Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Yıktıklarımızdan güzelini yapabilir miyiz?
Depremzedeleri kalıcı konutlara yerleştirmek için yoğun bir inşai faaliyet başladı. Öte yandan klasik betonarme konut sisteminin değişmesi gerektiği ile ilgili de çeşitli görüşler öne sürülüyor.
Mesela, “Mutlu Ev” kitabının yazarı Mimar Semih Akşeker, betonarme binaların en sağlamının bile servis ömrü 60 yılla sınırlı olduğundan, “Her 60 yılda bir koca ülke yıkılıp, yeniden yapılır mı?” diye soruyor.
Bence bu soru çok çarpıcı ve üzerinde düşünülmesi gereken bir soru. Cevabı net aslında. Hayır, 60 yılda bir koca ülkeyi yıkıp yeniden yapamayız. Buna ne paramız ne de enerjimiz yeter. Daha doğrusu boşa harcayacak ne paramız ne de enerjimiz var!
Para sorununu çözsek bile beton gibi atıklar çevre açısından büyük riskler barındırıyor. Beton atıkları yeraltı sularını zehirliyor mesela. Sadece bu bile gelecek kuşaklara büyük, çevresel bir felaket miras bırakmak anlamına geliyor.
O halde ne yapacağız? Beton dışındaki seçeneklere yöneleceğiz! Buna mecburuz. Çözüm daha fazla betonda değil.
Son on yıldır toprak mimari üzerine çalışan Y. Mim. Serkan DUMAN yürütücülüğünde bir grup mimar AFAD’a “Afetzedeler için alternatif bir mesken modeli” adında bir rapor sundular.
Bu rapor bana bir hayli ilgi çekici geldi. İlgiyle okudum. Çünkü bildiğimiz betonarme sisteminin dışında, coğrafyamızın köklü tecrübeleriyle örtüşen, gayet insani bir model teklif edilmiş raporda. Hatta sadece yapı modeli değil, yeni bir yaşam modeli bile diyebiliriz buna.
Tarihi referansları olan, ayakları yere sağlam basan bu yeni yaşam modeli yaklaşımına rahmetli Turgut Cansever’in kitaplarından da aşinaydık.
Rapor bugün için marjinal sayılabilecek bir teklifle, konut malzemesi olarak toprağı öneriyor.
Kabul ediyorum, zihnimiz betonarmeye o kadar alışmış ki, aslında son derece tabii olan bahçeli toprak ev modelinden oluşan şehirler bugün bize ütopik geliyor.
Rapor sentetik malzemelerden üretilmiş konteyner gibi geçici çözümlere gerçekçi bir alternatif sunmak için hazırlanmış.
“Toprak malzemenin en önemli avantajlarından biri, kolay erişilir olmasıdır. Tedarik sorunu ya da hammadde eksikliği gibi durumlar söz konusu olmaz. Esnek üretim olanağı sayesinde konut haricinde, kreş, umumi tuvalet, sosyal merkezler gibi farklı işlevlere hizmet edecek yapılar da üretilebilir.” deniyor raporda toprakla ilgili.
Bugün deprem enkazı ile ilgili en büyük sorunlardan biri, bu kadar büyük miktarda beton atığın ne yapılacağı? Toprak yapılarda böyle bir sorun yok çünkü kullanılan malzeme doğal. Yani çevreyi kirletmiyor, geleceği karartmıyor.
Raporda depremin etkilediği bölgelerde nitelikli kerpiç yapıların yıkılmadığıyla ilgili bilgi de verilmiş.
Duyunca şaşırdım doğrusu. Bilinenin aksine kerpiç birçok ülkede uygulanmaktaymış aslında. Almanya, ABD, Avusturya, Kanada, Fransa, Avustralya, İsviçre, İngiltere, İtalya, Meksika, Fransa, Hindistan, Japonya, Yeni Zelanda ve Nepal gibi ülkelerde resmi yönetmeliklere uygun bir şekilde kerpiç yapılar imar ediliyormuş.
