İhsan Şeriati, Ali Şeriati'nin büyük umutlar beslediği mahdumu...
Kendisi babasının oğlu olmasının ötesinde onun izinden giderek kendini yetiştirmiş, İran’ın devrim sonrası aydınları arasında yer almış bir şahsiyet...
Felsefe ve sosyoloji alanında telif ettiği bir çok makale ile İran'ın ender yeni nesil aydınları arasında gösteriliyor.
Ali Şeriati Sempozyumu'nun davetlisi olarak 17-18 Kasım tarihleri arasında Annesi Puran Rezevi Şeriati ile birlikte İstanbul'a gelen İhsan Şeriati ile sempozyum sonrası sıcak bir sohbet gerçekleştirdik. (Farsça tercüme desteğiyle Melih Ahıskalı'ya da özel teşekkürlerimizi sunarız...)
“Arap Baharı'na nasıl bakıyorsunuz?” soruma süreci desteklediğini belirtiyor ancak risklere dikkat çekiyor.
İran devrimi ve sonrasında yaşanan gelişmelerden hareketle aynı hatalara Arap devrimlerinde düşülmesinden endişelendiğini ifade ediyor Şeriati...
İran halkı hurafelerle örülmüş bir din anlayışına sahipti. Aydınlar despot yönetime karşı gelenekçi din adamlarını destekledi ve sonuçta kitlelerin hurafelerini okşayan din adamları sınıfı devleti ele geçirip devrimin değerlerini tersine çevirdi. Aynı şey Sünni kültürdeki hurafelerden arınmamış Arap devrimlerinde de yaşanabilir diyor. Özellikle el-Kaide çizgisinin düşman gibi gözükse de İran'a bugün hükmeden Şiici yönetim ile aynı mantığa sahip olduğunu belirtiyor.
Ben kendisine İhvan çizgisinin bu anlayışa sahip olmadığını belirttiğimde özellikle Mısır'daki gelişmelerin Müslümanların bir arada yaşayabilme ve kendilerinden olmayanlara baskı yapmama kültürü açısından güzel bir örneklik olduğunu ifade etti.
Arap devrimlerindeki bu riski en aza indirmek sizin gibi aydınların sorumluluğunda dediğimde ise beni babamın kavramlarıyla ikna ediyorsun diyerek takıldı...
İhsan Şeriati'nin tutumuyla Türkiye'deki bazı sözde aydınların tutumu arasındaki fark açık: Şeriati, Ortadoğu İntifadalarını öncelikle ilkesel olarak yanında yer alıyor, bu destekle birlikte dostça uyarılarda bulunup risklere dikkat çekiyor. Türkiye'deki aristokratlar ise önce kendi evhamlarında ürettikleri komplo teorileriyle halkların haklı taleplerini mahkum ediyorlar, bununla kalmayıp karalama ve ithamlarla devam ediyorlar. Fark burada...
Suriye Devrimine Nasıl Bakıyor?
“Esed rejimine karşı halkın taleplerinin yanında olmalıyız.” diyen Şeriati, İran rejiminin kolay kolay Esed’den vazgeçmeyeceğini, sonuçta tüm dış politikasını Şii fanatizmi üzerine kurduğunu, Irak-Suriye-Lübnan zincirinin kopmasına izin vermeyeceğini söyledi. İran halkının El-Kaide gerekçe gösterilerek korkutulduğunu belirten Şeriati, İran'daki derin yapılanmanın İran halkını da sindirdiğini hatırlattı.
Ayetullah Misbah Yezdi'nin ''Rejimin bekası için her türlü yola başvurulabilir!'' mealindeki fetvasına işaret ederek hukuk dışı yollarla İran'daki basının ve özgür düşünceli insanların susturulduğunu söyledi.
Hüseyniye İrşad'ın bugünkü durumunu sorduk. İrşad'ın Devrim sonrası yaşanan baskılar sonrası etkinliğini yitirdiğini, sadece sembolik olarak açık tutulduğunu anlattı bize İhsan Şeriati...
