Abdulbaki Değer’in bugünkü Karar gazetesinde (17 Kasım 2017) yayınlanan analiz yazısını ilginize sunuyoruz:
Yeni Sistemin Bu Yanlışlarından Geri Dönülmeli
MEB Bakanı İsmet Yılmaz geçen günlerde ortaöğretime geçişte uygulanacak yeni sisteme ilişkin açıklamalarda bulunmuştu. Detayları netleşmemiş olmakla birlikte ana hatlarıyla önümüzde bir sistem mevcut. Bugün tartıştığımız yeni değişiklik maalesef toplumsal bir talebe ve ihtiyaca yaslanmıyor. Değişiklik, Cumhurbaşkanı’nın yaptığı yanlış müdahaleye Cumhurbaşkanı’nın varsa eğitim danışmanları, bürokrasi, MEB ve daha da hazini STK’lar dâhil olmak üzere kamuoyu destek verince bir zorunluluk olarak önümüze geldi. Peki, Cumhurbaşkanı hangi gerekçeleri ileri sürerek müdahale etmişti, bu gerekçeler şimdi yapılan düzenlemeyle ne tür çözümlere bağlanmışlar?
KEYFE KEDER ÇÖZÜMLER
Bir işe başlarken veya son verirken nasıl yol aldığımıza dikkat etmiyoruz. O yüzden bizde çoğunlukla bir düzenlemeyi mümkün kılan gerekçeler aynı düzenlemeyi kaldırmanın mazereti oluyor. Bugün getirilen ‘Mahalli Yerleştirme Sistemi’ için dile getirilen gerekçelerin tümü TEOG için dile getirilmişti ve TEOG kaldırıldığında yine bu gerekçeler kullanıldı. Maksat sanki meseleyi çözmek değil de çözüyor gibi yapmak. Zira doğru, makul ve kimsenin itiraz etmeyeceği şeyleri ileri sürüyoruz ve bu ileri sürmenin kendisinin çözüm olduğuna kendimizi inandırıyoruz. Oysa eşitliği istemek veya eşitliğin olmadığını dile getirmek eşitliğin hayata aktarılmasına ilişkin sistemik bir düzenleme yaptığımız anlamına gelmez. Öğretmen Strateji Belgesi’nde de aynı durumla muhatap kılınmıştık. Sorunlar tespit edilmiş ancak çözümler için laf ola beri gele kabilinden şeyler sunulmuştu. Soruna çözüm üretmek yerine çözüm olduğu var sayılan birtakım düzenlemeler işe koşuluyor. Zaten sorgulayıcı bürokratik bir yapımız olmadığı gibi sorgulayan bir kamuoyundan da yoksunuz. O yüzden sorunlarımız kronik, çözümlerimiz sorundan bağımsız keyfe keder oluyor. Şimdi tüm ayrıntısına henüz vakıf olmadığımız yeni sistemi MEB Bakanı’nın açıklamalarından hareketle, Cumhurbaşkanı’nın gerekçelerini de unutmadan, değerlendirmekte fayda var.
SÜREÇ NASIL BAŞLADI?
Cumhurbaşkanı TEOG’a ilişkin tartışmayı başlattığında eve yakın okuldan, etüt-dershanelerden bahsetti ve bunlar üzerinden sınavı suçladı. Başbakan bu ateşe körükle gitti ve sınavın kaldırılacağını, herkesin istediği okula gideceğini söyledi. Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından bir hafta evvel İstanbul’da basın mensuplarına TEOG’un nasıl adil, önemli ve yerinde bir sistem olduğunu anlatan MEB Bakanı, Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıyla sistemin sıkıntılı olduğunu ve mutlaka değiştirileceğini belirtti. Gerekçe olarak da öğrencilerin evlerinden uzak okullara gittiği, bunun gereksiz masrafa, şehir içi ulaşımda aksaklığa, öğrenciler için fiziksel-psikolojik yorgunluğa neden olduğu söylendi. TEOG’un zaten stres oluşturduğunu, yorumlama ve eleştirel düşünmeye engel olduğu dile getirildi.Gereksiz ve lüzumsuz bir paralel eğitim sektörüne neden olduğu ve buna engel olunması için kaldırılacağı belirtildi.
