksin..
Sonuçta yine çuvalladın..
Naylon dediğin şirket, vergi rekortmeni çıktı..
“Hasan Karakaya borçlu” dedin, Hasan Karakaya hakkındaki dava reddedildiği halde, patronun tarafından icra emrine isminin sokulduğu ortaya çıktı..
Şimdi ne yapacaksın? “Bir de, kendi durumunu izah et” diyeceksin değil mi?
Tabii izah ederim.. Evet, ben Aydın Doğan’a tazminat ödemeye mahkum oldum. Ama karar kesinleşmedi. Temyizde..
Henüz o borcu da ödemedim. Zaten ödesem de, patronun şu an o parayı çekemez. Çünkü karar kesinleşmemiş. Ama yine de “dosyaya parayı yatır” diye ısrar ediyorsanız, sorarım size, bu ısrarınız niye?
Bana bir mal verdiniz de parasını mı alamadınız? Bana bir iş yaptınız da, emeğinizin karşılığını mı alamadınız?
“Tarikat cinayetleri” diye bir dizi yayınlamışsınız Hürriyet’te. Ben de size, “Bu başlıkla dizi yayınlanırsa, bunun anlamı tarikat mensuplarının işledikleri cinayetler anlamına gelir. Siz tarikat mensuplarının işledikleri cinayetleri mi anlatacaksınız, yoksa tarikat mensuplarına yönelik cinayetleri mi?” diye sordum.. Ertesi günü de şüphemde haklı çıktığımı, Hürriyet isbatladı zaten; “Şu tarikatin önde gelen ismi, şu tarihte cinayete kurban gitti. Şu tarikatin ikinci ismi, şu tarihte öldürüldü..”
Ben de laf cambazlığı ile yapılan yayındaki bu uyanıklığı eleştirdim: “Bunlara ‘tarikat cinayetleri’ denmez, ‘tarikatların mağdur oldukları cinayetler’ denilir” dedim.
Şimdilik mahkum oldum.. Yargıtay kararını bekleyeceğim. Yine aleyhime karar çıkarsa, ben buradayım.. Beklerim..

 

Vakit gazetesi