Alper Görmüş, 26 Kasım tarihli Taraf gazetesindeki makalesinde, CHP etrafında oluşan anti-AKP odaklanma ile medyanın stratejisi arasındaki yakın ilişkiyi anlatan bir yazı kaleme aldı: "Nasıl ki Baykal 'laiklik' üzerinden bir husumet yaratıp bunun siyasi rantını toplamak gibi bir politik strateji benimsedi, medya da aynı heyecan dalgası üzerinde sörf yaparak kendine sadık bir okur kitlesi yaratmaya çalıştı.
Buradaki sihirli kelime 'hayat tarzı'ydı: Milyonlarca insan, hayat tarzlarının tehdit ve tehlike altında olduğuna; medyanın da bu 'hayat tarzı'nın güvencelerinden birini oluşturduğuna ikna edilirse, kemik bir okur kitlesi yaratılabilirdi. Bunun ille de her yönüyle planlanıp uygulanmış bir strateji olduğunu öne sürmüyorum. Belki el yordamıyla ulaşılmıştır bu sonuca, ama medyanın, varoluşunun bir noktasında buradaki büyük rantın farkına varıp gereğini yaptığı hususunda hiçbir kuşku duymuyorum."
Görmüş'ün söz konusu tespiti bugün de aynen geçerli. AKP iktidarlarının sürekliliği, dindar kesimin kalıcı bir biçimde kamusal alana dönmüş olduğunu gösteriyor. Bunun anlamı bugüne kadar orantısız güç sahibi olan 'merkez' medyanın artık savunmada olduğu, altındaki zeminin kaydığıdır. Ayakta kalmanın yolu gerçek anlamda gazetecilik yapmaktan geçiyor, ama bu da epeyce radikal bir dönüşüm. Öte yandan önümüzde seçimler ve dolayısıyla az da olsa bir 'umut' var. Yani Kılıçdaroğlu etrafında 'yeni' bir CHP'nin kotarılabileceği ve laik kesimin duygu dünyasını parsellemiş olan medyanın da değişmeden gücünü koruyabileceği umudu...
Dolayısıyla bugün söz konusu medya ile CHP arasında hedefler açısından doğal bir geçişlilik bulunuyor ve bu geçişliliğin derinleşmesi için de özel çaba harcanıyor. Meselenin temelinde hâlâ 'hayat tarzı' ve ona yönelik tehditler var. Ancak bu zemin giderek daha kaba bir siyasi dili ve daha kişiliksiz bir siyasi konumu ifade etmekte. Bu nedenle kimlik alanındaki savunmacı yaklaşımın terk edilerek, proaktif bir 'değer savunuculuğuna' geçildiğini görüyoruz. Kısacası 'laik hassasiyete' oynayan medya artık bize evrensel değerlerden, insan haklarından söz ediyor ve hükümetin asıl bunları ihlal ettiğini göstermek istiyor. AKP'nin büyük meselelerde reformun başını çekmesi ve CHP'nin buna ayak uyduramaması nedeniyle de, bu medyanın enerjisi 'mikro' konulara, sosyal ve kültürel alandaki çatışmalara yoğunlaşıyor.
'Yeni' medyanın niteliğini yakalamak açısından 'yeni' Radikal iyi bir örnek. Çünkü diğer gazeteler ve televizyon kanalları çok daha deneyimli oldukları için yürüttükleri stratejiyi dengelemeyi, sürece yaymayı biliyorlar. Oysa Radikal henüz çok 'çiğ'... 'Yenilenmiş' olmanın verdiği heyecanla biraz fazla eforik. Dolayısıyla kendisini açık eden ve yeni köşe yazarları yüzünden bunu engelleyemeyen bir tarzı var.
Yürütülen stratejinin karmaşık bir tarafı bulunmuyor. Birinci hedef AKP'nin ülkeyi kötü yönettiği fikrinin olabildiğince ve her fırsatta işlenmesi. Ancak makro siyasi konular buna çok da uygun değil. Kürt meselesinde bile hükümetin muhalefetten daha geriye düşme ihtimali pek gözükmüyor. Dolayısıyla AKP'nin kötü yönetiminin doğrudan sosyal ve kültürel meselelere dokunması lazım. Bu yaklaşımın mizahi bir uzantısı olarak örneğin Türkiye'deki boşanmaların bile bu iktidarın yönetiminden kaynaklandığını öne sürmeyi hayal edebiliriz. Ne var ki bu büyük bir hayalcilik de olmaz, çünkü Radikal'in yeni yazarlarından biri tam da bunu savunabilmişti...
Anlaşılan AKP ile toplumu evrensel değerler üzerinden karşı karşıya getirmenin, olayı bir 'laik kesim siyaseti' görünümünden çıkarıp meşrulaştıracağı düşünülüyor. Böylece laik kesimin 'endişesi' de kendi hayat tarzının hegemonik yapısını idame ettiremeyeceği için değil, sanki Türkiye antidemokratik bir mecraya kayıyor olmasından kaynaklanıyormuş gibi sunuluyor. Ancak temelde asıl rahatsızlığın, bugüne kadar kontrol altında tutulan bir kamusal alanın elden kaçması olduğu da gizlenemiyor. Tabii bu 'analiz' de laikler üzerinden değil, dindarlar üzerinden yapılıyor ve kamusal alanın muhafazakârlar tarafından işgali olarak anlatılıyor.
Buna AKP'nin Kürt meselesi gibi temel alanlarda bile 'aslında' çözümü engellediği türünden patetik argümanları da eklerseniz mesaj belirginleşiyor: CHP'nin yolunun açılması, bu yolun temizlenmesi lazım. CHP'nin övülecek bir tarafı olmadığı için de, AKP'nin 'aslında' topluma karşı olduğunun işlenmesi lazım... 'Yeni' medya aslında pek de yeni değil: Anlamaya yönelik bir analiz kaygısı yok. Aktörleşme ve araçsallaşma arzusu bir türlü gizlenemiyor. e.mahcupyan@zaman.com.tr
ZAMAN