Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER
29 Ekim’in üzerinden çok zaman geçmemişken her gün sosyal medyaya düşen eski veya yeni görüntülerle utanç krizleri yaşanıyor. Kemalist eğitim sistemiyle yıllar boyunca zihni iğdiş edilmiş olan bir toplumun ne kadar sağlıksız, problemli bir ruh haline sahip olduğunu görmek için “milli bayramlar” önemli veriler sunuyor gerçekten.
Anıtkabir’e gerçekleştirilen ziyarette bir kişinin mozolenin üzerine yatarak öptüğü ve bir şeyler mırıldandığı görülüyor. Kuzey Kore’de olduğu zaman herkesin mizah konusu yaptığı bu tarz batıl ritüeller Türkiye’de yaşandığında herkes sus pus oluyor ne yazık ki!
İşin bir de ilahiyat camiasını ilgilendiren boyutu var. Akademi içinden veya dışından olsun fark etmez bazı ilahiyatçılarda yaygın olan gelenek eleştirisi bir yönüyle anlaşılabilir bir zeminden güç alıyor. Geleneğin eleştirisi yapılamaz hatta üzerinde düşünülmesi dahi mümkün olmayan bir tabu haline getirilmesi hatalı bir yaklaşım. Bu bağlamda geleneği bir zenginlik ve birikim olarak değerlendirip sürekli kritik etmek gerekiyor.
İmam Gazali’nin şu sözü geleneğe yaklaşım konusunda zihin açıcı olabilir: Allah ve Resulü ne derse başımız ve gözümüz üstüne, Allah ve Resulü'nün söylediklerine hiçbir itirazımız olamaz. Sahabelerin söylediklerine gelince ise onlardan bir kısmını alır, bir kısmını da atarız. Onlardan sonrakilerin görüşüne gelince, işte onlar da erkek adamlar biz de erkek adamlarız…
Ancak gelenek eleştirisini bahsedilen zenginlik ve birikim perspektifinden değil de modernleşmenin militarist öğretilerinden hareketle gerçekleştirmeye çalışan modern hocalar her konuda mahkum eden üstenci bir dil kullanıyorlar.
Sanırsınız ki gelenek her hatanın sorumlusu. Bütün suçlar geleneğe yakın tarikat ve cemaat mensubu kardeşlerimizin başının altından çıkıyor. Burada artık gelenek ve onunla ilişkili çevreler üzerine yapılan eleştiriler hakaret derecesine varabiliyor. Tabi bu konunun tek taraflı olduğunu söylemek mümkün değil. Netice itibariyle ortaya Müslümanları sevindiren bir "tartışma" ortamı çıkmıyor!
Modern hocalar gelenek eleştirisi yaparken en çok hurafecilik vb. suçlamaları kullanıyorlar. Ancak “hurafe” eleştirisi noktasında seçici yaklaştıklarını belirtmek gerekiyor. Hurafeler bilindik, geçmişten bu yana gelen bir tarihselliğe sahip olduğunda var güçleriyle “kendi halinde” Müslümanları hedef alanlar modern hurafeler konusunda görmedim, duymadım, bilmiyorum dercesine köşelerine çekiliyorlar!
Kendi kardeşlerine karşı ıslah edici, müşfik bir dille muhabbet geliştirmeleri gerekenler muhabbetlerini başkalarıyla geliştirmeye çalışıyorlar anlaşılan! Ne diyelim geçmiş olsun, herkes birlikte olmak istedikleriyle beraberlik kursun!
29 Ekim’de küçücük yavrucaklar büst önünde secde ettirilirken veya Anıtkabir’de birileri mozoleye secde edip öpücüklere boğarken sessiz kalanlar ellerine geçen ilk fırsatta çaput, muska yüzünden hurafe eleştirisi yapacaklar! 29 Ekim’i kutlayan hatta “neden hutbede Atatürk yok” diye feveran eden modern hocaların bu tutarsızlıkla işi zor…