Ahmet Varol’un Yeni Akit gazetesinde yayımlanan yazısı (18 Eylül 2021) şöyle:
LÜBNAN’DA HÜKÜMET ÇÖZÜM OLACAK MI?
Lübnan’da, büyük Beyrut patlaması karşısındaki eleştirilere dayanamayarak 10 Ağustos 2020 tarihinde istifa eden Hasan Diyab hükümetinin yerine yenisi kuruldu ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın onayladığı Necib Mikati başkanlığındaki bu hükümet 10 Eylül 2021 tarihinde yani eski hükümetin istifa etmesinin üzerinden 13 ay geçtikten sonra görevi devraldı. 24 bakandan oluşan hükümet çalışma programını da Meclis’e sundu ve Meclis Başkanı Nebih Berri’nin yaptığı açıklamaya göre önümüzdeki pazartesi günü güven oylaması yapılacak.
Önemli vaatlerle iş başına gelmesine rağmen sorunları çözme konusunda elle tutulur bir başarı ortaya koyamayan, 4 Ağustos 2020 tarihinde meydana gelen Beyrut limanı patlamasının ardından da sert eleştirilerin ve tepkilerin hedefi haline gelen Hasan Diyab’ın istifasından sonra Cumhurbaşkanı Avn, hükümeti kurma görevini eski başbakan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Sa’d El-Hariri’ye vermişti. O, uzun süren çalışmalar yürüttükten ve özellikle ekonomik sorunların üzerine gidebilmek için Arap dünyasının ve Batının desteğini elde edebilmek amacıyla bağlantılar kurduktan sonra bir yandan da içerdeki siyasi oluşumların onayını elde edebilecek bir formül oluşturarak bakanlar kurulu listesini oluşturmuştu. Ama bu listeyi cumhurbaşkanına takdim ettiğinde onun bazı isimlere itiraz etmesi üzerine kendisinin bunun ötesinde bir şey yapamayacağını ifade ederek görevi iade etmişti. Bunun üzerine cumhurbaşkanı, Mustafa Edib’i hükümeti kurmakla görevlendirdi. Ama o da bu işi başaramayacağını ortaya koyunca bu kez eski başbakanlardan Necib Mikati’yi görevlendirdi. Sonuçta o, hükümetini kurduğunu açıkladı ve cumhurbaşkanı da onayladı.
Gerçi cumhurbaşkanının bu hükümete de bazı itirazlarının olduğu ama krizin daha fazla sürmesi daha büyük sıkıntılara yol açacağı için ve biraz da dışarıdan gelen baskılar sebebiyle kabul etmek zorunda kaldığı kulislerde söyleniyor. Avn’ın Mikati hükümetini “yapabileceğimizin en iyisi” olarak nitelendirmesi de biraz buna işaret ediyor. Bu söz olumlu anlamda olsa da, “daha iyisini yapamadığımız için buna razı olmak zorundayız” anlamı taşıdığı için olumsuz bir mesajı da içermektedir.
Hükümetin başını çeken 65 yaşındaki Mikati, Lübnan’ın ileri gelen zenginlerinden. Bu, onun üçüncü hükümeti. 2005 ve 2011’de de hükümet kurarak başbakanlık koltuğuna oturmuştu.
Mikati, bakanlar kurulunu teknokratlardan oluşturmaktan ziyade farklı dini ve etnik unsurların siyasi kanatlarını tatmin edecek bir şekilde paylaştırmaya özen gösterdi. O yüzden onun hükümeti “siyasi kotalar hükümeti” olarak nitelendiriliyor. Bakanlıkları toplumdaki ana unsurları oluşturan sünni, maruni, şii, Rum Ortodoks, Rum Katolik, Dürzi ve Ermeni kesime mensup olanlardan seçtiği kişilere dağıttı. Bu formülünün parlamentoda güvenoyu almasını kolaylaştıracağını ve icraat aşamasında bütün kesimlerle siyasi bağ ve köprü kurmasını kolaylaştıracağını düşündüğü anlaşılıyor. Gerçi bu, küresel güçlerin Lübnan’a din, mezhep ve kavmiyet asabiyetini sokmasından sonra biraz zaruret haline geldiği için bütün siyasi iktidarlar bu dengeyi az çok oluşturma ihtiyacı duyuyor. Yasal olarak zaten üst makamlar belli kesimlere tahsis edilmiştir. Örneğin cumhurbaşkanının maruni (Arap Katolik), Meclis başkanının şii, başbakanın ise sünni kesimden olması gerekir.
Mikati hükümeti, Meclis’ten güvenoyu alması durumunda iktidarla birlikte bu iktidarın üzerindeki bütün yükleri, sorunları ve problemleri de devralmış olacak.
13 aydan beri siyasi yönetimin müstefi bir hükümette olması ve onun da kendini iğreti olarak görmesi sebebiyle bir siyasi boşluk yaşayan Lübnan, bu sıralarda ciddi ekonomik sorunlarla boğuşuyor..
Lübnan zaten kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülke olmadığından ve ağır dış borç yükü olduğundan uluslararası alanda artan ekonomik sorunlar bu ülkeyi daha fazla etkiledi.
Bakalım yeni hükümet, güvenoyu alırsa bu yükü kaldırma ve sorunların üzerine gitme konusunda ne kadar başarılı olacak?