Hatırlanacağı üzere anayasada başörtüsüyle ilgili yaptığı değişiklik dolayısıyla AK Parti hakkında kapatma davası açılmıştı.
411 milletvekili -içlerinde MHP ve DTP'den milletvekilleri de vardı- değişikliğe 'evet' demişken, dava sadece AK Parti hakkında açıldı. Anayasa Mahkemesi davayı görüştü, sonunda nedense sadece AK Parti'yi suçlu bulup ceza verdi. Ancak verdiği ceza kapatma değil, para cezasıydı.
AYM'nin kararını açıklayan Haşim Kılıç şu cümleyi kullanmıştı: "Bizi bir daha böyle davaları görüşmek zorunda bırakmayın, ilgili anayasa maddelerini değiştirin." Bu son derece önemli, değerli bir uyarıydı.
Şimdi bir platform, kadınların daha çok sayıda Meclis'e girmelerini sağlamak üzere kampanya başlatmış bulunuyor. Başörtülü bayanlar da "Başörtülü bayan yoksa oy da yok" sloganıyla kampanyaya katılıyorlar. Cumartesi günkü yazımda buna dikkat çekmeye çalışmıştım. Yazının iki boyutu vardı, biri başörtüsü davasının içinin boşaltılarak bir statü, kazanç ve ticaret aracına getirilmesi -burada kastettiğim özel bir şahıs değil, bir şahs-ı manevi, gelişen bir profildi-; diğeri gözlemleyebildiğim kadarıyla başörtülü aday baskısının AK Parti'yi zor duruma düşürmeye, hatta yeni bir kapatma davasına zemin hazırlamaya matuf olarak kullanılmasıdır. Ayrıca bu platformda yer alan bayanların tamamına yakınının iyi niyetli olduklarını, haklarını savunduklarını, eğer başkalarının seçilme hakları varsa onların da elbette haklarının olduğunu özellikle belirttim. Yazıyı şöyle bitiriyordum: "Bana öyle geliyor ki 'iyi saatte olsunlar' bu sefer iyi niyetli bayanlar üzerinden AK Parti'ye yeni bir tuzak kuruyorlar. Ne değişti ki, AK Parti yeni bir kapatma davasıyla karşı karşıya gelmesin! Bana sorarsanız bu seçimde de başörtülü milletvekili olmayıversin, seçimden sonra yeni ve sivil bir anayasa çıksın, herkesle beraber başörtülüler de rahatlasın." Bundan niçin rahatsızlık duyulduğunu anlamış değilim.Takip edebildiğim kadarıyla benzer uyarıları Star'dan İbrahim Kiras ve Elif Çakır da yaptı.
Uyarıları ciddiye almak lazım. 12 Eylül referandumuna gidecek temel maddeler içinden parti kapatmayı zorlaştıran madde reddedildi. Anayasa ve yasalar eski hüviyetlerini olduğu gibi koruyor. Eğer referandumdan sonraki HSYK ve AYM'nin yapısıyla ilgili değişikliğe güven duyuluyorsa, buna fazla bel bağlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Henüz Ergenekon davası güvenli bir mecraya girmiş değil. Zekeriya Öz'ün görevden alınması basit bir 'görev değişikliği' ötesinde bir anlama sahiptir. 12 Haziran seçimleri için AK Parti'ye karşı oluşturulmak istenen cepheye muazzam yığınaklar yapılmak isteniyor. Başörtülü hanımlardan bir bölümü "Hep biz mi bunun yükünü çekeceğiz, bu yüzden parti kapatılacaksa kapatılsın" diyorlar. Kızgınlıklarını tabii ki anlıyorum, yerden göğe kadar da haklıdırlar. Ama 12 Haziran son dönemeçtir. R. Tayyip Erdoğan'ın seçim vaadinin merkezinde "yeni ve sivil anayasa" var, bu önemlidir.
12 Haziran'dan sonra hepimiz yani İslamcılar, Kürtler, Aleviler, azınlıklar, başörtülüler, yoksullar, esnaf, çiftçiler, kısaca sorun yaşayan herkes AK Parti'ye ve Erdoğan'a yüklenelim, yeni ve sivil bir anayasanın önünü açmasını isteyelim. 2002 ve 2007 seçimlerinden sonraki gibi davranacak olursa, artık mazeretinin kalmayacağından herkes kendine yeni bir hattı hareket çizsin. Ama tam bu noktada yeni bir kapatmaya kapı aralamak bana makul ve maslahata uygun gelmiyor.
Konuya salt seçim açısından da bakmak hatalı olur. Bölgemizde toplumsal patlamalar domino etkisi yaratarak sürüyor. Olayların duracağı kanaatinde değilim ve benim değerlendirmelerime göre, Türkiye de bu kapsamın içindedir. Türkiye, başarılı bir "kamu diplomasi"siyle bölgede yüksek beklentiler oluşturdu, ama beklentilerin neredeyse tamamının altının boş olduğu görülüyor; içeride de "bize bir şey olmaz, biz farklıyız" havası estiriliyor. Hayır, ciddi zaaflarımız var. Bir gün hepimiz çok üzülebiliriz. 12 Haziran'ı herkes iyi değerlendirmeli ve artık kangrenleşen sorunlarımızın kökten çözümü için bir fırsat olarak kullanmalı.
ZAMAN