Ali Bayramoğlu - Yeni Siyasî Gündem... / Yeni Şafak
Sıcak siyasette dar alanda mücadele evresi başladı.
Seçimlere nasıl bir hükûmetle gidileceği, seçim kampanyasının dinamikleri ve seçimler-sonuçları önümüzdeki aşamanın kritik virajlarını oluşturacak.
Şüphe yok, ilk tartışma Davutoğlu'nun hükûmet kurma görevini iade edip etmemesiyle başlayacak.
Başbakan bu konudaki eğilimini önceki gün açıkladı. Hükûmet kurma faaliyetlerinde henüz tüm yolların tüketilmediğini ima eden, parlamentonun inisiyatifi çerçevesinde erken seçim hükûmeti ve kararı için görüşmelerini sürdüreceğini söyleyen Davutoğlu'nun bu tavrı bir yanda… Aynı gün böyle bir davranışın yetki gaspı olacağını, Davutoğlu'nu hükûmet kurma görevini iade etmeye dâvet eden Kılıçdaroğlu tavrı öte yanda, bu ilk tartışmanın niteliğine şimdiden işaret etti…
Meselenin, siyasî partilerin sadece teknik görüş farklılıklarından oluşmadığı açık. Söz konusu olan aynı zamanda seçimlere doğru, alan hâkimiyeti arayışlarıdır.
Seçimler sonrası tek başına iktidar olma ihtimalini yüksek gören ve stratejisini buna göre ayarlayan AK Parti, Meclis'teki tüm partilerin üye vereceği anayasal seçim hükûmetinin kurulmasına meydan bırakmadan, seçimlere parlamantonun erken seçim kararıyla ve kendisinin oluşturacağı azınlık hükûmeti formülüyle gitmek istiyor.
AK Parti'nin bu açıdan doğal olarak güveneceği parti MHP'dir. Bu siyasî parti azınlık hükûmeti konusunda daha önce olumsuz bir tutum almışsa da, anayasal seçim hükûmetine her siyasî partinin üye verecek olması, yani HDP'li milletvekillerinin bakanlık yapacak olması, MHP'nin bu partiye yaklaşımı açısından sorun üretecektir.
MHP, bu hükûmete bakan vermeden bir hükûmette AK Parti-HDP ortaklığını zorlayacak ve buradan oy toplamayı mı hedefleyecektir yoksa HDP'nin hiçbir koşulda bakanlık göreviyle ilişki kurmaması için azınlık hükûmeti formülüne evet mi diyecektir?
Şimdilik sorulardan birisi budur.
CHP muhtemelen koalisyon görüşmeleri sırasında benimsediği meşruiyetçi eleştirilerini ve siyaset tarzını sürdürecektir. Koalisyon konusundaki başarısızlığı AK Parti'nin sırtına yükleyerek, “yapıcı siyaset” iddiası'yla oy talep edecektir.
HDP ise en sıkışık ve pasif durumda olan partidir. Yüzde 13 barajını aşarken Türkiyelilik dili, barış umudu gibi iki ana dalganın üzerine oturan HDP, seçim sonrası iyi bir performans gösterememiştir. Kandil, bu siyasî partinin hareket alanını, başka bir ifadeyle siyaset alanını daraltmış, HDP'ye vasilik yapmaya soyunmuş, siyasî alanda ön almıştır.
Bu durum, HDP temsilcilerini pasif bir konuma ittiği gibi, kamuoyu karşısında Kürt Hareketi'nin edilgin bir parçası görüntüsünün pekişmesine yol açmış durumdadır. Çatışmaların, PKK eylemlerinin, özerklik denemelerinin bu siyasî parti açısından sorun oluşturduğu ve oluşturacağı açıktır.
HDP, seçimlere nasıl bir dil üzerinden gidecektir, 7 Haziran'da aldığı oyları nerede ve ne kadar koruyacaktır, bu dönemin bir başka önemli sorusudur.
Önümüzdeki birkaç ay bu pistlerde yaşanacak gelişmelere tanıklık edeceğiz…