Tuncer Köseoğlu’nun Serbestiyet.com’da yayımlanan “Nankörler!” başlıklı yazısının şu pasajı ilgi çekici bir önerme ve tespiti barındırıyor:
“Bir iktidar için asıl tehlikeli olan, çöküşe giden süreç de bu değil mi? ‘Neden bu insanlar bize oy vermedi’ diye sorgulamak yerine; ‘Aslında memleket dutluktu, sayemizde ileriye gitti, ama bu nankörler bize oy vermedi’ demek ve kitleyi de buna inandırmak ilerisi için iktidara bir şey sağlamaz, sadece çöküşü hızlandırır. Yeni Türkiye iddiasıyla yola çıkan AKP, 17 yıl sonra kendini eski Türkiye’nin söylemlerini karşıtlarına söylediği noktada buldu…”
Yazının tam metni:
Nankörler!
“Saliiih, Saliiih az mı ekmeğimizi yedin şerefsiz bağlasana Rıfat’ı” (Vizontele filminde Siti ananın askerde olan oğlunu telefona bağlayamayan PTT memuruna söylediği replik)
İstanbul’un tekrarlanan seçiminde Ekrem İmamoğlu’nun 800 binin üzerinde fark atması üzerine AKP’ye gönül verenlerin sosyal medyada yaptığı paylaşımlarda ‘nankörlük’vurgusu ön plana çıktı. Onlara göre seçmen oyunu İmamoğlu’na vererek, İstanbul’a büyük hizmetler yapmış AKP’ye en hafifinden ‘nankörlük’ etmişti. En hafifinden diyorum çünkü ‘Hainler, Pontuslar, zillet, Fetöcüler, eşekler…’’ gibi hakaretler de peşi sıra dizilmişti sosyal medya hesaplarında.
Hatta daha ileri gidip oyunu İmamoğlu’na verenlere iktidarın yaptırdığı yolların, köprülerin kapatılmasını, emeklilere verilen yılda iki bin liranın kesilmesini, köprülerden, metrodan insanların yararlanmaması gerektiğini önerenler bile çıktı.
Bu söylem bana çok tanıdık geldi. Bir zamanlar bu ülkeyi Atatürk’ün kendileri için kurtardığına, tapusunu da ölürken dedelerine teslim ettiğine inanan ‘elit’ bir kesimin AKP’ye oy verenleri ‘Bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam, kömürcüler, makarnacılar gibi…’’ ifadelerle küçümserdi. Bu tür ifadelerin sahipleri değişse de bir şey değişmiyor, hoşlanmadığımız bir sonuca verilen tepki…
AKP iktidarının 17 yıllık süreçte ulaştığı nokta şu oldu; bir zamanlar umut olduğu, varlıklarını sürdürme mücadelesi verdiği kitleye ‘Devlet biziz…’ dedirtme özgüveni ve kibrini taşımış olması. Bir zamanlar duymaktan hoşlanmadıkları söylemleri bu kez karşı tarafa söylemekte bir beis görmüyorlar. Bir iktidar için asıl tehlikeli olan, çöküşe giden süreç de bu değil mi? ‘Neden bu insanlar bize oy vermedi’ diye sorgulamak yerine; ‘’Aslında memleket dutluktu, sayemizde ileriye gitti, ama bu nankörler bize oy vermedi’’ demek ve kitleyi de buna inandırmak ilerisi için iktidara bir şey sağlamaz, sadece çöküşü hızlandırır.
Yeni Türkiye iddiasıyla yola çıkan AKP, 17 yıl sonra kendini eski Türkiye’nin söylemlerini karşıtlarına söylediği noktada buldu…
Gençler ve AKP
Ekrem İmamoğlu ile çıktığı ortak yayında bir soru üzerine Binali Yıldırım “Gençler benim kankam” dedi. Kankası dediği gençler İstanbul seçiminde çok önemli rol oynadı. Kankalık müessesi karşılıklı bir iletişim olduğu için olmalı ki gençlerin tercihi İmamoğlu oldu. Seçimden önce bir gazeteci arkadaşımla sohbet ettim. Ki, bu arkadaşım AKP’ye kategorik olarak karşı biri değil aksine yaptıklarını takdir eden biri. Bana “ AK Parti’ye oy veren ailelerin çocukları, başka partilere oy vermeye başladı. Hatta ailelerini bile bu konuda ikna etmeye başladılar” dedi. Arkadaşımın bu gözlemini yakın çevremden, tanıdıklarımdan da izliyorum. Gençleri öyle ‘kankalık’ müessesesiyle tavlayamazsınız. Kafaları başka çalışıyor, umutları hayata bakışları, dünyayı algılayışları çok farklı… Geçmişin korkularıyla da ürkütemezsiniz, çünkü bilmiyorlar, yaşamamışlar. Aklı ermeye başladıktan sonra sadece AKP iktidarını görmüşler. Son yıllarda da iktidarın ürettiği ötekileştirme ve ayrıştırma dilini.
Bir yakınım var 98 doğumlu, çok zeki bir çocuk. İki yıl önce üniversite sınavlarında derece yapmış, Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyor. Oğuz, çok zeki olmasının yanında yaşıtları gibi insanın sinirlerini zıplatma kapasitesine sahip. Sık sık sohbet ediyoruz onunla. Akla zarar sorular soruyor, sonra kendi kurgusuyla cevaplarını bulmaya çalışıyor. Delirme halleri de oluyor, bu ülkede yaşayan 20 yaşlarında gençler gibi umutsuzluğa kapıldığı zamanlar da. Bir keresinde bana şöyle ifade etti kendisini: “Ben aklım erdi ereli, Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarını gördüm, başka bir şey bilmiyorum ki. İktidarın kurduğu tepeden bakan bu dil, beni çok rahatsız ediyor. Gerçeğe, doğruya araştırarak farklı kaynaklara bakarak ulaşmak istiyorum. Bana parmak sallayan korkutmaya çalışarak ‘Tek doğru’ budur diyen insanları dinlemiyorum bile…”
İletişim dünyasında dil bilmelerinin de avantajıyla dünyayı ve olup bitenleri daha iyi çözümleyen, teknolojiyi biz yaşlılardan çok daha iyi kullanan ve onun değişimlerini çok çabuk kavrayan bir gençliği öyle elinde sopayla sindirebileceğinizi mi sanıyorsunuz? “Geçmişte bize böyle böyle yaptılar” diyerek ölümü gösterip, sıtmaya razı edeceğinizi mi sanıyorsunuz? O çocuklar sadece AKP iktidarını gördü, onunla büyüdü. Duble yollar, tüneller, köprüler, metrolar umurlarında değil. Akıllı telefonlarla büyüyen, bunun yoksunluğunun da ne demek olduğunu bilmeyen bir kuşaktan bahsediyoruz… Böyle bir kuşakla ‘kanka’ olabilmek öyle ‘Dedim gittiyle’ olmaz.
Bütün varlığını ve gücünü milletin iradesinden alarak, yaşadığı bütün badireleri bu irade sayesinde atlatan AKP, giderek kendisini kuşatan ‘vasatlığın iktidarına’ teslim olup kendisine oy vermeyenleri ‘nankörler’ diyerek olayı geçiştirir mi? Bunu zaman gösterecek. Bizler de bu ülkenin fertleri olarak yaşayıp göreceğiz…