Doğan medya grubundaki yönetim ve yazar değişikliklerine ilişkin bütün yorumlar bir noktada birleşiyor: Grup, son vergi cezalarından sonra AK Parti ve onun hükümetiyle “vuruşmaya” karar vermiştir. Ben de aşağı yukarı aynı kanaatteyim. Grup, kanımca partiyi ve hükümeti yaralama kapasitesini ortaya koyacak, bu yolla vergi cezalarından dolayı sorumlu gördüğü hükümete geri adım attırmayı deneyecektir.
Başlıkta ima ettiğim “ürkütücü ihtimal”, grubun, hükümeti en fazla hangi alanda “yaralayabileceğini” düşünmeye başlayınca kendiliğinden çıkıyor ortaya: Demokratik açılım alanı...
Girişimi destekleyenlerin de, karşı çıkanların da kabul ettiği gibi, hükümetin girdiği yoldan vazgeçip geri dönme şansı yok; bu, hükümetin bitmesi, partinin de kolunun kanadının kopması anlamına gelecek.
Eğer Doğan Grubu, yeni bir yayın çizgisiyle Kürt meselesinin çözümü yolunda çok riskli bir adım atmış bulunan hükümeti paralize etmeyi başarabilirse, mali olarak içine girdiği ağır bunalımdan çıkmayı umabilir.
Alternatif istismar alanlarının (irtica, Ergenekon) kullanım değerlerinin konjonktürel zayıflığını hesaba kattığımda, sözünü ettiğim ihtimal gözümde daha da ürkütücü bir görünüme bürünüyor.
Koşullar müsait...
Konu üzerinde düşünürken, önce karanlıkta ıslık çalmaya benzer biçimde, böyle bir şeyin neden mümkün olamayacağına dair argümanlar geliştirirken yakaladım kendimi. Ne yazık ki, geliştirdiğim üç argümanı da zihnimde hızla çürüttüm ve yeniden başladığım yere dönüverdim. Geliştirdiğim argümanları ve onları nasıl çürüttüğümü birlikte ele alalım...
Birinci argüman: Ortada, mesela “irtica tehlikesi”ni kullanarak mobilize edilebilen kitlelere benzer kitleler yoktur. Çünkü “irticacılar” düşmandır ama Kürtler kardeşimizdir!
4, 18 ve 21 ağustosta kaleme aldığım üç yazıyı bu yöndeki romantik hayallere ayırmış, yakında bu hayallerin ne denli kof olduğunun ortaya çıkacağını anlatmaya çalışmıştım. Önce o yazılardan kısa alıntılar aktaracak, ardından da ne yazık ki haklı çıktığımı gösteren taze bir ankete göndermede bulunacağım...
Medyaironik, 4 ağustos: Orada burada, CHP’nin işinin bu defa zor olduğuna, partinin hükümete karşı yürüttüğü “her şeye karşı çıkma ve böylece AK Parti’yi paralize etme” stratejisinin “Kürt açılımında” işlemeyeceğine dair yazılar okuyorum. Bu “sol-sosyalist” yorumlara göre, CHP’nin tabanına MHP’dekine benzemeyen çağdaş, şehirli bir milliyetçilik (yurtseverlik) hâkimmiş... Bu taban, Kürtler üzerindeki tarihsel ve güncel baskılara karşıymış ve bunları giderecek girişimleri desteklemeye hazırmış... CHP yönetimi reel siyasetin gereklerine teslim olur da sırf AK Parti güçlenmesin diye hükümetin başlattığı “Kürt açılımı”na karşı körlemesine bir karşı çıkış sergilerse, bu taban yönetime karşı çıkarmış... “İrtica ve şeriat tehlikesi” söz konusu olduğunda tabandan gelen mutlak destek, “Kürt açılımının üniter devleti parçalayacağı” propagandası temelinde devşirilemezmiş...
Medyaironik, 18 ağustos: (...) Böyle düşünüyorsanız, Türkiye’nin “sol”undaki milli-devletçi etkileri ve şu son 10 yılda CHP tabanını etkisi altına alan “bizi bölüyorlar” paranoyasının gücünü hiç hesaba katmıyorsunuz demektir.
