“Yetim kızın başını okşayan mübarek el
Ben de yetim bir kızım ne olur bana da gel”
Yalnız kalmak ve tek başına olmak gibi anlamlara gelen yetim kelimesi ‘yeteme’ fiilinden türemiştir. Bu nedenle de İslam fıkhında ergenlik çağına ulaşmadan babası ölen çocuğa babasız kaldığı için yetim denmektedir. Kişi buluğ veya rüşt çağına ulaştığında ise artık yetim olmaktan çıkar. Arapçada yetim aynı zamanda benzeri olmayan nadir bulunan kıymetli eşyaya da verilen addır. Ve babasız kalan çocuğun himaye edilmeye, korunmaya, annesiz kalan çocuğun ise sevgi, şefkat ve merhamete ihtiyacı vardır. Bu nedenle de aslında yetimler bizlere bırakılan ve en iyi şekilde korunması gereken en değerli emanet olma özelliğini taşımaktadırlar.
Kur’an’ı Kerim’e baktığımız zaman Rabbimiz 23 ayetinde yetimlere vurgu yaparak bu konudaki sorumluluklarımızı hatırlatılmaktadır. Ayetlerin geneline baktığımız zaman ve özelliklede ilk inen Mekki sûrelerde yetime iyilikle ve merhametle muamele etmenin üzerinde durulmuş, yetimi itip kakan, onu doyurma gayretinde bulunmayan insanlar açıkça kınanmıştır. Ayrıca insanlığa bir emanet olarak bırakılan yetimleri kollayıp, korumak onları kendi evlatlarımızdan ayrı tutmamak ise İslam’ın ön gördüğü bir ahlakı içermektedir.
Çok küçük yaşta hem babasını hem de annesini kaybeden Hz. Muhammed de bir yetimdi. Ve Rabbimiz yetim peygamberine yetimliğini hatırlatarak yetime nasıl davranılması gerektiğini ona en güzel biçimde izah etmişti.“Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez iken, doğru yola yöneltip iletmedi mi? Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? Öyleyse, sakın yetimi üzüp kahretme.” (Duha, 6-9)
Ve Rasul yetim büyümenin tüm zorluklarını yaşadığı ve bildiği için her zaman yetimlere iyilik ve ihsan ile muamele etmiş, onların mallarını yememe konusunda toplumları uyarmış ve bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Kalbinin yumuşamasını ve muhtaç olduğun şeye kavuşmanı arzu ediyorsan, yetime merhamet et, başını okşa ve yemeğini ona yedir…”
Vahiy öncesi cahiliye toplumunda insanların, yetimlerin mallarını haksız yere yediklerini, onlarla sırf malları için evlendiklerini veya çocuklarını yetimle evlendirmekteki amaçlarının yetimin malına tasallut etmek olduğunu görmekteyiz. Oysa Rabbimiz Nisa Sûresi 10. ayette yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyen insanların karınlarını ateş ile doldurduklarını ifade etmekte ve onların çılgınca bir ateşe atılacaklarını belirtmektedir.
Vahyi bildirimlerde savaş gelirlerinden ve devlet hazinesinden pay ayrılan yetimin en yakın akrabası onun velisi olarak belirlenir ve yetimin varisini koruma sorumluluğu rüşt yaşına kadar velisine ait olduğu gösterilir. Eğer çocuğu himaye edecek bir akrabası yoksa bu yetime sahip çıkmak ve onunla ilgilenmek Müslüman halklara yani İslam toplumuna düşer. Yetimin bakımından maksat sadece onun karnının doyurulmasıyla da ilintili değildir elbette. Onların bakımlarıyla beraber sağlıklı bir kişilik olarak da topluma kazandırılması konusunda çaba sarf etmek de hepimizin sorumluluğudur. Bu yüzden yetimler hepimizin emanetidirler. Gücümüz oranında onlara sahip çıkmalı, ilgimizi, ellerimizi ve yüreklerimizi onlardan mahrum bırakmamalıyız.
Yetimler konusunda önemli çalışmalar yapan İHH’nın yaptığı araştırmalar sonucunda dünyada 200 milyon yetimin olduğu belirtiliyor. Ve neredeyse her gün 10 bin çocuk daha dünyada yetim kalıyor. Bu çocuklardan 30 bin 200 çocuk İHH’nın desteklediği ve kucak açtığı yetimler arasında. Gönüllü ve yardımsever insanların desteğiyle bu çocukların gerek psikolojik ve gerekse maddi ihtiyaçları giderilmeye çalışılmaktadır.
Her insan elinde olmasa da bir yetim adayıdır aslında. Ne zaman ve nerede yalnız kalacağımızı bilemeyiz hiçbirimiz. Unutmayalım ki ahirette Allah’ın huzurunda hepimiz tek başımıza birer yetim olarak hesaba çekileceğiz. Bu yüzden gelin yüreklerimizde, sofralarımızda yetimlere yer açalım. Onların yüküne, acısına, yalnızlığına yani yetimliğine ortak olalım ki önümüzdeki sarp yokuşlar aşılsın…
“Bilir misin nedir o sarp yokuş?
Bir kişiyi daha zincirlerinden kurtarmaktır.
Veya açlık gününde muhtaçları doyurmaktır.
Yakın olan bir yetimi veya sürünen bir yoksulu… ” (Beled, 12-15)