Yeni Şafak'ta (24 Kasım 2009), o haberi okuyunca kendi kendime, "Bunu Ahmet Davutoğlu söylemiş olamaz" dedim ve bir yalanlama bekledim.
Haber, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun "Evet, Yeni Osmanlıyız" dediğini bildiriyordu.
Habere göre Davutoğlu AK Parti'nin Kızılcahamam toplantısında şöyle konuşmuştu:
"Osmanlı'dan kalan bir mirasımız var. Yeni Osmanlı diyorlar. Evet, Yeni Osmanlı'yız. Bölgemizdeki ülkelerle ilgilenmek zorundayız. Hatta, Kuzey Afrika'ya açılıyoruz. Büyük devletler şaşkınlıkla takip ediyor. Özellikle Fransa, K. Afrika'ya niçin açıldığımızı araştırıyor. Ben de talimat verdim. Sarkozy hangi Afrika ülkesine giderse gitsin kafasını kaldırdığı yerde Türk büyükelçiliği binasını ve bayrağını görecek. Elçilik binalarını en güzel yerlerden tutun, diye talimat verdim."
Davutoğlu, beklediğim gibi bu haberi, Libya'da yalanladı. Davutoğlu şöyle dedi:
"Bir gazetede, benim 'Yeni Osmanlıcı olduğumuzu' söylediğim ifade edilmiş. Ben hiçbir zeminde ne Türkiye içinde ne Türkiye dışında böyle bir tabir kullanmadım. Bu konuda son derece de hassasiyet gösteriyoruz. Başkaları kullandığında da bunu doğru bulmadığımızı defaatle söyledim"
Davutoğlu, Kızılcahamam toplantısındaki konuşmasında "Türkiye'nin coğrafyasının Türkiye'ye bazı özel sorumluluklar yüklediğini, dış politikada da bu sorumlulukları göz önüne almak zorunda olduğunu" söylediğini ifade etti.
Davutoğlu'nun bu hassasiyeti göstereceğini bekliyordum, çünkü diplomasi kulvarlarında "Türkiye-Osmanlı" paralelleri kuruluyor ve buradan da Batı dünyası için "Eksen kayması" anonsu yapılıyor, İslam dünyası için de "Osmanlı hâkimiyeti-Ağabeylik" tartışmaları içinde bir karşıt duygu üretimi amaçlanıyordu.
Arap dünyasında "Osmanlı" etrafında, Türk dünyasında da "Ağabeylik" etrafında bir duygu karmaşası, belki tepkisi vardı.
Bunu gerek Cumhurbaşkanı Gül, gerek Başbakan Erdoğan ve gerekse, hatta en çok, yeni Türk dış politikasının açılımlarına emek veren Ahmet Davutoğlu bilmekte, bu konuda da azami hassasiyeti göstermekte idiler.
Ahmet Davutoğlu, evet, "Türkiye'nin stratejik derinliğe" sahip olduğunu bilmekte ve bu potansiyelin kinetik enerjiye dönüşmesi için, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve tüm dışişleri camiası olarak son 7 yıl içinde canla başla çalışmakta idiler.
Ama daha çok "İslam coğrafyası" olarak nitelenebilecek bu stratejik derinliğin ete kemiğe bürünmesi için çalışırken, bunun hem çalışılan alanda kaygılar uyandırması, hem de bu oluşumu kendi çıkarları için tehlike olarak gören küresel güç odaklarını tedirgin etmesi ihtimali vardı.
Onun için, çok hassas davranıldığı söylenebilir.
Ben, bu süreçte yapılan çalışmalara "Ad koymama"ya özel önem verildiğini düşünüyorum. Çünkü konulacak adların tamamının tarih içinde yüklendiği bagajları olacaktır.
-İlişkileri geliştirme.
-İlişkilerin, tüm taraflara, uluslararası ilişkilerde kazanç sağlaması.
-Barışı çoğaltma.
-Komşularla sıfır gerilim.
-Açılımın tek eksenle sınırlı olmaması.
-Sırf İslam veya Türk eksenli bir çalışma yapılmaması.
-Bir meydan okuma motivasyonu ile yürünmemesi.
-Batı ile ilişkilerin ihmal edilmemesi, hatta olmazsa olmaz olarak görülmesi.
Sanırım bunlar, son dönem dış politikasının ana formatını oluşturdu.
Nitekim dışişlerinin çizgisini oluşturan "Gül, Erdoğan, Davutoğlu Üçlüsü", ısrarla AB ile ilişkileri geliştirmek istediklerini belirttiler, Washington'la diyalog halinde oldular.
Ancak "Eksen kayması" iddiaları, Gazze vahşetinden sonra ve nükleer tartışmalar içinde İsrail'e tavır konduktan sonra ortaya atılmaya başladı.
Şu anda da kimi Batı medyasında, "Yeni Osmanlı" tema'sı etrafında yayınlar yapılıyor ve Financial Tımes'ta çıkan son değerlendirmede olduğu gibi "Türkiye'nin bu politikalarının tüm açılımları dengeli bir biçimde taşıyıp taşıyamayacağı" sorusu gündeme getiriliyor. Bu soru, "Türkiye'nin bir noktada tıkanacağı" varsayımına bağlı olarak üretiliyor.
"Stratejik derinlik açılım"ını planlayanların, bu riskleri dikkate almadıklarını sanmıyorum.
Davutoğlu'nun, "Yeni Osmanlı" tema'sı konusunda gösterdiği hassasiyet de, o dikkatin ürünüdür diye düşünüyorum.
Bazen, bazı tanımlamalar bizlerin duygularını okşayabilir. Ama bu coğrafyada ve bu tarih kesitinde, "meydan okuyucu" tavırlar yerine yoğurdu üfleyerek yemek bir zaaf gibi telakki edilmemelidir.
Katsayı: Danıştay yapacağını yaptı
Evet, meslek liseli öğrencilerin yüreği endişe içindeydi. "Ya Danıştay iptal ederse" ukdesi orada duruyordu. Ve Danıştay yapacağını yaptı, İstanbul Barosu'nun başvurusu üzerine kendi kararıyla çelişmek pahasına yürütmeyi durdurdu. Daha önce YÖK katsayı engelini koyduğunda yapılan iptal başvurularını "Bu YÖK'ün yetkisi dahilinde" diye cevaplayarak reddetmişti. Şimdi YÖK'ün yetkisini elinden alıp, kendisini yetkili kıldı.
Bunun adı hukuk devleti olacak! Gençlerin eğitimi üzerinde hoyratça oynayan bir ülkeyiz. Yazıklar olsun!
BUGÜN