‘Sanırım’ diyor Amerikan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo “Başkan Trump burada Türkiye'ye yönelik yaptırımlardan ya da buna benzer şeylerden bahsediyor.” Anlaşılan o ki, Trump’ın Türkiye’ye karşı doğrudan ve en üst düzeyde tehdit içeren şu son mesajı hakkında Orta Doğu seferinde bulunan Pompeo dâhil Amerikan yönetim kadrolarından yine hemen hiç kimsenin haberi yoktu: “Kürtleri vurmaları halinde Türkiye'yi ekonomik açıdan yıkıma uğratacağız. 20 millik bir güvenli bölge yaratacağız ve aynı şekilde Kürtler'in de Türkiye'yi provoke etmesini istemiyoruz.”
Amerika ve Avrupa en başından bu yana Suriye meselesine bakarken ne Esed/Baas rejiminin katliamlarına ne de bu katil rejimi ayakta tutmak hedefiyle ülkeyi kan denizine çevirmeye azmetmiş Rusya ve İran’ın bölgeye yayılan hegemonyasına karşı ciddi bir şekilde konum aldılar. Aşikâr olduğu üzere askeri ve siyasi stratejilerinin önceliği PKK-PYD üzerinden çok boyutlu bir garnizon devleti inşa ederek bölgede yeni ve güçlü bir çatışma dalgasının oluşumuna hasredildi. Ancak Türkiye’nin ileri karakol projesini sarsan, akamete uğratma ihtimali stratejik askeri hamleleri Amerikan yönetimi içerisinde Suriye’den çekilme noktasında ayrışmaya kadar sürükledi. Bununla birlikte Suriye’den çekilme meselesinde Amerika’nın ne zaman ne yapacağı, kimleri çatıştırmak veya çıkmaza sürüklemek üzere çerçevesi belli bir plan projeyi hayata geçirme konusunda belirgin bir kararının olmadığı da her geçen gün netleşiyor.
Fır(s)at’ı Asla Kazaya Bırakmazlar!
Trump’ın Amerikan askeri varlığının Fırat’ın doğusundan çekilme yönünde beyanı henüz hiçbir somut adıma dönüşmemişken bölge devletleri açısından son derece belirgin telaş ve acil ittifak arayışlarını bir anda gözler önüne serdi. Mesela bölgede Amerika veya Rusya fark etmeksizin emperyal bir devletin garnizonu olma hususunda heveskâr olan PKK-PYD’nin attığı ilk iki adım hiç de şaşırtıcı değildi. İlki sayılarının 3 bini aştığı söylenen IŞİD’li mahpusları daha fazla tutamayacak ve serbest bırakmaya mecbur kalacakları yönündeydi. İkincisiyse hiç boşluk bırakmadan Esed rejimiyle masaya oturarak müzakereleri başlatma yönündeydi.
Toprak bütünlüğü masalının sahibi Esed rejimi de müzakere masasına oturdu hiç tereddüt etmeden hamisi Rusya da Münbiç’de PKK-PYD unsurlarıyla birlikte devriye atmaya başladı ertesi gün. Ne PKK-PYD Amerika veya Rusya hesabına çalışmayı dert ediniyordu ne de Rusya ve Esed rejimi PKK-PYD’nin Amerika’nın kontrolünden çıkıp tekrar eski sahipleriyle kaldığı yerden faaliyetlerine devam etmesinde bir beis görüyordu. Esed rejiminin Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad’ın sıcağı sıcağına ilan ettiği adımların özeti şu cümlelerde yer alıyor: “Türkiye'nin olası operasyonuna karşı Kürt gruplarla (PKK-PYD’yle) iletişim kurduk, Kürtlerle diyalogdan başka alternatif yok. Kürtlerin Suriye devletine geri dönmeleri için şartlar olumlu yönde gelişiyor. O yüzden iyimserim.” Esed rejimi ve PKK-PYD, ciddi bir ayrışma ve çatışma yaşamadıkları için ciddi ve uzun bir müzakere sürecine de ihtiyaç duymuyorlar elbette.
Şam’daki büyükelçiliklerini açmak üzere yarışa giren Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Suudi Arabistan’ı takip etmek üzere Mısır ve Ürdün’ün neden fırsat kolladığı da biliniyor. Despotik Arap rejimlerinin telaşla tekrar edip durdukları İran’ı sınırlandırma söylemi ancak Türkiye’nin bölgeye yapabileceği askeri bir hamle ihtimaliyle fiili bir karşılık buluyordu. Arap Birliği başta olmak üzere bir takım bölgesel işbirliği zeminlerine Esed rejiminin daveti yönünde atılan adımları takip edince Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın başını çektiği despotik rejimlerin Suriye’yi yıkıma sürükleyen siyasetleri daha bir netlik kazanıyor. Hemen hepsinin İsrail ve Amerika’yla statükonun sürüp gitmesi yolunda sarsılmaz bir ortaklık ilişkisi yaşadıkları bir kez daha teyid ediliyor bu süreçle beraber.
