‘Yeni Osmanlıcı’ kodlaması

Serdar Demirel

Fitili Amerika’da ateşlenen ve sonra Ortadoğu medyasına yansıyan “Yeni Osmanlıcı politikalar” tartışması içerik olarak da konsept olarak da Türkiye’nin bölgesinde geliştirmiş olduğu eşitlik esasına dayalı yeni siyaset tarzını ve bunun belirlediği gelecek vizyonunu hedef almaktadır.

Tartışmanın en bâriz özelliği operasyonel niteliğidir. Osmanlı vurgusuyla Batı ülkeleri Türkiye’ye karşı ortak bir cepheye dâvet edilirken, dün Osmanlı’nın temel unsurlarını oluşturan ve bugün bağımsız olan ulus devletler ise endişeye sürüklenmek istenmektedir.

Ortadoğu ve Balkanlar’daki ulus devletler yıllarca halklarına Osmanlı’ya karşı nefret duyguları yüklemişlerdir. Aynen uzun yıllar bizde olduğu gibi. Osmanlı sempatisi geniş halk kitleleri arasında devam etse de önemli bir Osmanlı karşıtı toplum kesimi de bu politikaların sonucu olarak maalesef vücut bulmuştur.

Meselâ birçok Arap ülkesinde eğitim müfredatında Osmanlı işgalci diye gösterilmektedir. Coğrafya dersinde bile işgal altındaki Arap topraklarına Hatay örnek gösterilmektedir. Türkiye’de “Araplar bizi arkadan vurdular” yollu propagandayla yapılana benzer şeyler işte.

Bin yıl beraber yaşamış ve kader birliği etmiş farklı etnik kimlikli Müslümanların zihinlerinde ayrıştırıcı bariyerler bilinçli bir operasyonun sonucu olarak inşa edilmiştir.

Sömürgenin keşif kolu oryantalizm örgütlü bir kurum olarak efendilerine Müslüman dünyayı etnik, mezhep ve dinî farklılıklar esasında nasıl “bölüp-yöneteceği”ni, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini başına vurup elinden nasıl alacağını ince stratejilerle öğretmişti.

Bu doğrultuda sınırları masa başında cetvelle çizdiler. Müslüman halklar arasına sınır problemleri her ân patlamaya hazır birer mayın olarak yerleştirildi. Eğitim sisteminin temelini karşılıklı nefreti körükleyen “yalan söyleyen bir tarih”le kurguladılar.

Amaç birbirlerinden korkan ve birbirlerine karşı her ân teyakkuz hâlinde yaşayan devletçikler olsundu. Korku büyüdükçe silahlanma yarışı da büyüyecekti. Daha geçen yıl Suudi Arabistan’nın İran korkusu karşısında 60 milyar doların üzerinde silah alımına bütçe ayırması bu kabildendir. Türkiye ve Suriye arasında yıllarca devam etmiş gerginliği de hatırlayalım.

Silah yarışı bu korkuyu örgütleyen Batılı ülkeleri zengin ettiği gibi kardeş ülkeleri onların her türlü müdahalesine de açık kılmıştır.

Kolonyalizmin planlı ürünü olan bu içler acısı durumu şunun için hatırlatma gereği duydum. 2002 yılından beri Ak Parti’nin izlediği dış siyaset hem Türkiye’nin hem de bölge ülkelerinin lehine sonuçlar vermeye başlamıştır. Komşularla sıfır problem açılımı, vizelerin kaldırılması, serbest ticaret bölgesi gib hamleler hedefine tam ulaşırsa eğer, sömürgenin çizdiği haritalar anlamsız kalacaktır.

Bunu yaparken Osmanlı Devleti’ni yeniden kurmayı hedeflemiyor elbette. Ancak Osmanlı’yı vareden bir ruh vardı. Bu ruhun ürettiği medeniyet tecrübesi yeni formlarda da olsa bu açılımlara klavuzluk etmektedir. Aksi düşünülemez zaten. Bu tecrübe yabancı unsurlara karşı bağımsızlığı ve gerektiğinde dayanışmayı öngörürken bölge halklarını da aynı gelecek ülküsünde bir araya getirmeyi hedeflemektedir.

Geleceğimizi geçmişten kesmek üzere zihinlerimize ve coğrafyalarımıza birer gerilim hattı niteliğinde sınırlar döşeyen Batı’yı rahatsız eden asıl şey de budur. Sudan’da yeni sınırlar çizen Batı, kurduğu düzene çomak sokulmasından elbette hazzetmeyecektir.

Onları en çok kızdıran şey de, inşa ettikleri sınırların kavgasız ve gürültüsüz anlamsız kılınması hamlesidir. “Yeni Osmanlıcılık” çığırkanlığı da bundandır. Bunun önünü kesmek için yeni operasyonları mutlaka yapacaklardır.

YENİ AKİT