Kolayca anlaşılacağı gibi sayılan ülkelerin bazıları deprem ülkeleri. Raporda, inşa edilecek kerpiç yapılar; uygun zeminde, doğru geometride, doğru tekniklerle, tek yahut maksimum iki katlı olarak yapıldığı takdirde sorun yaşanmayacağı söyleniyor.
Deprem gibi afetlerde elektrik, su, doğalgaz gibi kaynaklar kesintiye uğruyor. Kalabalık şehirler düşünüldüğünde bu durum belki depremin kendisinden daha büyük bir afete dönüşebilir, hayatta kalanlar için.
Hatırlayalım, deprem bölgesinde fırınlar doğalgazlı olduğu ve odun fırınları pek bulunmadığı için kimi yardım kuruluşları şehirlere doğalgaz verilene kadar ekmekleri Suriye’deki odun fırınlarında pişirip Türkiye’ye getirdiler.
O zaman bu yeni yaşam modelinde evlerin ısınma, aydınlatma ve su konusunda nispeten bağımsız olması gerekiyor. Rapor, evlerin güneş enerjisi sistemlerine, yağmur suyu depolarına, odun ve kömür yakılacak ocak ve soba sistemlerine göre dizayn edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu sayede insanların temel enerji ihtiyaçlarını hanelerinden dışarı çıkmadan, devlete ya da şirketlere ihtiyaç duymadan çözebilmeleri hedefleniyor.
Raporda ısınma konusunda evlerin nitelikleri de karşılaştırılmış. “Evlerin toprakla yapılmasının önemli bir nedeni toprağın ısıtma ve soğutma için çok efektif bir malzeme olmasıdır.” diyor rapor. “Araştırmalara göre 60 cm’lik kerpiç duvarın verdiği ısı konforunu, dolu tuğla 1.20 m., taş duvar 1.75 m., betonarme duvar ise ancak 3.15 m. kalındığında olduğu takdirde verebiliyor.” Bu da toprak yapıların dünyada yaşanan enerji krizine ilişkin önemli bir alternatif olduğunu gösteriyor.
Toprak ses izolasyonu sağlayarak mahremiyeti koruyor. Toprak aynı zamanda nefes alabilen bir malzeme olduğu için özellikle yazın yanan, kışın donan konteynırlarda yaşanacak havalandırma problemi gibi sorunlar da üretmiyor. Doğal şekilde temiz havayı üreterek nemi dengeliyor ve bu da betonarme yapıların meydana getirdiği bir çok hastalığın önlenmesi anlamına geliyor.
Raporda evlerin nasıl yapılacağıyla ilgili teknik bilgiler ve yapım sureleri de belirtilmiş. Toprak malzemeden 10 günde üretilecek 30 metrekare bir mesken maliyetinin, takriben 35- 75 bin bandında olduğu da hesaplanmış.
Bir betonarme katın ağırlığı ortalama 120 ton iken, toprak katın ağırlığı 20 tonmuş.
Görüldüğü gibi bu model kültürel hafızamızda önemli bir yeri olan doğa ile barışık, güvenli bir yaşam üslubu öneriyor.
Taa 70’li yıllarda rahmetli Turgut Cansever şöyle söylemişti:
“Bütün dünyada evin iç bahçelerinin, evin önündeki yaya yolunun, sokağın, mahalle meydanının nasıl büyük bir önem taşıdığı ortadayken, Türk teknokratların evleri apartman silolarına dönüştürmesinin affedilmez tahripkar yanılgısı halen sürmektedir.
İnsanları apartman silolarında yaşatmanın birçok sosyal psişik ve kültürel krizin kaynağı olduğu gerçeğine rağmen; bir, iki, üç katlı evlerin, hem işletme, hem de yatırım maliyeti açısından apartmanlardan çok daha ekonomik olduğu açıkça ortaya çıktığı halde insanlar 21. katlarda yaşamaya mahkum ediliyor.”
Yine Cansever yarım yüzyıl önce, “Yıktıklarımızdan daha güzel şeyler yapmadık.” demişti Cumhuriyet Dönemi mimarisi için. Umarım bu kez “yaparız.”