Medyaironik, 21 ağustos: Bu yazarlar şimdi CHP’nin mevcut politikasının kendisine kaybettireceği oylardan söz ediyorlar. Belki çok sonrası için haklı olabilirler, fakat kısa vadede böyle bir ihtimal yok. Böyle düşünenler, sözünü ettiğim milyonların ne ölçüde korkutulduklarının farkında değiller...
Tam buradan, yukarıda sözünü ettiğim taze ankete geçebiliriz. Sonar araştırma şirketinin yaptığı araştırma, bildiğiniz “şu anda seçim olsaydı kime oy verirdiniz?” araştırmalarından biri... Buna göre üç büyük partinin ağustos ve eylül ayları karşılaştırması şöyleymiş: AK Parti yüzde 35’e 34, CHP yüzde 23’e 27, MHP yüzde 15’e 19...
Cumhuriyet, buna ilişkin haberine “açılımlar yaramadı” başlığını koymuş; bence de gayet isabetli bir başlık.
İkinci argüman: Böyle bir kamuoyu olsa bile, bir yayın grubu bunları birleştirip maddi bir güç haline getiremez.
Getirebilir. Bunu 28 Şubat’ta gördük, 27 Nisan muhtırasından sonra Cumhuriyet mitinglerinin başarısında gördük... Aslında grubun Ergenekon yayıncılığında da gördük.
Elbette başarılı olamadığı, perişan olduğu durumlar da oldu. “Kahrolsun Ecevit hükümeti... Bütün iktidar Hüsamettin Özkan’a!” yayıncılığını hatırlayın... Ve hemen ardından gelen büyük bozgunu, AK Parti iktidarını... Fakat unutmayın, bu ve benzeri yenilgi örneklerinde grup hep akıntıya (kamuoyunun ana akıntısına) kürek çekme pozisyonundadır...
Üçüncü argüman: Hiçbir kişi ve kurum, tümüyle kişisel-kurumsal çıkarları için ülkesini yangın yerine çevirecek bir “oyun” kurmaz.
Buna hiçbir zaman inanmadım. Hayatım boyunca, böyle şeylerin istisnanın ötesine geçmediğini gördüm. Günümüzün değerler dünyasında iktidardan, “güç”ten daha cazip bir değer yok. Bunu aşan bilgelikler de, dediğim gibi istisnalardan ibaret. Ayrıca, kişisel hedeflerin ve hırsların vatan-millet sevgisi kılığına sokulabilmesinin çağımızın en harcıâlem yeteneklerinden biri olduğunu da unutmayalım.
Göze alabilirler mi?
Ağustos yazılarından birinde şöyle bir tespit de yapmıştım:
“Hükümetin Kürt açılımına karşı toplumun bazı kesimlerindeki tepkiler henüz bütün gövdesiyle açığa çıkmış değil. Bu dağınık ve örgütsüz tepki kendisini biraraya getirip çoğaltacak örgütçüsünü (kampanyacısını) bekliyor bence. (Durum bu açıdan, 2006’daki, irtica korkusuyla siyaseten alıklaştırılıp mobilize edilmeye hazır hale getirilmiş kitlelerin, örgütçülerine kavuşur kavuşmaz kartopu gibi birleşip büyümesi hadisesine çok benziyor.)
Bursaspor-Diyarbakırspor maçındaki olaylar, sözünü ettiğim dağınık ve örgütsüz tepkinin yavaş yavaş biraraya gelip çoğalmakta olduğunun işareti mi acaba? Korkarım ki öyle.
Böyle bir toplumsal atmosfer ve oradan fışkıran “ruh”un üzerine –tümüyle ekonomik çerçevede kalmak kaydıyla söylüyorum- pekâlâ kârlı bir yayın çizgisi inşa edebilirsiniz... Üstelik, asıl amacınız gerçekleşir ve siyasi beklentileriniz de karşılanırsa, alın size kaymaklı kadayıf!
Bir gazetecilik imparatorluğunuz varsa ve mideniz kaldırıyorsa, bunu yaparsınız.
Grubun böyle bir şeyi göze alıp almayacağını şu önümüzdeki bir-iki ayda anlarız. Ben tabii, bu dönemde Doğan Grubu’nu her zamankinden daha büyük bir dikkatle izleyeceğim.
TARAF