Dr. Mehmet Naim Boz / Düşünce Günlüğü
Yetimler Allah’ın emânetidir...
Yüce Allah kâinat düzeninin devamı için “sünnetullah” prensibi gereği insanoğlunu Âdem ve Havva’dan yaratmıştır. Bu yaratılışın başlangıcı olduğu gibi sonu da vardır, o da ölümdür. Bu ölümün ne zaman, nerede olacağını peygamberler başta olmak üzere Allah’tan başka kimse bilmiyor ve bilmeyecektir. Bu ölümlerin neticesinde bazen geride hayata tutunmak için baba desteğini kaybeden yetimler kalmaktadır. Bu, hayatın ve insanlık tarihinin başlangıcından itibaren yaşanan bir gerçekliktir.
HÜKMİ YETİMLER DE VAR
İslam hukukçuları yetimleri aslî yetim ve hükmî yetim olmak üzere iki sınıfa ayırmışlardır. Aslî yetim; her ne sebeple olursa olsun ergenlik yaşı altında olup babası vefat eden kız veya erkek çocuktur. Aslî yetime kıyas edilen, hükmî yetim olarak kabul edilen bazı çocuklar da vardır, örneğin:
1- Evlâd-ı Mefkûd (Babası Kayıp Çocuklar): Hukuki terim olarak el-mefkûd (kayıp); uzak memleketlere gidip yaşayıp yaşamadığından, ölü veya sağ olduğundan haber alınamayan, yeri bilinmediğinden, hayatta olup olmadığına dair bilgisine ulaşılamayan kişinin çocuğu, koruma kollama ve diğer desteklerinden mahrum olacağı için bu durumdaki çocukların yetimlik durumları tartışılmıştır. Hukukçuların çoğunluğu ergenlik çağı altındaki bu durumdaki çocuğun, sevgiye, şefkate, iyi bir terbiye ve eğitime muhtaç olduğu yaşta, içine düştüğü böyle zor ve acı bir durumdan dolayı, maddî ve mânevî haklarının korunması açısından bu çocuklar hükmî yetim statüsünde kabul etmişlerdir.
- 2- Lakît (Buluntu Çocuk): Sokağa veya vb. yerlere bırakılıp terk edilen çocuklar anne-babasının hayatta olup olmadığı meçhul olduğundan, ileride babanın, bulunma ihtimali var olacağından aslî değil, hükmî yetim statüsünde değerlendirilmiş, hukukî haklar bakımından yetimin sahip olduğu bütün haklara sahip olduğu kabul edilmiştir.
3- Boşanmış Aile Çocukları:
Boşanmanın gerçekleşmesinde, mağduriyeti yaşayacak taraflardan biri hiç şüphesiz çocuklardır. Bazen ortada kalan bu çocukların, bakımını üstlenen taraf bulmakta zorluklar yaşanabilir. Bu açıdan İslam hukukçuları bu durumdaki çocukları barınma, şefkat ve merhamet ikliminde yetişmeleri için hükmî yetim olarak kabul etmişlerdir. Yetim gibi koruma altına alınıp, sağlıklı bir birey olarak yetişmesine zemin hazırlanmasının gerekliliğini vurgulamışlardır.
CENNETLE MÜJDELENMİŞLERDİR
- İster aslî yetim, ister hükmî yetim olsun ona kol kanat geren anneleri Hz. Peygamber (sav) cennetle müjdelemiştir. Bir hadisinde, “Ben ve yetimin kefili, -işaret parmağı ile orta parmağının arasını açarak- cennette böyle birlikte olacağız.” buyuran Hz. Muhammed (sav), yaşamında ve hadislerinde yetime ayrı bir önem vermiş, onlara karşı şefkatli olmayı, güzel davranmayı önermiş, yetimlerini şefkatle büyüten annenin kendisiyle birlikte cennette olacağını müjdelemiştir
KUR’AN’DA 23 YERDE GEÇER
İslam yetimin korunması ve kollanması, onun erdemli bir yaşam sürmesi için şartlar ve esaslar beyan etmiştir. Hakkının gasp edilmemesi, ona zulüm edilmemesi ve onlara iyilikle yaklaşılması hususunda Kur’ân-ı Kerim’in on iki suresinde toplam yirmi üç yerde vurgu yapılmaktadır. Bir ayette şöyle buyurulmaktadır: “…Sana yetimleri de soruyorlar. De ki: Onların durumlarını iyileştirmek hayırlı bir iştir. Onlarla içli dışlı olursanız zaten onlar sizin kardeşlerinizdir...” (Bakara, 220 )
Dûha suresinde yetime nasıl davranılacağına dair açık ve net bir uyarı vardır: “O, seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni yol bilmez halde bulup yol göstermedi mi? Ve seni yoksul bulup zengin etmedi mi? O halde sakın yetimi ezme!” (Duhâ, 6-9 )
GÜNÜMÜZDE KORUNMUYORLAR
- Toplumun diğer bireylerinden farklı olarak özel ilgi, alaka ve korunmayı gerektiren yetimlerin günümüzde süper güç sayılan devletler tarafından yeterli ölçüde, gerekli düzeyde korunup kollandıklarını söylemek zordur. Tam tersine onları kendi hallerine bırakmış, art niyetli kişilerin ( organ ve dilenci mafyaları, misyonerler vb. ) resmen kucaklarına itip, onların güçsüz oluşlarını fırsat bilip, ezilmelerine ve hak kayıplarına uğramalarına yol açacak politikalar izlemişlerdir.
İslam; malına haksız yaklaşmayı zulüm olarak değerlendirip, bu hak ihlalini ceza ve tazminat gibi hükümlerle teminat altına almanın ötesinde ayrıca böyle bir eylemin cehennem ateşi ile cezayı gerektireceği uyarısı yapmaktadır. Şöyle ki: “Yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar, zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir.” (Nisâ, 10) âyeti bunun delili mahiyetindedir. Ayet başta yetimlerin velileri ve vâsileri olmak üzere tüm insanlığa uyarıda bulunmaktadır. “Öyleyse yetimi sakın ezme.” (Duhâ, 9 ) âyeti ile yetimlerin mallarını haksız olarak yemek suretiyle yetime zulüm etmeyi ve onu ezmeyi kesinlikle yasaklamaktadır.
ŞEFKAT GÖSTERİN
Hz. Muhammed (sav) yetime karşı en iyi yaklaşımın, başını okşamak, onu öpmek, hal hatırını sormak ve ihtiyaçlarını gidermek olduğunu bildirmektedir. Bu durumla ilgili bir hadiste, “Bir gün bir adam Hz. Peygamber’e (sav) gelip kalbinin katılaştığından şikayetçi olmuştur. Hz. Peygamber’in cevaben, kalbinin yumuşamasını istiyorsan bir yetimi himayene al, başını okşa ve yediğinden yedirerek karnını doyur” dediği bildirilmektedir.
İslâmiyet’in doğuşundan günümüze kadar İslâm coğrafyasında yetim ile ilgili âyet ve hadislerdeki kurtuluş ve mutluluk müjdelerine nail olmak isteyen Müslümanlar, yetimlerin dini inancını, milliyetini ayırt etmeksizin tüm insani ihtiyaçlarını karşılayan birçok Dârüleytamı (yetimhaneler) inşa etmişlerdir. İslam’a göre; dinine, diline, rengine, ırkına vb. durumlara bakılmaksızın tüm yetimler ve tüm çocuklar günahsız olup, melekler kategorisindedir.