(Yazı boyunca Ehli Sünnet Vel Cemaat ESVC kısaltması ile ifade edilecektir.)
1970’li yıllarda yaşadığımız çocukluğumuz çağında akranlarımızın kahir ekseriyeti gibi ESVC anlayışında yetiştik. Yetiştirildik demiyorum, çünkü ne devletin ve ne de ailemizin gerçek anlamda dini eğitim vermesi söz konusu değildi. Asıl olarak sokaktan ve birazda çok yetersiz olan cami imamlarından aldığımız basit, yetersiz ve çoğu yanlış olan bilgilerdi ESVC anlayışımızın temelini oluşturan.
Hayatımın ilk(okul) dönemlerinde Hüseyin Hilmi Işık’ın Tam İlmihali ve çağdaş ıslah önderleri olan Efgani, Abduh, Reşit Rıza, Mevdudi ve Seyyid Kutub’u karalamaya hasredilmiş diğer kitaplarıyla kazara tanışmamla başlayan kendi kendime dini eğitim alma sürecimde en temel vurgulardan biri idi (belki de en temel vurgu idi) ESVC’ten olmak. Koyu bir Şii, Vehhabi ve (Dini İmar Davasında Din Tahripçileri olmakla nitelenen ve Reformist Dinci diye adlandırılan) çağdaş ıslah önderlerine düşmanlığın aşılandığı ve asıl düşmanlar olan Kemalistlere hemen hiç değinilmeyen bu kitaplarda ki ESVC algısı, klasik sünni-tasavvuf karışımı Osmanlı Türk İslam anlayışının yansıması idi.
Ortaokul dönemlerinde tanıştığım Nur cemaat(ler)ine ait kitap ve dergilerde daha geniş bir ufuk olmasına rağmen, Şii, Vehhabi ve Reformist Dinci düşmanların yerini ateistler ve evrimciler ve de mevcut ortamda ileri düzeyde sayılabilecek seviyede Kemalistler almasına (ve asıl düşmanı hedefe alması nedeniyle Işıkçılara göre daha doğru bir çizgi olmasına) rağmen, tonu düşürülmüşte olsa klasik ESVC anlayışı hakimdi yine.
Ehli Sünnetten Radikalliğe
Lise döneminde iyi bir ESVC mensubu olma arzusuyla başladığım çabalarım, Şehit Seyyid Kutub’un yoldaki işaretlerini okumamla beraber keskin bir radikalliğe inkılap etti ve bu noktadan itibaren ESVC anlayışım zayıflamaya başladı. Gerçi bu süreçte okuduğum Şehit Hasan El Benna’nın risaleleri aslında gerçek anlamda ESVC mensubu olmanın ve bu akım içinde kalarak bu akım mensuplarını ıslah etmenin oldukça reel ve tecrübe edilmiş olan yol haritasını çiziyordu ama, o dönemde hakim olan havanında etkisiyle, yoldaşlarımın çoğu gibi bende Hasan El Benna çizgisinin üstünü çizerek, her geçen gün dozu artan keskin bir radikalliğe doğru evrildim.
Lise dönemimde yeni tanışmaya başladığım ve gerek sahip bulunduğum klasik ESVC anlayışından, gerekse o dönemde bana hakim olan keskin selefi radikallikten kaynaklanan İran İslam! Devrimine mesafeli bakışım ve uzak duruşum, üniversite sürecinde içinde bulunduğum çevrede bulunan Hattı İmamcılar ile başta Ali Şeriati ve Mutahhari olmak üzere, biz Sünniler için ökse kuşu konumunda olduğunu ancak şimdilerde anlayabildiğim klasik mollara göre daha mutedil İranlı yazarların kitapları ile tam bir ilgi ve hayranlığa dönüşme sürecine girdi. Gerçi hiçbir zaman Hattı İmamcı yada Şii olmayı düşünmedim ama, o günleri yaşayan yoldaşlarımın çoğu gibi benimde ESVC’e karşı olan duygularım iyice gün geçtikçe negatifleşmeye, neredeyse tarihsel sorunlarımızın tümünü bu akıma, artıların hepsini de Şia’ya yüklemeye doğru bir meyil oluştu.
