Yaşar Süngü/Yeni Şafak
Yeni normalin güzel tarafı
Bir film sahnesiydi; İki erkek ormanın içinde gecenin karanlığında boyunlarına kadar toprağa gömülmüş konuşuyorlar.
Biri diğerine ağlayarak diyor ki; Düştüğümüz duruma bak. Bundan kötüsü var mıdır?
Tam o esnada bu söze cevap verir gibi arkada bir köpek beliriyor.
Köpek konuşan adamın önüne kadar geliyor ve “Bundan daha kötüsü var mıdır?” diye isyan eden adamın yüzüne işiyor sonra da çekip gidiyor.
Daha kötünün ne olduğunu hiçbir zaman kestiremeyiz.
Kötülüğün dibi yok, iyiliğin de üst sınırı yok.
“En kötü günler geride kaldı” sözü temenni olarak kalmaya mahkûm.
Dibi ne zaman göreceğimizi bilemiyoruz ama şunu biliyoruz;
Şafak mutlaka sökecek, güneş mutlaka doğacak ve karanlıklar aydınlığa dönüşecek.
Güneşin sıcaklığı da insanlarla çöpleri ayıracak
Biliyorsunuz güneşin sıcaklığı çöpleri de çiçekleri de kokutur.
Çöplerden pis kokular çiçeklerden mis kokular çıkar.
Pandemi ile küresel ekonomide herkes “Dibe vurduk, en kötü günler geride kaldı” dedi ama öyle olmadı.
Önce Ukrayna-Rusya savaşı ardından Gazze’de savaş adı altında İsrail'in yaptığı soykırım henüz dibe vurmadığımızı gösterdi.
Pandemi döneminde ilaç şirketleri kazançlarını katlarken, Çin'deki bir laboratuvardan dünyaya savrulan ölümcül virüsle nüfus azaltıldı.
Uzayan ömürle birlikte sürekli zarar eden emeklilik yatırım fonlarına ve sigorta şirketlerine nefes aldırıldı.
**
Şimdi Gazze’de dibi arıyoruz ama bulacağımızdan emin değiliz.
“Bundan daha kötüsü olmaz” derken İsrail'in koruyucusu ABD’nin başına ikinci defa Trump’un gelmesi “bundan daha kötüsü olabilir” dedirtiyor.
Üçüncü dünya savaşını çıkartabileceği bile tartışılıyor.
Ayarı olmayan bir adam Trump.
“Gazze’de savaşı durduracağım” deyip ABD’deki Müslümanları kandırdı, “yoksulluğu azaltacağım” diyerek de pandemi ile gelirleri azalan ABD’lileri.
Ne zaman ne yapacağını, kime nasıl cevap vereceğini kimse kestiremediği için başta iş dünyası olmak üzere herkes tedirgin.
Trump’ın dengesizliği yüzünden kimse gelecekle ilgili tahmin yapamıyor.
**
Geleceğin belirsizliklerle dolu olması da yatırımları frenliyor.
İş dünyası üretim yerine paradan para kazanma yolunu tercih edince finans sektöründe türbülans artıyor.
Üretime gitmesi gereken paralar gayrimenkule, arsaya, faize, altına borsaya gidiyor.
Yatırımların kesintiye uğraması küresel işsizliği körüklüyor.
Zaten yüksek olan işsizliğin daha da artma ihtimali toplumsal krizlere zemin hazırlıyor.
Devletlerin sosyal destekleri de sınıf ayrımının derinleşmesini önleyecek miktarda değil.
İktidarlar mevcut ekonomik durumdan dolayı gelirleri azaldığı için sıkıntı daha da büyüyor.
Pandemiden bu yana üretimin azalmasıyla artan fiyatlar yüzünden sabit ücretli kesimlerde ciddi bir yoksullaşma vardı ve bu süreç aşağıya doğru devam ediyor.
Sınıflar arası ayrımın derinleşmesinin olumsuz sonuçlarını belki bugün göremiyoruz ama çok yakın bir gelecekte zengin yoksul farkının derinleşmesinin sonuçları topluma yansıyacaktır.
Bozuk olan ekonomiler alınan önlemlerle düzelir ancak haksızlık ve hukuksuzlukların gelir dağılımındaki bozukluğun yaptığı tahribat kolay düzelmez.
Sınıflar arası farklılığın derinleşmesini önlemek sadece devletlerin değil, iş dünyasının da görevidir.
Toplumun temel ihtiyaçlarına ulaşmakta zorluk çektiği dönemlerde iş dünyasının temsilcileri de elini taşın altına sokmaktan çekinmeyecektir.
İş dünyası bu görevinin farkında mıdır?
Değildir.
**
Bugün dünyanın yeni normali şu;
Küreselleşen dünyanın düzenini istediği gibi değiştirmeye kalkan, uluslararası hukuku takmayan bir ABD ve istediği her ülkeyi vurma, istediği insanları öldürme hakkı olduğuna inanan bir İsrail ve bu iki suçlunun arkasında duran Avrupa ve susup seyreden devletler. Bir de yalnıza kendilerini düşünen azgın çoğunluk
Ama yeni normalin çok güzel bir tarafı var, o da şu; Bütün bu yalan dolana kanmayan, daha önce aldatıldığını görüp uyanan ve haklının mağdurun yanında olan, dünyanın her yanından bu haksız düzene başkaldıran her milletten her meslekten bir insan topluluğu.
Kul kurarken kader gülermiş.