Yılmaz Özdil ve başörtüsü

Yılmaz Özdil AK Parti'nin seçim reklamlarında başörtülü kadınlara yer verilmeyişini eleştirmiş (13.05.2011 - Hürriyet): "Urfa'dan Bolu'ya, Eskişehir'den Konya'ya, Toki binalarından Karadeniz sahillerine, garlardan terminallere... Türkiye'de hiç mi başörtülü yok. Oy istemeyi biliyorsunuz da, hiç olmazsa bi oy'alı yazma bir saniye görünmeyi hak etmiyor mu? Ayıp mı onları göstermek?"

Hürriyet'teki yazarlığının yanı sıra, Star Haber'i de yöneten Yılmaz Özdil'e sormak icap ediyor:

"Madem ayıptan sözettik, namaz kılmak ayıp mı, günah mı, yoksa yasak mı?"

Okulun çatısında namaz kılan öğrencileri neredeyse "terörist" ilan eden ve teneffüs arasında dininin emrettiği ibadeti alelacele yapmaya çalışan bir avuç öğrenciyi "Cumhuriyet'i yıkmaya çalışan gözü dönmüş gericiler" alt metniyle servis yapma cehdini gösterebilen kimdi?

Çok değil daha birkaç yıl önce, 2008 yılında milli voleybolcu Aysun Özbek'in tesettüre girmesini gerilim dolu bir müzik eşliğinde, "Filenin Sultanları'nda ŞOK" diye haber yapan, örtünmenin son derece büyük bir hataymış gibi tahrik edici biçimde sunumunu yapan, başında olduğun Star Haber değil miydi?

Yine aynı yılın 6. ayında, örtündükten tam 26 yıl sonra başını açan diş hekimi Reyhan Karaaslan'ı "nihayet doğru yolu bulmuş rol model" olarak, "Türban sömürü aracı oldu, açtım huzurluyum" başlığıyla Türk kadınlarına örnek gösterirken, neredeydi başörtülü kadının reklam filmlerinde temsil edilmesi gerektiği konusundaki bu övülesi ve saygıya değer hassasiyetin?

Ağca'nın eski nişanlısı Rabia Kazan, başörtüsünün altından bir tutam perçemini çıkarıp kameralara göstererek, daha sonra gerçekleştireceği sürrealist atraksiyonların ilk aşamasını hangi kanalın hangi haber bülteninde sergilemişti?

Sonradan yalan olduğu anlaşılacak olan, kısa etek giydiği için bacağına kezzap atılan kızlar konusundaki o gözünü karartmış "performans", kime, kimlere aitti?

Yılmaz Özdil'le, o da telefonda iki kelam etmişliğim var, sözkonusu din ve dindarlar olduğunda bu kadar hainleşebileceği sui-zannına da düşmek istemem. Ama öte yandan Yılmaz Özdil'in başörtüsü, tesettür, namaz, ibadet konularında da durduğu yerin koordinatları da kimsenin bilmediği bir devlet sırrı değil.

Mesele durulan yer değil aslında, mesele "muhalefet ettiklerimin çelişkilerini, açıklarını yakalayacağım" hırsının, insanın durduğu zemini kaydırması konusundaki hassasiyetine galebe çalacak hale gelmesi. O derece azmanlaşması.

Sen hem başörtüsünün kamusal alanda varolmasına karşı olduğunu, haniyse davul zurnayla ilan et, bu ülkedeki milyonlarca mütedeyyini, hergün ama hergün rencide etmeyi, neredeyse günlük spor aktiviten haline getir; hem de muhalefet ettiğin siyasi iktidara "reklamlarında niye başörtülü yok?" diye posta koy.

Yılmaz Özdil ve benzeri yazarların yaptığı daha kötü bir şey daha var ama:

Bu konuda kalpten ve derinden sızı hisseden; ötekileştirmeyi, ayrımcılığı iliklerine, kemiklerine dek yaşamış gerçek acı sahiplerinin sözünü elinden almak.

Birileri tarafından "geleceğin yazarı" diye taltif! edilme tuzağına düşmemek için, gerçek bir yerden çıkan, dolayısıyla yerini bulacağı su götürmez olan eleştiriyi sandığa kilitlemek zorunda bırakmak.

Evet, AK Parti'nin reklamlarında ilaç niyetine olsun bir başörtülü kadına yer verilmemiş olması, kabul edilebilir bir durum değil. Hatta kanaatimce skandal.

Öncelikle bu, Türkiye'nin (erkek ve kadın oranı ortalama yüzde 50) yüzde 50'sinin, yani kabaca 74 milyonun 34 milyonunun yüzde 60'ının başörtülü kadınlardan oluşmasının da gösterdiği gibi, Türkiye'nin tüm oylarına talip olmuş bir parti için hiç de rasyonalist bir tutum sayılmaz.

Amma velakin daha da önemlisi, iktidar partisinin örtülü kadınlara olan gönül borcu (gönül borcu evet) nedeniyle, sözkonusu olan rasyonalist gereklilik olmasaydı da, bu yapılmamalıydı.

Olmamış diyoruz, yani.

Umalım da, "örtülü kadını görmezden gelme" fikri, AK Parti'ye iş yapan ezik İslamcı reklamcıların aklı evvelliklerinden biri olsun. Aksi durum, çok can acıtıcı olurdu.

Yılmaz Özdil'e gelince, keşke samimiyetsiz görüntü vermek konusunda bir parça hassas olsaydı ve hırsı kendi ideolojik varoluşuyla çelişme pahasına başını göstermeseydi.

Şu yaptığının adı çünkü, başörtüsünü savunmak değil, "başörtüyü düşmanca hislerine alet etmek".

O kadar.

YENİ ŞAFAK