Haksöz Haber
Siyasilerin sürekli olarak Türkiye’nin Ümmet coğrafyasından gelen mazlumlara kucak açtığı iddiasına rağmen son dönemlerde muhacirlere yönelik akıl almaz uygulamalara şahitlik ediyoruz. Geçtiğimiz aylarda Özbek ve Tacik muhacirlerin kaçtıkları ülkelerine iade edilmesi, ardından, Uygur muhacirlerin Çin’e teslim edilmeye çalışılması da aynı şekilde büyük tepkiyle karşılanmıştı.
Gariplikler dizisi 8 Eylül’de Aydın Göç İdaresi’nin kararıyla 2 Özbek muhacirin Özbekistan yönetimine teslim edilmesiyle sürdü. Soner Koç’un İl Göç İdaresi Müdürü olarak görev yaptığı Aydın Göç İdaresi, bugün de 8 Özbek muhacirin daha teslim edilmesi için devredeydi. Bir kısmı Suriye’de İmam Buhari Tugayı adlı Özbek mücahit grubuyla bağlantılı olduğu bilinen, bir kısmı ise mart ayında İstanbul’da medreselerinin basılmasından beri gözaltında tutulan 8 kardeşimiz baskı ve işkence görecekleri bilinmesine rağmen deport edilmeye çalışıldılar. Daha vahimi ise bu muhacirlerden bazısı iade prosedürüne karşı çıktıkları için dövüldüler.
Ve tüm bu uygulamalar mahkeme kararları tanınmaksızın gerçekleştirildi. Kısa bir süre önce Tacikistan vatandaşı Kholnazar Soltoni’nin İzmir Göç İdaresi tarafından iade edilmesi işlemiyle ilgili yürütmenin durdurulması ve iptali istemiyle açılan davada İstanbul İdare Mahkemesi muhtemel bir mağduriyeti önlemek için yürütmeyi durdurma kararı vermiş, ancak Göç İdaresi’nin bu kararı tebellüğ etmeden, acele olarak Soltani’yi, Tacikistan’a teslim etmişti. Geçtiğimiz günlerde son kararını veren İdare Mahkemesi, Soltani ile ilgili işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek Göç İdaresi’nin sınır dışı kararını iptal etmişti.
İstanbul İdare Mahkemesi, davada şu dikkat çekici değerlendirmeyi yapmıştı: “Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, davacının DAEŞ terör örgütüyle, çatışma bölgeleriyle veya diğer terör örgütleriyle bağlantılı veya iltisaklı olabileceği değerlendirmesini haklı kılacak somut bir tespit veya delil bulunmadığı, davacının kısa dönem ikamet izninin bulunduğu, yapılan aramalarda bir suç unsuruna rastlanmadığı, Türkiye’de daha önce herhangi bir suça karıştığına dair bilgi olmadığı ve sabıkasız olduğu, ‘Apfis’ ve ‘GBT’ kaydının bulunmadığı, kamu güvenliği açısından tehdit oluşturan yabancılara konulan ‘G-87’ Genel Güvenlik tahdit kodunun da bulunmadığı, dolayısıyla davacının kamu düzeni ve güvenliği açısından tehdit oluşturduğuna dair somut tespit ve delillerin mevcut olmadığı anlaşıldığından, sınır dışı hukuka uygun değildir.” (İlgili haber için bkz: https://www.haksozhaber.net/mahkemeden-goc-idaresine-hukuk-uyarisi-95513h.htm)
Tüm bu yaşananlar karşısında bir kere daha herkesi açık ve dürüst olmaya davet ediyoruz. IŞİD kılıfıyla bu zulmün örtülebileceğini de kimse düşünmemelidir. Özbekistan’a iade edilmek istenen kardeşlerimizin IŞİD’le hiçbir bağı olmadığı gibi, bilakis IŞİD’in hedefindeki Müslümanlar olduğu gerçeği bu iddiaların ne kadar temelsiz ve çürük olduğunun kanıtıdır.
Muhacirlere yönelik bu tür uygulamalar ne hukukla, ne insanlıkla bağdaşmaz. Olağanüstü hal gerekçe gösterilerek hukukun rafa kaldırılması ve bu kaotik ortamdan istifadeyle mazlum insanları zulme yollamak zulme ortaklık demektir.