Paris suikastinin etkileri hâlâ devam ediyor. Diyarbekir'deki cenaze töreninin olaysız geçmesi ve halkın tek yürek 'barışa durması' üzerine rahat bir nefes alınmıştı. Anlaşılan erken davranmışız. Zira failin kim olduğu tartışılmaya devam edildiği müddetçe suikast, tam da amacına uygun olarak, görüşmelerin sorunsuz sürmesine engel olacağa benziyor.
Hatırlayacağınız gibi hadiseden saatler sonra Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, olayın 'örgüt içi hesaplaşma'yı andırdığı yönünde görüş beyan etmişti. Bu ihtimalin dillendirilmesi bile BDP'lileri çileden çıkartmaya yetmiş, Eş Başkanlar Demirtaş ve Kışanak'tan sert açıklamalar gelmişti. Çelik de sonradan sözlerine açıklık getirerek sadece bir ihtimal ve izlenimden bahsettiğini; fail kim olursa olsun, neticede İmralı sürecinin hedef alındığını dile getirmişti.
Esed rejimine desteği sebebiyle İran'ın genel politikasına ve duruşuna karşı olanlar da İran-Suriye istihbaratının sorumlu olabileceğini ifade etmişlerdi. İlginçtir, bu hadise boyunca İsrail'in becerileriyle ünlü MOSSAD'ından ve yapabileceklerinden bahseden nedense pek olmadı.
PKK yöneticilerinden Murat Karayılan ise suikastlerin 'büyük ihtimalle mevcut hükümetin bilgisi dahilinde gelişen Yeşil Ergenekon güçleri tarafından gerçekleştirildiğini' iddia etti. İkinci ihtimal olaraksa 'mevcut hükmeti aşan Türk Gladyosu ve NATO Gladyosu'nun birlikte bu saldırıyı gerçekleştirmiş olabileceğinden' söz etti. 28 Şubat sürecinin, Müslüman temsili olan iş adamlarını hedef almak için kullandığı çirkin 'yeşil sermaye' sıfatını hatırlatan 'Yeşil Ergenekon' ifadesini, yanılmıyorsam ilk kez üç yıl önce, PKK yöneticilerinden Mustafa Karasu kullanmıştı. Suçlayıcı ifadelerle Taraf gazetesini yeren Karasu, Gülen cemaatine yakın olduğu düşünülen bazı Taraf yazarlarının 'Yeşil Ergenekon'un adamları' olduğunu söylemişti.
Karayılan'ın 'Yeşil Ergenekon' açıklaması, Abdullah Öcalan'ın, geçtiğimiz hafta kardeşi Mehmet Öcalan'a yaptığı açıklamalara gönderme gibi görünüyor. 'MİT'in başlattığı sürecin sekteye uğramasına izin verilmemeli' uyarısında bulunan Öcalan, suikastin arkasındaki güçlerin 'MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a yönelik soruşturmanın perde arkasındaki güçlerle' aynı olduğunu belirtmiş. (Hüseyin Yayman, Hürriyet, 16.01.2013) MİT darbesi sürecinde, hükümet ile Gülen cemaati, MİT ile emniyet arasında bir gerilim olduğu iddiaları hatırlanırsa, Karayılan'ın da Öcalan'dan gelen mesaj üzerine bu açıklamayı yapmayı uygun gördüğü anlaşılıyor.
İşin doğrusu, taraflar, aslında ellerinde somut bilgi ve kanıt olmadan, sadece kendi zaviyelerinden en mantıklı görünen ve politik olarak 'düşman'a zarar, kendilerine işlev kazandıracak olan suçlamalarda bulunuyorlar. Hâlbuki failin kimliği veya kimlerden olduğu tartışmasını merkeze almak, suikastin asıl amacına hizmet ediyor. Barış sürecini tıkıyor.
Eğer hadise gerçekten örgüt içi hesaplaşmaysa bile, PKK, bunu Öcalan onaylamadan kabul etmeyecektir. Öyleyse, görüşme trafiğini, Fransa savcısının yürüttüğü bir soruşturmanın kaderine ve Ömer Güney'in bağlantıları hakkındaki spekülasyonlara bağlamak manasızdır. Kaldı ki, kanaatimce tetikçi kim olursa olsun, Fransız istihbaratının 'dayanışması' olmadan işlenmesi imkânsız olan bir cinayet söz konusudur. Öyleyse kendi iç barış sürecimizi Fransa'ya bağlamaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok mu?
Pınar Selek'e adalet
28 Şubat yargısının mağdurlarından birisi olarak gördüğüm, şimdiye dek üç kez beraat etmiş olmasına rağmen yargılanmaya devam eden Selek'in duruşması yarın Çağlayan Adliyesi'nde görülecek. On dört yıldan sonra, geç de olsa, hakkın yerini bulmasını talep ediyoruz.
YENİ ŞAFAK