Radikallikten Şiiliğe
Üniversite sonrası bizim kesimin Hattı İmamcılar ve İran’a mesafeli duranlar olarak ayrılmasının ardından, çalışma hayatımın ilk yıllarında Hattı İmamcıların önce İran’a Biatlı İmamcılara ve daha sonra Şiilere dönüşmesinin de tepkisiyle, İran ve Şia’ya karşı gün geçtikçe artan bir soğukluk ve tepki duymaya başladım ve araya mesafe koydum ama, bu süreçte ESVC karşı duyduğum soğukluk ve mesafede kapanmadı.
Irak işgalinde İran’ın ABD ile işbirlikçi tavrı ve bilahare Irak’ın ABD tarafından İran’a altı tepside hediye edilmesi ve İran’ın bunu memnuniyetle kabul etmesinin ardından, Irak’ta Şii zulmüne dair duymak istemediğimiz korkunç haberler beni İran ve Şia’ya karşı iyice soğuttu ve süreç içinde duygusal bağlarım tamamen koptu ve zamanla tamamen nötr hale geldim.
İran ve Şia algımdaki asıl kırılma Suriye intifadası döneminde yaşandı ve ancak bu süreçte idrak etmeye başladım ESVC’ten olmanın gerçek anlamını ve önemini ve de Şia’nın ve İran’ın Şeytani gerçek yüzünü.
Nereden Ve Neden Ortaya Çıktı Ehli Sünnet Vel Cemaat
Katolikler ve Şia gibi mutlak otoriteleri olmaması nedeniyle, ESVC hakkında (neredeyse) herkesin ve her kesimin kendine göre bir tanımı var. Türkiyeli Sünnilerin ayrı, Arap ve Uzakdoğulu Sünnilerin ayrı, tasavvufçu Sünnilerin ayrı, Selefilerin ayrı, Vehhabilerin ayrı, Nurcuların ayrı vs. Ama bu konuda doktora yapan bir kardeşimin de tespit ettiği bir husus, aslında tarih boyunca ESVC’ten olmanın en temel anlamı, Şii olmamak. Yani Haricilerin ortadan kalkıp kalanların İbadiler gibi mutedilleşmesinin ardından ideolojik İslami akım olarak ortada kalan Şia’nın saldırı ve ihanetleri ümmeti süreç içinde ESVC şemsiyesi altında toplanmaya zorlamış ve bu şemsiye zamanla Şia dışındaki tüm İslami ekolleri kapsamış.
Ümmetin önce Harici sonra Şia fitneleri ile darmadağın olmaya yüz tuttuğu o zorlu günlerde, ESVC akımı adeta 3.Ali İmran Suresi 102’den 105’e kadar olan ayetleri hayata geçirmeye, fırkalanıp parçalanmamaya çaba göstermiş ve başarılı da olmuş. Tabi ESVC içindeki farklı ekoller 104. Ayette geçen hayırlı ümmet olmaya çalışmışlar bu şemsiye altında ama, istisnalar hariç genelde bütünlük korunarak devam etmiş bu çabalar.
Ehli Sünnet Vel Cemaatten Olmanın Gerçek Anlamı
Şia Kur’an ve ehlibeyt ile masum imamlara kayıtsız şartsız mutlak itaat ve ittiba derken, ESVC Kur’an ve Sünnete ve de Cemaate Kur’an ve sünnetle kayıtlı ittiba ve itaat diyor. Tabi ESVC içinde Kur’an anlayışında, sünnet anlayışında, cemaat anlayışında farklılıklar var ama, temel kriterler önemli.