İşleri Tümden Sarpa Sardıracak Tehditler
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un İsrail’in ardından Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretin gölgesinde kalmış gibi dursa da Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Mısır ve Suudi Arabistan ziyaretleri sürecinde verdiği mesajlara daha çok odaklanmak icap ediyor. Mesela şu cümlelere bir bakalım: “Amerika Türk halkının haklarını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkesini teröristlerden koruma hakkını tanıyor. Fakat aynı zamanda tüm bu süreçte yanımızda savaşanların (PKK-PYD) korunmayı hak ettiğini de biliyoruz.” Daha önemlisi ise Orta Doğu’daki askeri varlıklarının kesintiye uğramayacağını deklare eden şu mesaj: “Müttefiklerimize bölgeden çekilmeyeceğimizi söylüyoruz. Suriye'den asker çekmemiz ise taktik bir değişiklik.”
Trump’ın “Türkiye’yi ekonomik yıkıma uğratma” tehdidine Türkiye cephesinden verilen tepkiler neden epeyce yumuşak oldu? Muhtemelen özellikle Trump’ı karşıya almadan, Amerikan yönetimi arasındaki ayrışma ve gerilimden Türkiye namına orta vadede bir sonuç çıkarılabileceğine dönük bir hesap yapılıyor. Kaldı ki beyanların sertliği yumuşaklığı değil sahaya yansıyan askeri adımların gücü ve kapsamı belirleyici oluyor bu ilişki biçiminde. Bu minvalde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun gösterdiği şu tepki için dengeli ve kararlı bir mahiyet taşıyor diyebiliriz: “Hiçbir tehdide pabuç bırakmayacağımızı söyledik. Bir tarafta ekonomik zorluklar, bir tarafta terör tehdidi, bu millete sorsalar, karşı karşıya kaldığı tehdidi yok etmek için ne gerekiyorsa onu yaparız. Trump'ın kullandığı dili doğru bulmuyoruz. Öncelikle hak ettiğimiz saygıyı, ABD ve herkes bilmeli. ABD ve herkes üslubunu ve davranışlarını ayarlamalı.”
Amerikan Başkanı Trump’ın ‘ekonomik yıkım’ tehdidine Türkiye boyun eğer mi? PKK-PYD eliyle kuşatılmaya razı olup geri çekilir mi? Amerika hakikaten yaptırım kararlarıyla Türkiye’yi yıkıma sürükleyebilecek kadar kararlı ve kudretli mi? Kanaatimizce ne Türkiye’nin bu tehditler karşısında geri adım atabilmesi ne de Amerika’nın bu tehdidi fiiliyata taşıyabilmesi imkân dâhilindedir. Türkiye’yi belli bir ölçekte yıpratabilir, bir zaman engelleyebilir ama Fırat’ın doğusunda PKK-PYD varlığını resmen bir garnizon devlet haline getiremez.
IŞİD’le savaş bahanesiyle geldiği Suriye’den çekilmek ve yaklaşık 2 bin askerini sağ olarak evlerine döndürmek için bin bir türlü yola başvuran Trump’ın Türkiye’ye karşı seçeneği çok fazla değil. Üstelik İran’a yönelik ambargo uygulamakta dahi kayda değer bir mesafe kat edemediği bir vasatta ‘ekonomik yıkım savaşı” rotası işlerin sadece sarpa sarmasını hızlandıracaktır. Türkiye hem içeride toplumu makul ve dengeli bir askeri siyasi sürece ikna ederek ilerlemeli hem de uluslararası kamuoyunu Fırat’ın doğusuna gerçekleştireceği askeri-siyasi operasyona razı edecek adımlar atmalıdır. Türkiye için Suriye’nin yaklaşık 1/3’üne tekabül eden bir coğrafyayı hem PKK-PYD’den temizleyecek hem de Esed rejimi ve hamilerinin saldırılarından emin kılarak güvenli bir bölgeye dönüştürecek adımlar atmaktan başka çare görülmüyor çünkü. Bu PKK-PYD’den arındırılacak bölgeye Esed rejiminin sokulmaması kadar evlerine dönmek isteyen Suriyeli muhacirlerin en azından bir kısmının evlerine dönüşlerini kolaylaştırıp hızlandırmak için de elzemdir.
Yeni Akit