GEREKÇELER MAKUL
Gerçeklikten bihaber olanlar için gerekçeler makul, çağrı da pek hümanist gelebilir. Lakin ana hatları açıklanan yeni sistem önceki gibi merkezi bir sınavı barındırıyor. Yani pek çok kötülüğün kaynağı olarak kodladığımız sınav yeni sistemde de var. Zorunlu olmaktan çıkarıldığı belirtilen sınav için çoğu öğrencinin sınava girmeyeceği, sınavın önemsiz ve küçük bir detay olarak kalacağı söyleniyor. Bunun hilafı hakikat olduğu açık. Sınav ister zorunlu ister isteğe bağlı olsun hatırı sayılır sayıda öğrencimiz bu sınava girecek. Öğrwwencilerimizin hatırı sayılır kısmında stres olacak ve yine hatırı sayılır sayıda öğrencimiz destek eğitimi için etüt merkezlerine-dershanelere gidecek. Yine çoğu öğrencimiz okullarında MEB tarafından açılan ‘Destekleme Kurslarına’ katılacak. Ayrıca sınavın oluşu, stresin varlığı ve destek eğitiminin oluşu da zannedildiği gibi büyük bir sorun değil. Dolayısıyla bir önceki sistemden bu açıdan değişen bir şey olmayacak. Peki, sınavın varlığı kalıyor, destek eğitimi artarak devam ediyor hiç olmazsa ‘eve yakın okula gidilmeli’ şeklindeki nevzuhur talebimiz karşılanıyor mu? Öğrencilerimiz evine en yakın okula yerleşiyor mu yani?
EVİNE YAKIN OKULA GİT!
Burada da gerçeklikten kopuk bir talep ile karşı karşıyayız. Birincisi herkesin mahallesindeki okula gitmesi mümkün değil. Zira ortaöğretim okullarımız, ilkokullar ve ortaokullar (imam-hatip ortaokulları hariç) gibi türleri aynı değil. Önemlisi seviyeleri aynı değil. Dolayısıyla bazı mahallelerde bir ortaöğretim kurumu yok. Bazı muhitlerde ise olanların türü ve seviyesi farklı. Bazı muhitlerde ise nüfus yoğunluğundan kontenjan sıkıntısı yaşanacak. Dolayısıyla bazı öğrenciler kaçınılmaz şekilde başka yerlere veya başka tür okullara gitmek zorunda kalacak. 2015 ve 2016 TEOG verileri öğrencilerin yüzde 93’ünün zaten kendi bölge ve ilçesine yerleştirildiğini gösteriyor. Dolayısıyla olmayan bir sorunu varmış gibi gösterip servis gibi olağan hususları da kaldırılması gereken sorunlara indirgemek bize özgü bir garabet. Muhtemelen yeni sistemde de benzer bir servis ağı ile hayatımıza devam edeceğiz.
Yorumlama, eleştirel düşünme şeklindeki sükseli söylemin bir klişeden ibaret olduğunu yeni sistemin ahvalinden anlamak mümkün. Zira sınav sistemine, sınav tekniğine bağlanan ezbercilik, çoktan seçmeli yeni sınav sistemi ile varlığını aynıyla muhafaza edecek. Ayrıca ezberciliğin, eleştirel düşünme ve yorumlama eksikliğinin sınav sisteminin çok ötesinde bir mesele olduğu bilinmelidir. MEB Bakanı düzenlemenin bir gerekçesini de ‘TEOG ile ilgili şikâyet alıyorduk ve dikkate almak zorundaydık’ şeklinde açıklıyor. Şikâyet almanız ve bunu dikkate almanızda tuhaflık yok. Ancak size ulaşan şikâyetin ne olduğunu bilmeniz gerekmez mi? Meselenin ne olduğunu bilmeyenler de şikâyetçi olabilir. Eğitim kamuoyunu takip eden birisi olarak TEOG ile ilgili kamusal bir tartışma olmadığını ve sistemin meşruluğuna dair geniş bir uzlaşının olduğunu söyleyebilirim. O halde milyonları ilgilendiren sistemde hakkaniyetli bir tasarruf için şikâyetler kadar oluşan uzlaşıyı da dikkate almak gerekmez miydi?
HANGİ FAALİYETE KATILALIM (!)
