Suriye'deki Baas rejimi lideri Beşşar Esed, devrim sürecinde Kürtlerin kilit bir rol oynayacağını öngörerek protestoların ilk aylarında Kürtlerin vatandaşlık haklarını tanımıştı. Ayrıca tutuklu PYD mensuplarını da serbest bırakmıştı.
PKK, Esed desteğiyle gücünü bölgede tahkim etti, muhalif gösterilere katılan Kürtlere göz dağı vermekten imtina etmedi. Hatta Özgür Suriye Ordusu bu baskılara ilişkin ezilenleri koruyacakları teminatını veren bir bildiri bile yayınladı. Fakat zaman içerisinde Esed rejimiyle mesafesini artıran PYD, geçtiğimiz yıl Suriyeli diğer Kürt gruplarıyla Barzani aracılığıyla bir şemsiye altında toplandı.
Gelinen noktada ise zaten kırılgan bir zemin üzerinde yürüyen ateşkes bozuldu. El Nusra ile çatışma sonrası PYD'nin sınır komşumuz olmasının ardından yaşanan tartışmaya ilişkin birkaç şeyi belirtmek gerekir.
1. Kürt meselesinin aynı zamanda bir Ortadoğu meselesi olduğunu kavrayamayanlar için zor olabilir ama Esed rejimi sonrasındaki Suriye'de Kürtlerin statü elde etmesi öngörülmesi güç olmayan, bölgede PKK olmasaydı bile eninde sonunda gündeme gelebilecek bir gelişmeydi. En büyük Kürt nüfusu barındıran ülkenin, bundan korku değil, memnuniyet duyması gerekir. Zira hem tarihsel bağlar hem de coğrafi kader ortaklığı, Türklerin ve Kürtlerin işbirliğini öngörmektedir. Sadece PKK'nın değil, PYD'nin de lideri olan Öcalan'ın Nevruz mektubunda, tam da bu perspektifteki pasajlara yer vermesi, gelmekte olana ilişkin PYD'nin de nasıl bir tavır alacağını anlamak bakımından faydalı olabilir.
2. Türkiye'nin Suriye'den Mısır'a dış politikasının ana eksenlerinden birisi 'sosyolojiyi savunmak'tır. Bu, 'halklar vardır, onların talepleri vardır ve bu talepler silah zoru ve siyasî baskıyla yok edilemez' şeklinde özetlenebilir. Ve hatta Ak Parti'nin, 2002'den beri içerde sürdürdüğü mücadelenin de ilkesel hattı budur. Mevcut çözüm süreci de sosyolojinin salt silahla alt edilemeyeceği noktasındaki hikmet üzerinden işliyor. Böyle bir çizgi mevcutken, Mısır'dan Suriye'ye halkların özgürlüğü savunulurken, Kürtlere gelince farklı bir söylem olmaz. Nitekim son gelişmelere dair Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun yaptığı dengeli açıklamalar da bu çizgiye işaret ediyor.
3. Ne var ki, PYD tüm Suriye Kürtlerini temsil etmiyor. Sınıra Kürdistan değil de PYD bayrağı çekilmesi de bunun göstergesi. Ayrıca iç savaş yaşayan bir ülke içinde muhalif grupları alt edip birkaç binaya bayrak çekmek statü anlamına geliyor. Bunu PYD de Kürtler de biliyor. Altı aya yayarak bir statü ilanı ve anayasa referandumu gerçekleştirilse bile, bunlar ülke istikrara ulaşana kadar de facto uygulamalar olmaktan öteye gitmeyecektir.
4. Ama Kürtler, şimdiye kadar masada aldatılmış olmanın verdiği bir güvensizlikten kaynaklanıyor olsa gerek, siyasetten çok silahın gücüne inanarak devam etmeye çalışıyorlar. Lakin PYD'liler El Nusra'yı karşılarına aldıklarını söyleseler de, doğal olarak ÖSO bunu kendileriyle savaştıkları şeklinde yorumluyor. Eğer ateş yaygınlaştırılırsa, hem ÖSO'nun hem de PYD'nin kaybettiği bir neticeyle karşılışabilinir.
5. Öcalan'ın dün adaya giden BDP heyetine 'sürecin bütün ağırlık, ciddiyet ve derinliğiyle devam ettiğini' söylemesi gelecek için umutlu olmayı sürdürmeyi ama en az 1990'ların başındaki Özal kadar cesur hareket etmeyi de gerektiriyor. Ak Parti eski devlet aklının korkularının üzerine cesaretle gittiği için kazandı. Bundan sonra da öyle olmalı.
YENİ ŞAFAK