Osman Sert’in Karar’da yayımlanan yazısını (31 Ekim 2024) ilginize sunuyoruz:
İktidar yoğurdu bu sefer böyle yiyecek...
Bir önceki çözüm sürecinden o kadar ağızlar yandı ve sonrasında iktidar basındaki genel söylemi o kadar kontrol altına aldı ki düne kadar Bahçeli’nin Öcalan hamlesine ne ad konulacağı muallaktaydı.
Süreç desen bir dert, yok saysan ayrı bir dert. Bunda temel sebep de Erdoğan’ın hala tam bir pozisyon almaması idi. Cumhurbaşkanı’nın bu hamleye karşı çıkması zordu ama zamana yayıp sönümlenmesini de izleyebilirdi.
Nitekim 1 Ekim’de Bahçeli’nin DEM Parti ile tokalaşması ve sonrasındaki açıklamalarına verilen tepkiler kimsenin gönül rahatlığıyla olan biteni ne sahiplenmesine müsaade etti ne de itiraz etmesine. Az sayıda konuşan AK Partili aktörlerin tek yapabildiği ise daha çok “Bahçeli’yi yedirmeyiz”le sınırlı kaldı.
Erdoğan dünkü grup konuşması ile bu bariyeri kaldırdı. “Ortağımız Bahçeli, taşın altına elini değil gövdesini koymuştur. Sürece tam destek veriyoruz. Cesur çıkışıyla istikamet çizdi. Yol arkadaşımız Devlet Bahçeli’ye, tüm MHP camiasına, grubum adına ve aziz milletim adına selam ve şükranlarımı tekrar ifade ediyorum.” Şimdi hem söylem düzeyinde hem de devlet organlarının icraat adımlarıyla daha yekpare şekilde süreci sahiplenmesinin önü açıldı.
Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamayı yapmak için bir ay beklemiş olması Bahçeli’nin hamlesinin içerde kapsamlı bir hazırlıkla pişmediğini gösteriyor. Bugün itibariyle bu ne kadar anlamlı tartışılır. Ama daha istikrarlı ve sürdürülebilir bir politikanın izlenebilmesi açısından önemli.
Erdoğan konuşması boyunca CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e teşekkür ederken de “Cumhuriyet Türk’ün de Kürt’ün de cumhuriyeti” derken de sağlam bir kurgu ile konuşuyordu. Ancak metinden çıktığı izlenimini veren Özel’e yüklenen cümleler Erdoğan’ın zihninde hala oturmayan noktalar olduğunu da gösteriyor.
“Bir hukuk devleti içerisinde PKK terör örgütünün özellikle attığı adımlardan rahatsız olan Sayın Özel’e de bundan rahatsız olma, bu işi öğreneceksin, hukuksuzluk nedir bunu da öğreneceksin. … terör örgütünün mensupları Esenyurt’u kasıp kavururken bundan niye rahatsız oluyorsun?” Bunlar tabiri caizse Erdoğan’ın ikinci kanala geçtiği satırlar.
Bugün yeni sürecin en büyük şansı Erdoğan ve çözüm taraftarlarının Cumhurbaşkanının çözüm lehine açıklamalarını alıp diğerlerini çok öne çıkarmamaları. Erdoğan’ın geçmiş siyaset performansını dikkate alırsak da bu cümlelere çok takılmamak gerektiğini çıkarabiliriz.
Dün itibariyle Erdoğan Bahçeli’nin hamlesini sahiplenen bir duruş ortaya koydu. Şimdi mesele bunun içinin somut adımlarla doldurulması. Öcalan’a bir heyet gönderilmesi bunun için yeterli olmayacaktır.
Eğer PKK silah bırakacaksa örgütün de Öcalan arasında örgütle görüşmelerin de siyasal aktörlerin de sürece entegre edildiği bir yol haritası ortaya konulması gerekecektir. Ortaya konulmalı derken bunların hepsinin kamuoyunun önünde olmasını beklememek sağlıklı olur.
Bu sürecin daha istikrarlı ve öngörülebilir şekilde ilerlemesi için AK Parti’de kurumsal hafıza var. Örgüt üzerindeki etkisi göz önüne alınarak Öcalan’a siyasal meşruiyet zemini açılırken AK Parti’nin geçmiş insan birikiminin de diğer toplumsal aktörlerin ve kurumların da yine süreçle temas etmesi riskli bir sürecin meşruiyet zeminini genişletecektir.
AK Parti’nin siyaset kasları ve farklı toplum kesimleri ve kurumlarla iletişim kapasitesi büyük oranda erozyona uğramışken bunları telafi etmenin yollarının bulunması daha önemli hale geliyor.
CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in terör soruşturması kapsamında göz altına alınması muhtemel sürece dair engellemelerin sadece üçüncü taraflardan değil iktidarın içinde de gelebileceğinin işareti. Bu gözaltı elbette tek başına tüm süreci baltalayabilecek bir adım değil. Ancak Öcalan’ın mecliste konuşmasının iktidar ortağı tarafından teklif edildiği bir ortamdan geçiyoruz.
Kısa süre önce “temiz kâğıdı” alarak göreve gelmiş seçilmiş bir kişinin terör örgütü üyeleri ile iletişimde olduğu iddiası ile göz altına alınması iktidarın kontrolü dışında bir adım değilse süreç okumasından bağımsız olduğu değerlendirilebilir.
Hakkında yıllarca iddianame yazılmadan içerde tutulanların olduğu, ceza ya da beraat kararlarının siyasal öncelikler üzerinden belirlendiği algısının güçlendiği bir dönemde Özer’in gözaltına alınmasını yasal gerekçelerle açıklamak en azından Türkiye gerçeklerine uymuyor. Bunun arkasında siyasi operasyon arayanları haksız çıkarmak sadece savcılık açıklamaları ile pek mümkün değil.
Buna benzer yol kazalarına hazırlıklı olunması gereken bir süreçte konjonktürel farklılıklar gösterseler de muhalefette birçok siyasi aktörün destek verdiği, iktidarın nihayet daha yekpare ve güçlü bir irade ortaya koyduğu bir zamanda sürecin olumlu ilerlemesini beklemek için elimizde asgari sebep oluşmuş durumda.