Ülkenin gündeminde hareket bitmez, bitmiyor. Hemen her zaman kısa dönemlerde her biri diğerinden önemli, belirleyici gelişme yaşarız.
Yine öyle oldu; seçimler, Londra'daki G-20 zirvesi, Rasmussen krizi, Obama'nın Ankara ziyareti arka arkaya geldi…
Her gelişme diğeriyle bağlantılı ve her biri diğerini anlamlandırıyor, buna şüphe yok.
Yine bazı önemli dosyalar, bir an bile olsa gölgede kalmayacak kadar önemli…
Ergenekon meselesi bunlardan birisi…
Belki de en hayatisi…
Ergenekon davası tüm diğer gelişmelerin merkezinde, onlar arasındaki ana bağı oluşturacak bir konumda bulunuyor.
Şöyle denebilir, Türkiye yeni bir zıplama döneminin eşiğinde, elinde konjonktürel imkanlar var, ülke içi seyir olumlu.
Ergenekon davası işte bu çerçevede “dört önemli işlev” yerine getiriyor:
1. Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kendi içine yönelmeye, imaj ve prestij tazelemeye, kışlasının kapılarını kapamaya mecbur bırakıyor.
2. Silahlı Kuvvetler'i, bir temizlik ve hesaplaşma sürecinin hem nesnesi hem öznesi kılıyor. Ergenekon süreci askeri etkilediği ve didiklediği oranda, asker bu sürece katkıda bulunuyor, katkıda bulunmak durumunda kalıyor.
3. Ergenekon davası Türk siyasi tarihinde ilk kez bir darbe girişiminin bu kapsamla yargılanmasını ifade ediyor Ve bu çerçevede hukuk ve yargı etkinliği üzerinden sivil değerler ile siyasi alanın fiili ve sembolik üstünlük taşıdığı bir dönemi tanımlıyor.
4. Bu dava ve soruşturmanın en önemli sonuçlarından birisi de yarattığı etki ve tetikleme mekanizmasıdır. Bu mekanizma üzerinden Güneydoğu'da yaşanan kimi saldırılar, kayıplar, faili meçhul cinayetler konusunda hasır altı edilen dosyalar bir bir açılmaktadır.
Örneğin Musa Anter dosyası raftan indirilmektedir. Bunun anlamı geriye dönük, çaplı, devletin kıvrımlarına giren bir hukuki hesap sorma ve temizlik çabasıdır.
Nitekim seçim öncesi bu konuda, seçim kampanyasının gölgesinde kalan iki önemli gelişme olmuştu.
Önce, JİTEM'e maledilen faili meçhul cinayetlerle ilgili bir jandarma albay tutuklandı, üstelik bu albay Kayseri'de Alay Komutanlığı görevini sürdürmekteydi.
Ardından Diyarbakır'ın Koşuyolu Caddesi'nde 12 Eylül 2006'da meydana gelen ve 7'si çocuk 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırıyla ilgili adliyeye sevk edilen 6 kişiden 2'si (PKK değil) terör örgütüne üye olmak, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçlarından tutuklandı.
Seçim sonrası mekanizma durmadı.
İtirafçı Abdülkadir Aygan'ın, 1996 ve 1994 yılında evlerinden alınan Hakkı Kaya ve Fethi Yıldırım'ın öldürülüp gömüldüğü iddia edilen yerin krokisini açıklaması üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma açtı. Diyarbakır-Hani karayolunun 30. kilometresinde yapılan kazılarda ise şu ana kadar 109 kemik bulundu.
Bazıları insan, bazıları hayvan kemiği çıkıyor buluntuların.
Ve kazılar sürüyor…
Türkiye yeni bir dönemde demokrasi istikametinde derinleşecekse, atılan bu adımlar son derece önemlidir…
Bu adımlar her şeyden önce yargının yeni etkinliğine işaret etmekte ve Kürt sorununda mevcut psikolojik blokojın kırılmasının en önemli unsuru olarak karşımızda durmaktadır.
Ayrıca ülkenin temel sorunu, sistemin sivilleşmesi, askeri vesayet düzeninin getirdiği sorunlar ve tortuların ortaya çıkarılması ve cezalandırılmasıyla mümkündür…
Siyasi iktidar bu çabanın arkasında durdukça, Ergenekon davası toplumda malum “suç” ve sivil değerler açısından ortak bir kanı oluşturmaya devam ettikçe temizlik derinleşecektir.
Bu rota umarız hiçbir şekilde değişmez…
YENİ ŞAFAK