TEOG’un kaldırılması için Bakan’ın dile getirdiği bir gerekçe de 8’inci sınıf öğrencilerinin 6’ncı sınıftan başlayarak çalıştığı için sosyal, sportif, kültürel faaliyetlere katılamamasıymış. Yeni sistemle öğrencilerin sosyal, sportif ve kültürel faaliyetlerle başı dönecek! Sayın Bakan karıştırıyor, yeni sistemde bu etkinliklere katılım pek olmayacak çünkü bu tür etkinliklere katılamamanın ana gerekçesi bizatihi eğitim sistemin kendisi. Ders dışı etkinlik için ne zaman, ne zemin ne de öğrencide onca dersten sonra etkinliklere katılacak mecal var. Ortaokul ile lise arasında bağ kurduklarını belirten Bakan Yılmaz bu bağın kurulması için aynı mahallede bir ortaokul ve lisenin bulunmasını yeterli görüyor. Ancak ortaokul ve lise kategorik olarak farklı seviye okulları ve aralarında bulundukları muhit dolayısıyla bağ kurulamayacak kadar farklı hüviyette okullar. Ortaokul ve lise arasında bu anlamda kurulacak bir bağ varsa o da imam hatip ortaokulu ve lisesi arasında kurulabilir ancak bu bile tek parametre üzerinden verilebilecek bir karar olmaz, olmamalıdır. Bu bağın kurulması güç. Bunlar ancak temenni olabilir zira bu şeyler arasında bir sebep sonuç ilişkisi temin etmek deveye hendek atlatmakla eşdeğerdir.
5 TERCİH SIRALAMASI
Sayın Bakan öğrencilerin 5 tercihte bulunacaklarını ifade ederek sistemi tanıtmaya devam ediyor. Öğrencimizi istemediği başka bir okul türüne yerleştirmeyeceklerini belirten Bakan, bu 5 tercihle muhitin nasıl mahalleyle mukayyet kalacağını varsayıyor, anlamıyorum. İkincisi 5 tercihle sınırlandırmak ancak tarihe karışan ‘demirperde’ ülkelerinde karşımıza çıkabilecek katılıkta bir dayatmadır. Servisi, ulaşımı göze alabilen aile ve öğrenci tercihini hiçe saymak gerekçesi ne olursa olsun gayrı insanidir, gayrı meşrudur.
O SÖYLEM TERK EDİLMELİ
Benzer şekilde sınavsız bir şekilde liseye geçişle ilgili olarak ‘diğer okulların kalitesini de artırdığımızda sınavsız geçişi sağlayacağız’ söylemi yeryüzünde cenneti kuracaklarını vadetmek kadar gerçeklikten kopuk olmakla birlikte sistemin işleyiş mantığını bilmemekle ilintilidir. Sınav bir ölçüt anlamı taşır ve ortada her şeyi aynı okullar olsa bile sadece adlarından dolayı bazılarında seçme mecburiyeti oluşacak ve bunun için kriter kullanmanız kaçınılmaz olacaktır. O nedenle bu tarz gerçekleşmesi imkânsız söylemleri dillendirmekten vazgeçmek en azından ciddiyetin gereğidir. Yeni sistemin temel felsefesinin sınava girmenin isteğe bağlı hale gelmesi olduğunu belirtiyor MEB Bakanı. Gerçekten de dikkate alınacak tek anlamlı değişiklik bu. Bu düzenleme için koca bir sistem değişikliğine gidilmeden de rahatlıkla yapılabilirdi. Sadece bu anlamıyla bir düzenleme çok daha makul ve meşru sayılabilirdi. Maalesef bunun yerine, lokal bir değişiklik için tüm sistem alt-üst edildi.
TAAHHÜDÜN GEREĞİ YAPILMALI
Görüldüğü üzere mevzunun bir sistem arayışından ziyade Cumhurbaşkanı, hükümet ve MEB arasındaki iletişimsizlikten kaynaklı olduğu görülüyor. Aksi takdirde tekme tokat dışarı ettiğimiz bir sistemin benzerini-üstelik daha kötüsünü- makyajlayarak alkışlarla içeri buyur etmek olabilir miydi? Bir kamu politikasının günümüz dünyasında hangi koşullarda kaldırılacağı, hangi süreçlerin ardından yeni sistemin getirileceği bellidir. Bu süreçte dikkate alınmayan ve problem oluşturacağı aşikâr olan hususlar umarım MEB Bakanı’nın ‘katkılara açığız’ taahhüdü uyarınca dikkate alınır. Herhangi bir mağduriyete sebebiyet verilmeden yanlış uygulamalardan geri adım atılır. Kamuoyunun mevzuya dikkat kesilmesinde zaruret var. Zira unutmayalım, mevzu herkesten dikkat, özen ve katkı bekliyor.