Özellikle tüm ihtilaflara rağmen 5 vakit camide cemaate devam etmek, ehli kıble olan Şiiler dahil hiçbir Müslümanı tekfir etmemek anlayışının önemini, son yıllardaki en önemli temsilcisi IŞİD olan Selefiperestlerin ve ümmetin kadim haini olduğunu son yıllarda bir kez daha çok acı verici bir şekilde tercübe ettiğimiz Şiaperestlerin zulümleri nedeniyle çok iyi tecrübe etme imkanını bulmuş olduk.
Zaten yukarıda açıkladığımız gibi, tarihte ilk önce günümüz Işid’inin fikri ataları olan Hariciler ve bilahare Şia ortaya çıkmış, bu iki marjinal kesimin Ümmete verdiği maddi ve manevi zararları tolare etmek ve Ümmeti ayakta tutmak isteyen geri kalan kısmının ortak icmasıyla oluşmuştur ESVC ekolü. Tekfirden kaçınma ve tüm ehli kıble Müslümanları kucaklama hassasiyeti, iki zıt aşırı ucun verdiği zararları önlemek ve ümmeti tekrar asgari müştereklerde buluşturmak arzusundan kaynaklanmıştır.
Nedir Ehli Sünnet Vel Cemaat?
ESVC’ii Şia’dan ayıran en önemli fark, Şia gibi kemikleşmiş bir anlayışının ve Katolikler ile Şiiler gibi Allah adına tıpkı Peygamber gibi tartışmasız mutlak otoriteleri olmamasıdır. Bu durum ESVC’in oldukça geniş bir yelpazeyi içinde barındırmasına, ortak anlayışların (icmalar) tabandan tavana doğru oluşmasına ve zaman ve zemine göre içeriğinin değişmesi esnekliğine imkan sağlıyor. Aslında ESVC bütüncül bir ekolden ziyade, Harici ve Şia zihniyeti dışında kalan tüm ekollerin şemsiye yapısı mahiyetinde. Yani kemikleşmiş Şia’nın aksine, ESVC değişime ve ıslaha açık bir ana akım. Bu akım içindeki kişi yada ekoller, zamanla İslam anlayışları değişse bile bu ekol ve cemaat içinde kalabiliyor ve diğer kesimi de değiştirmek için çaba gösterebiliyorlar.
Bu nedenle herkes gerçek ESVC benim diye ortaya çıkma imkanı var ve çıkıyor da. Üstelik her kesimde bir şekilde ESVC içinde kendine yer bulabiliyor, aralarındaki farklılıklar fikir mücadelesi şeklinde ESVC’ten, cami ve cemaatten ayrılmadan devam edebiliyor geçmişten bu güne.
Mesela miladi binlere kadar ESVC’ten kabul edilmeyen tasavvufçular, zamanla kabul edilmekle kalmıyor, bu gün kendilerince ESVC’nin bayraktarlığını yapabiliyorlar. Yine Türkiye Sünnilerince Vehhabi diye dışlanan Suudi Arabistan Hanbelileri, asıl ESVC’iin kendileri olduğunu iddia ediyorlar ve tüm bu kesimler aynı camide omuz omuza namaz kılabiliyor, zaman zaman bazı aşırılıklar ve çatışmalar olsa da, bir şekilde bu aşırılıklar ve çatışmalar törpülenip süreç devam edebiliyor.
Asıl Ehli Sünnet Vel Cemaat Kim?
Peki asıl ESVC kim? Her ne kadar bu sıfatı kullanmaktan yıllardır kaçınmış olsak ta, ismi asıl hak edenlerin bizler olduğunu düşünüyorum. Zira Kur’an ve gerçek sünneti ve cemaati (yani İslam ve Ümmeti) en sahih ve en kuşatıcı çapta sahiplenen aslında bizleriz.
O halde niye hala bu akıma mensubiyet belirtmekten, (teoride de kalsa) Ümmetsel bazda sahiplendiğimiz tüm İslam coğrafyalarındaki Müslümanlarla, yerelde - cemaat bazında buluşmaktan, bu buluşmanın en önemli vasatı olan 5 vakit cami cemaati içinde olmaktan, hatta 5 vakit cemaatin öncülerinden olmaktan uzak duruyoruz ki?
