Yetimleri Türkiye’ye getirmek ne kadar doğru?

Serdar Demirel

Türkiye merkezli birçok STK, cemaat ve devlete bağlı yarı resmi kurumlar sosyal krizlerin, tabiî felâketlerin yaşandığı bölgelerde yetimlere yardım eli uzatıyor, Türkiye’de eğitim imkânı sunmak üzere ülkeye getiriyorlar.

Ortada meşkûr bir hizmet var. Yapılanları takdir etmemek mümkün değil. Ancak ülkeye yetiştirmek ve sonrasında geldikleri yerlere geri göndermek üzere getirilen yetimlere yönelik geliştirilen bu proje, acaba doğru bir seçim mi? Daha iyisi yapılamaz mı?

Yetim projelerinde sahada hizmet veren dostlarımızla yaptığımız görüşmelerden ortaya çıkan sonuçlar ve şahsi gözlemlerimize dayalı bazı endişelerimiz var. Eğitim yardımları, mahiyeti ve geleceği gibi meselelere dair bu endişelerimizi konuyla ilgili hükümet yetkililerinin, cemaat ve STK’ların dikkatine sunmak istedik. Bundan maksad Müslümanların enerjisinin, maddi ve manevi emeğinin yerinde kullanılması ve ümmete emanet olan yetimlere daha iyi hizmetin sunulmasına bir katkı sunabilmek umududur.

Bunları kısa kısa şöyle sıralayabiliriz:

Değişik bölgelerden ve değişik yaş gruplarından yetimleri Türkiye’ye taşıyarak eğitim verilmesi sahada hizmet eden ve uzmanların katılacağı bir platformda bütün yönleriyle tartışılmalıdır. Bu meyanda başka ülkelerin cemaat ve STK’ların tecrübelerinden de istifade edilmelidir.

Ergenlik öncesi ve hatta 17-18 yaşlarına kadar yetim çocukları kendi kültür havzalarından, kendi akraba çevrelerinden ve toplumlarından istisnaî durumlar dışında koparılmamalıdır.

Bu gelişme çağındaki ailesi, annesi ve babası veya her ikisi de olmayan çocukları, bir de içinde doğup büyüdükleri ve kendilerini ait gördükleri, rahat hissettikleri kültür ve sosyal ortamdan çekip çıkartmanın sonuçları iyi incelenmelidir. Çünkü bu daha ciddi sorunlara yol açabilir. Bunun misalleri vardır.

Bunun yerine sorumluluğu üstlenilen yetimlerin kendi yaşam alanlarındaki ‘meşru’ eğitim kurumlarında desteklenmesi bu çocukların sosyo-psikolojik sağlığı ve gelişimi açısından tercih edilmelidir. Ayrıca bunun maliyetler açısından daha yararlı olacağı da açıktır.

Çatışma bölgelerine mensup çocukların ise yakın bölge ve ülkelerde benzeri kurumlara yerleştirilmesi bir alternatif olarak düşünülebilir. Meselâ Açeli yetimlerin Türkiye’ye getirilmesi yerine komşu ülke ve aynı kültür havzasına sahip Malezya’da yetiştirilmesi gibi.

Yetişme çağındaki bu öğrencilerin Türkiye’ye getirilmeleri halinde bir süre sonra adaptasyon problemleriyle karşılaşmaları, ülkelerine döndüklerinde de bu sefer kendi toplumlarına uyum sağlamaları problemi gözden ırak tutulmamalıdır.

Yetim hizmetlerinin yapıldığı coğrafyalarda öyle çoğu kişinin zannettiği gibi bölge ve ülke yetkilileri ve gönüllüleri hiçbir şey yapmıyor değil. Aksine yerel yönetimler, sosyal işler bakanlıkları STK’ların destekleriyle yetim çalışmaları yapmaktadır.

Türkiye’den özellikle bu işlerde faaliyetleri olan devlet veya sivil kuruluşlar, yukarıda zikredilen kurumlar nezdinde girişimlerde bulunarak yetim çalışmalarında kalitenin artırılmasına katkıda bulunabilirler.

Bu çerçevede uzman, gönüllü ve akademisyenlerin devreye sokularak alakalı bölgelerde kaliteyi artırmaya yönelik kısa dönemli eğitim amaçlı çalışma ve kurslar düzenlenmesi, meseleye önemli katkılar sunacaktır.

Böylece kaynak israfının önüne geçilmiş olacağı gibi, yerinde kullanılacak kaynağın söz konusu bölgeye geri dönüşümünde verimlilik sağlanacak, o bölgelerde kalıcı bir nitelik inşası gerçekleştirilmiş olacaktır.

Umarım bu mesele konuyla alakalı kişi ve kurumlar tarafından ciddiye alınır.

YENİ AKİT