Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl / AA Analiz
Uluslararası para birimi olan doların son dönemdeki yükselişi, dünyada yaşanan siyasi gelişmeler, Ortadoğu’daki savaş hali, Trump’ ın başkan seçilmesi ve Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırım ihtimali gibi küresel boyutta etki alanına sahip durumlardan besleniyor. Özellikle ABD’deki başkanlık seçimlerinin dünyada büyük bir yankı uyandırdığı ve ekonomileri de aynı oranda etkilediği aşikar bir durum.
Siyasi ve spekülatif etkenler çerçevesinde gelişen bu durum yerel para birimlerinin değerinde istikrarsızlıklar yaşanmasına neden oluyor. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye, kredi derecelendirme kuruluşları tarafından alınan önyargılı kararlar ile ekonomik anlamda köşeye sıkıştırılmak isteniyor. Türk lirası da bu süreçte en çok etkilenen para birimlerinin arasında.
Dış ticaretin ve ülke ekonomisinin bu olumsuz etkiler karşısında zarar görmesinin engellenmesi bakımından son dönemde gündeme gelen dış ticarette yerel para kullanımı tartışmaları oldukça önemli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış ticarette yerli para kullanımına geçiş yolunda yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin uluslararası para birimi olan dolar üzerinden gerçekleştirdiği dış ticaretinin küresel gelişmelerin olumsuz etkilerinden korunmasına, mevcut finansal sistem ile bu sistemin araçlarına alternatiflerin bulunduğuna ilişkin farkındalığını oluşturuyor. Dolayısıyla Türkiye ekonomisinin ve Türk lirasının bu negatif etkilerden korunması amacıyla özellikle dış ticarette alternatif arayışlara doğru yönelimler başladı. Son dönemde gündemde olan Çin, Rusya ve İran’la dış ticarette yerel paraların kullanılmasına yönelik atılan adımlar ise izlenen politikayı destekler nitelikteki somut adımlar olarak karşımıza çıkıyor.
Dış ticarette yerel paralar ile ticaret eğilimi giderek güçleniyor. Bu eğilimin temel dayanak noktaları, ülkelere dış ticarette sağladığı avantajlar; dış ticarette işlem maliyetlerinin minimuma inmesi, riskin azalarak spekülatif hareketler karşısında güçlü bir konum elde edilmesi, dolar başta olmak üzere rezerv para birimlerine karşı olan hassasiyetin azalması şeklinde sıralanabilir.
"TL'nin dış ticarette kullanım oranı artıyor"
Türkiye’nin açıklanan dış ticaret verilerine göre son dönemde, TL’nin dış ticarette kullanım oranı artıyor. TÜİK verilerine göre 2016 yılı ekim ayı itibarıyla, Türkiye’nin gerçekleştirdiği 117 milyar dolarlık ihracatın 5 milyar dolarlık bölümü TL karşılığında yapıldı. Aynı zamanda, ekim ayı itibariyle yaklaşık 163 milyar dolarlık ithalat işlemlerinin 11,5 milyar dolarlık kısmı da TL ile gerçekleştirildi. Geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre TL ile yapılan ihracatta yüzde 20,4 oranında bir artış gözlendi.
2016 yılı ekim ayı itibarıyla, ihracatın yüzde 48,5'i avro, yüzde 42,8'i dolar, yüzde 5,1'i TL, yüzde 3,1'i İngiliz sterlini, geri kalanı diğer para birimleri ile yapılırken, ithalatın da yüzde 56,1'i dolar, yüzde 35,5'i avro, yüzde 7,1'i TL, geri kalan bölümü diğer para birimleriyle gerçekleştirildi.
Türkiye’nin dış ticaretinde önemli bir yer tutan ithalat rakamlarına bakıldığında birinci sırada Çin’in yer aldığı görülüyor. Türkiye’nin en önemli dış ticaret ortaklarından olan Çin’le dış ticaret hacmi 2016 yılında 28 milyar dolar tutarında gerçekleşti. TÜİK tarafından açıklanan ekim dönemi verilerine göre, 2016 ekim ayı itibarıyla Türkiye’nin Çin’den ithalatı 21 milyar dolar seviyesinde iken, Türkiye’nin Çin’e ihracatı 1,7 milyar dolar seviyesinde.
Çin-Türkiye arasında ilk para takas işlemi
Çin’in son yıllarda ulusal para birimi olan yuanı uluslararası para birimi haline getirmeye yönelik çalışmaları para takas anlaşmalarına ve iki ülke arasında sürmekte olan ticaret ilişkilerine de yansıyarak TL’nin de devreye gireceği yeni bir alternatif ticaret sisteminin ortaya çıkma ihtimalini güçlendiriyor. Geçtiğimiz günlerde TCMB ile Çin arasında ilk para takas işlemi gerçekleştirildi. İki ülkenin merkez bankası arasında imzalanan para takas anlaşması ile 450 milyon TL-yuan takası gerçekleştirildi. Bu durumun yerli para biriminin devreye girdiği bir ticaret anlayışının temellerini oluşturarak cari açığın normal değerlere ulaşmasında etkili olması bekleniyor.