Bu ESVC, O ESVC Değil
Daha önce de ifade ettiğim bir tespitimi tekrarlamak istiyorum. Bizler 1980 sonrası süreçte İhvanın ESVC’i içten ıslah etmeyi hedefleyen yoluna değil de, Seyyid Kutub’u yanlış anlamaktan kaynaklanan bir radikalliğe saparak çok büyük bir hata yaptık. Ehli Sünnet Camiasından, cami ve cemaatten ayrılmakla büyük hata yaptık ve bu hata hem bize, hem Ehli Sünnet Camiasına, hem cemaate, hem de ümmete kaybettirdi.
ESVC’i içinden dönüştürme ve ıslah çabası yerine, bu akımı küçümseyerek ve yok sayarak yeniden bir akım oluşturmaya yönelik çabalarımız da hedefine ulaşamayarak, bir kısmımızda pek çok Şiiden daha fazla Şiacılık – Şiaperestlik, bir kısmımızda Mealcilik, bir kısmımızda Neo Tasavvufçuluk vs. ile noktalandı.
Kalanlar olarak bizler eğer çizgimizi ısrarla sürdürmek, halkımızın ve tüm ümmetin ıslahına vesile olmak istiyorsak (ki bu üzerimize en önemli farzdır bu gün), tekrar ESVC camiasın dahil olmak, cami ve cemaate dönmek ve bu akımın içinde kalarak ıslah çabalarımızı sürdürmek zorundayız.
Üstelik bu günün ESVC’inin, 80’lerde kendisinden ayrıldığımız dönemdeki ESVC olmadığını, bizlerin hatalı ve eksikte olsa yaptığımız çalışmalar ve konjonktürün etkisiyle kendi içinde epey mesafe kat ettiğini, şu anda bizlerin içten ıslah çabalarımıza daha uygun bir zemin bulunduğunu da görmemiz gerekiyor.
Bu gün hangi camiye sabah namazına gitseniz, namaz öncesi kıraat edilen Kur’anın ardından mealinin ve kısmen tefsirinin okunduğunu göreceksiniz. Yada vaazlarda Kur’anın Arapçasının yanında mealinin de okunması gerektiği, aksi halde Kur’anı ve İslamı doğru anlayamayacağımızın söylenmesi normal hale gelmiş durumda. Bu hal bile cami cemaatini Kur’anın anlamıyla buluşturmak açısından küçükte olsa çok önemli bir adım değil midir?
Nasıl Yeniden ESVC Mensubu Oluruz?
Tekrar ESVC’e dahil olmak için sahip olduğumuz doğrulardan ve pratiklerimizden vaz geçmek durumda değiliz. Yani ne tasavvufu onaylamak, ne türbelere tevessül etmenin dolaylı şirk olduğunu vs. söylemekten kaçınmak zorunda değiliz. Ki zaten en önemli önceliğimiz bu tür şirk unsurlarını ESVC anlayışından temizlemektir, bunun için dahil olmak istiyoruz ESVC’e.
Yapmamız gereken ilk ve en önemli şey, şartlarımızı zorlayarak ta olsa her namaz vakti girdiğinde en yakın camiye giderek cemaatle namazımızı eda etmemiz, her zaman ve zeminde klasik ESVC nişanelerini taşıyan her kese selam verip tebessüm etmemizdir. Vakit namazlarına katıldığımızda namazların ilk ve son sünnetlerini kılmamız veya tesbihata katılmamız bile gerekmiyor, sadece farzları kılmamız bile yeterli. Artık cemaat bunu yadırgamıyor bile.
İkinci olarak kendimizi ESVC mensubu olarak tanımlamamız, anlayış ve uygularımızın bu akıma aykırı olduğunu iddia edenlere ise, asıl ESVC anlayışının bu olması gerektiğini tam bir öz güvenle ifade etmemizdir.
