Turgay Yerlikaya / Yeni Şafak
Entelektüel muhitler ve yerel yönetimler: Şadırvanlı han örneği
Bir medeniyetin teşekkül ve gelişme aşamasındaki en önemli unsurlardan birisi entelektüel alana yönelik ilgidir. Bizim, alt yapı, mimari, sanat ve ekonomide göstergesel düzeyde gözlem-lediğimiz bütün gelişmelerin temelinde bir entelektüel akıl söz konusudur. O nedenledir ki medeniyet üretme iddiasında olan devlet ve imparatorluklar entelektüel alanı desteklemiş ve ilgili alanın gelişimi için de entelektüelleri himaye etmişlerdir. Bu doğrultuda sadece devlet ve siyaset düzeyinde değil, sivil inisiyatiflerin desteğiyle de önemli entelektüel akımlar söz konusu olmuş ve hatta bu yöntemle hayata geçirilen muhitlerin etkisi de daha uzun erimli olmuştur.
Örneğin Rönesans ve 17. yüzyıl bilim devriminin inşası Medici ailesinin himaye ettiği isimler üzerinden mümkün olmuş ve himaye edilen kişiler sadece Avrupa değil dünya ölçeğinde de önemli işlere imza atmışlardır. Bilim ve sanattaki bu himaye, bir medeniyetin yeni oluşan güç dengelerindeki yerinin belirlenmesinde de oldukça etkili olmuştur. Bu açıdan sivil bir yolla inşa edilen ve himaye edilen entelektüellerin medeniyet inşası ve hegemonyasında ne denli etkili olduğu görülmektedir. Bugün Batı’da çok yoğun biçimde gözlemlenebilecek olan vakıf destekleri de akademik çalışmaların üretiminde doğrudan rol oynamaktadır. Ulrich Beck’in “Risk Toplumu” eserini yazmasındaki vakıf himayesi düşünüldüğünde, ilgili sistemin yüzyıllardır işletildiği ve sonuç ürettiğini görebiliriz.
Himaye sistemi ve entelektüel gelenek
Benzer bir eğilim Müslüman toplumlarda da sıklıkla başvurulan bir yöntem. Örneğin modern dönemde daha fazla keşfedilen ve sosyoloji başta olmak üzere birçok alandaki katkısı ile konuşulan İbn Haldun’un Mukaddime gibi bir eseri yazması da Banu Selime kabilesinin himayesi ile mümkün olmuştur. Osmanlı’da da paşalar üzerinden hayata geçirilen, Tanzimat ve sonrasında birçok isimde görebileceğimiz himaye sistemi, iyi devlet adamlarının yetişmesine vesile olduğu gibi ilgili bürokrasinin entelektüel anlamda da gelişimine katkıda bulundu. Örneğin Koca Hüsrev, Mustafa Reşit, Ali Paşa ve Tunuslu Hayrettin örnekleri benzer bir himayenin ürünü olarak kendi kimliklerini inşa etmişler ve entelektüel alanın gelişimi için de öncü olmuşlardır. Himaye edilenlerin de başkalarını himaye etmesi ve bir ölçüde bu geleneği sürdürmeleri, hem devlet hem de kültür hayatımız açısından oldukça önemli sonuçlar doğurmuştur.
Günümüzde bu tür bir himaye yönteminin sürdürülmesi noktasında önemli çabalar söz konusu. İlgili dönemlerle mukayese edildiğinde daha çok vakıflar ve sermaye grupları aracılığıyla devam eden himaye geleneği, kültürel iktidar tartışmalarının anlaşılması adına önemli. Son dönemde yerel yönetimlerin kültürel alandaki atılımları da bu alanda mesafe kat edilmesinde önemli bir rol oynadı. Her ne kadar bu kültür-sanat alanında içerik üretimi, hedef kitle ile uyumluluk ve siyasi angajmanlar gibi parametreler eleştiri konusu olsa da nicelik anlamında bir iyileşme olduğu açık.
Yerel yönetimler ve kültür-sanat
31 Mart seçimleri sonrasında bazı belediyelerin el değiştirmesi sonucunda birçok akademik faaliyetin de kesintiye uğradığı görülmektedir. Örneğin 31 Mart seçimleri ile yönetim değişikliği yaşanan Bursa’nın Osmangazi ilçesinde, bir akademik topluluğun gayretleri ile hayata geçirilen Şadırvanlı Han projesi kesintiye uğradı. Bursa Uludağ Üniversitesi ve Osmangazi Belediyesi arasındaki protokol ile 2020 yılında hayata geçirilen bu proje, bugüne değin akademik okuma ve yazma seminerleri, yüksek lisans ve doktora seviyesinde faaliyetler, klasik Türk müziği, klasik Batı müziği ve butik konserlerle kültür-sanat alanının gelişimine büyük katkılar yaptı. Kasım Küçükalp öncülüğünde ilerleyen bu proje aracılığıyla yüzlerce öğrenci buradaki faaliyetlere katılmış ve dört yılın sonunda önemli bir mesafe kat edilmiştir.
Osmanlı’dan Cumhuriyete kadar kültür-sanat alanında önemli bir kent olan Bursa’daki bu entelektüel muhitin bir yerel yönetim değişimiyle faaliyetlerine devam edemeyecek olması büyük hayal kırıklığı. Bir toplumsal talebe karşılık gelen ve yüzlerce öğrencinin istifade ettiği bu mekanı hafızası ile birlikte ortadan kaldırma girişimi ancak totaliter rejimlerde görülebilecek bir siyasi mantığın ürünü olabilir. Günümüz dünyasında, bu tür mekanların daha fazla korunması ve ilgili akademisyenlerin teveccühe muhatap olması gerekirken böyle bir son ile karşılaşmaları kabul edilmez bir durum. Bu noktada başta Bursa eşrafı olmak üzere Bursa’daki ilgili STK’ların desteği ile Şadırvanlı Han’ın faaliyetlerine devam etmesi sağlanmalıdır. Türkiye’nin geneline de örnek teşkil edebilecek bu olayın tekrarlanmaması adına sivil inisiyatiflerin sürece daha fazla katkı sağlamaları elzemdir. Aksi takdirde ilgili muhitlerin etkisi de o yerel yönetimin iktidar süresi ile mukayyet olacak ve bir geleneğin oluşması da mümkün olmayacaktır. Kültürel iktidar tartışmalarının sıklıkla yapıldığı bu günlerde, vakıf ve himaye kültürünün yeniden hatırlanması ve hayata geçirilmesi oldukça önemlidir.