İslam-Devlet İlişkisi
“İslam devleti adı altında tüm topluma yukarıdan aşağıya baskı kuran bir devlet anlayışına karşı çıkmalıyız.” diyor Şeriati. İran'da Vatikan benzeri kutsal otokrat bir devlet kurulduğunu ifade eden Şeriati, dinin devlet üzerinde tahakkümü olmamalı, devletin de din üzerinde tahakkümü olmamalı, Anglo-sakson tipi bir din-devlet ilişkisi makuldür. “Türkiye laikliği kötü bir Fransa taklidi; İran ise Vatikan taklidi” diyor.
“Medine Vesikasında örneğini bulduğumuz dinin toplumda siyaset yapabildiği, etkin olduğu ama tüm topluma baskı yapmadığı bir toplumu hedeflemeliyiz.” diye de ekliyor...
İhsan Şeriati'ye bu fikirlerinin tutarlı bir bilgiden mi yoksa yaşadıkları acı İran tecrübesinden mi kaynaklandığını soruyoruz. Sorumuz karşısında suskunluğa dalan Şeriati, “Tecrübeler de teorilerin doğru ya da yanlış olduğunun delilidir.” diyor. Oğul Şeriati, 79 Devrimi sonrası büyük umutlar ve vaatlerle ortaya çıkan ama hayal kırıklığı ile sonuçlanan bir sürecin şahidi.
“Babam İmam Humeyni'yi desteklemişti ama onun şehadetinden sonra öğrencileri ve Müslüman aydınlar bir bir ortadan kaldırıldılar. Mollaların içerisindeki reform taraftarı şahsiyetler bile ya şehit olmuşlar ya da etkisizleşmişlerdi. Gelenekçi mollalar gibi düşünmeyen tüm kesimler İran siyasetinden dışlandı, bazısı şiddetle bastırılıp imha edilirken geri kalanlar ya karınların konuşmaya ya da sürgüne zorlandı. Geleneksel din adamları sınıfının devlete hakim olması ve bu devletin otoriter biçimde tüm toplumu şekillendirmeye çalışması İran devriminin Şah'a karşı ortaya koyduğu ideallerin ölümü demekti.” Din devleti tecrübesini böylesi bir devrim hayal kırıklığı içinde yaşayan bir neslin ‘sorumlu aydını’ olarak İhsan Şeriati işte böyle bir süreç sonra din-devlet ilişkilerinde laikliği savunmuyor ama din devleti-teokratik devlet projesini reddediyor. Kendisinin Müslümanların devleti nasıl olmalı sorusuna cevap için Müslüman aydınların bu meseleyi tartışmaları, istişare etmeleri atölye çalışmaları yapmaları gerektiğini belirtiyorum. Şayet bu yapılmazsa geleneğe karşı Batı'yı modelleme kolaycılığına düşüleceğini ifade ediyorum...
Ali Şeriati'den Sonraki Değişim
İhsan Şeriati, Ali Şeriati'nin soğuk savaş dönemindeki ideolojik çatışmaları ve dünyayı esas aldığını belirterek, ''Marksizm ve Egzistansiyalizm dönemin ana akımlarıydı oysa bugün başka problemler, başka düşünce akımları gündemde. Postmodernizm gibi. Kapitalizm evre değiştirdi, ulus devletler ve ideolojiler anlamsızlaştı. O zaman bugünün şart ve sorunlarına bugünün sorumluluğunda yaklaşmalıyız.'' dedi. Ayrıca “İran'daki kutsal devlet deneyimini babam göremedi, o muhakkak bu yeni sorunlarla da yüzleşir ve hayatı pahasına mücadele ederdi.” diye de ekledi...
Şeriati, mütevazılığı ve açık görüşlülüğü üzere devam eden sohbetimiz sonrası bizi Tahran'a davet ediyor. Bir daha ki görüşmemiz için temennilerde bulunduktan sonra selamlaşıyoruz...
Selam ile…
Hoda Hafız...