Üçüncü olarak, sadece cami cemaati ile namazlarda buluşmakla yetinmeyip, tüm klasik ESVC mensubu İslami cemaat ve camialarla ilişkilerimizi geliştirmeye, onlarla oluşturduğumuz müşterek zeminlerde (farklılıklarımızı gizlemeksizin) aramızdaki müşterekleri öne çıkarıp, ihtilafları kendi zeminlerimizde (isim ve camia zikretmeksizin ve hakaret etmeksizin ısrarla ve sonuna kadar) savunmaya devam etmemiz gerekmektedir.
Yani ESVC ile birlikte olacağız diye, sahip olduğumuz doğrulardan vaz geçmemek bir yana, bunları dayatmaksızın ve ötekileştirmeksizin hikmet ve güzel öğütle savunacağız. Ama bunu müşterek ortamlarda, ortak faaliyetlerde değil, kendi zeminlerimizde ve tüm kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşacak şekilde yapacağız.
Bu meyanda Fetö ile organik bağını kesmiş Cemaatçiler dahil tüm ESVC camia ve cemaat temsilcileriyle yerel ve Türkiye bazında asgari müştereklerde bir araya geleceğimiz ve bu zeminde ortak faaliyetler yapacağımız zeminler oluşturmalıyız.
Cami cemaati ve cemaatlerle ilişkilerimizde, Diyanet Teşkilatının yakınlarda cemaat ve tarikat liderleriyle yapılan toplantıda ortaya koyduğu 6 ilkenin güncel ve önemli olduğunu düşünüyorum. Şeffaflık, tekfir etmeme, ötekileştirmeme, ilimsellik, şahıs merkezli olmama ve şiddete karşı olma olarak özetlenebilecek bu ilkeler üzerinde durulmalı ve çalışılmalıdır kanaatindeyim.
ESVC Mensubu Olmadan Ümmetçi Olunamaz
Bizim kesimin ümmetçi anlayışı takdire şayan olup, belki de bu güne değin erimeyip ayakta kalmamız (teoride de kalsa) bu anlayışımızın bereketi iledir. Lakin gerçekten (realitede) ümmetçi olmak için, öncelikle ESVC olmak ve yerelde Ümmetin bileşenleri ile bir araya gelmek gerekmektedir.
Myanmar yada Bangladeş’teki klasik bir tasavvufçuyu ümmet kardeşliğiyle sahiplenirken, yanı başımızdaki tasavvufçuya düşman olarak bakmamız çok büyük bir çelişki olup, ümmetçi anlayışımızın oturmadığını ve ayaklarının yere basmadığını ortaya koymaktadır.
Gelinen noktada ESVC’in bize, bizim ESVC’e, Ümmetin de bizlerin ESVC ile birlikteliğine ihtiyacı hat safhada. Yanlışlarını değil doğrularını sahiplenmeliyiz en yakınımızdan en uzağa kendini İslam’a nispet eden herkesin ve her kesimin. Bu kesimlere, zulme alet olmayan ve destek çıkmayan Cemaat mensupları ile Şia mensupları da dahil olmalı, Fetö ve Şiaperestlerin yaptıkları zulümler bizleri tüm Cemaat mensuplarına ve Şiilere düşman olmaya sevk etmemelidir.
Ümmetçi olmanın temeli ve ilk adımı, her ezan vaktinde en yakın olduğumuz camiye giderek cemaatle namaza dahil olmakla ve hiçbir Müslümanı tekfir etmemekle, cami cemaati ve cemaatlerle ünsiyet kurmakla atılabilir ancak. Bu adımı atmadığımız sürece ümmetçilik iddiamız teoride kalmaya mahkum ütopik bir iddia olarak kalacaktır. Bu adımı attıktan sonra gerisi kendiliğinden gelecektir inşaallah..