Ayrıca para takası işleminde, ticari bankaların yatırım ve ticaret yapılacak ülkenin yerel para birimi talepleri Merkez Bankası tarafından karşılanıyor. Belirlenen tutarda yerel para belli bir tarih ile değiştiriliyor ve süreç sonunda anaparalar ve kullanılan yerel paraya ait faiz geliri iade ediliyor.
Ruble-TL takasının önemi
Cari açığın yükselişe geçtiği bu dönemde dış ticarette izlenecek politikaların ayrı bir öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz. Cari açıktaki asıl sorun kaynağı olarak enerjideki ithalat masrafları düşünülürse, Rusya ile söz konusu olan ruble-TL takasının önemi de daha net olarak anlaşılacaktır. Ülkelerin ithalat ve ihracat rakamları birbirine yakınsa, para takası işlemlerini gerçekleştirmek daha da kolay. Rusya ile Türkiye arasında olduğu gibi arada belli oranda bir fark varsa aradaki miktarın değerlendirilme şekli önemli bir konu haline geliyor.
TÜİK verilerine göre 2016 yılı ekim ayı itibarıyla Türkiye’nin Rusya’dan toplam ithalatı 12,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşirken, Rusya’ya ihracat 1,2 milyar dolar seviyesinde kaldı. Rusya’dan enerji ithalatının ruble üzerinden gerçekleştirilmesi, TL-ruble kurunda da değişikliklere yol açacak. Küresel ve ekonomik gelişmeler ve dış ticaret nezdinde piyasalarda rublenin alacağı değer Türkiye için önem arz edecek. İhracatımızda da aynı durum Rusya için geçerli olacak ve ülkeler kendi yerli paralarını hem ticarette hem de rezerv para olarak kullanabilecekler.
İran da aynı şekilde Türkiye’nin en önemli dış ticaret ortakları arasında yer alıyor. 2016 yılı ekim ayı itibaarıyla, İran’a olan ihracat 4,3 milyar dolar seviyesinde gerçekleşirken, ithalat 3,6 milyar dolar seviyesinde. Halihazırda İran’a olan ihracatta TL kullanımı gerçekleştiriliyor. TL’nin oranının artırılması noktasında Türkiye tarafından çalışmalar devam ediyor ve girişimler gerçekleştiriliyor, İran tarafı da bu gelişmelere olumlu yaklaşarak destek veriyor.
Yeni bir finansal sistem arayışı
2008 yılında başlayan ve etkileri uzun süre hissedilen küresel finansal krizin ardından İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan finansal sisteme, mevcut kurum ve kuruluşlara yönelik eleştiriler ve alternatif arayışları hız kazandı. Bölgesel ekonomik birliklerin güçlenmesiyle beraber, yerel paralar ile ticaret önem kazanmaya başladı ve yeni bir finansal sistemin inşası noktasında özellikle gelişmekte olan ülkelerin yaklaşımları ortaya çıktı. Bilhassa Çin’de gerçekleşen son G-20 toplantısı çerçevesinde düşünülürse, son dönemde Türkiye öncülüğünde dile getirilen yerli paralarla dış ticaret girişimi yeni bir finansal sistem arayışının ayak sesleri olarak değerlendirilebilir.
Bu durumun ilk olarak bölgesel anlamda ticaretin geliştirilmesine önemli ölçüde katkıda bulunacağını söylemek mümkün. Bununla beraber Çin, Rusya, İran ve Türkiye’nin başını çektiği yerli paralarla ticaret konusu dünya genelinde bir domino etkisi yaratarak yeni bir finansal yapı inşasını hızlandırabilme potansiyeline de sahip.
Hatta Amerikan düşünce kuruluşu “Stratfor” tarafından 08 Aralık 2016 tarihinde yayımlanan bir makalede şu ifade dikkat çekiyor: “Türkiye'nin para birimi stratejisi sadece kendi başına anlamlı olmanın ötesinde, aynı zamanda yeterli sayıda ülkenin de desteğiyle küresel resmi değiştirmek için de anlam taşıyor.” Önümüzdeki zaman dilimi dünyada finans sisteminin sorgulandığı ülkelerin dış ticarette dolar dışı alternatif para birimlerine yöneldiği bir ticaret sistemini ortaya çıkarabilir.
Zaten küresel ekonomik güç dengesinin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere kaydığı bu yeni dönemde, yeni bir finansal sistem arayışlarının daha da hızlanacağı bekleniyor.