Türkiye’nin en sağ partisi olan CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte yeni bir imaja bürüneceği ve 90 yıldır sadece söylemde olan sol parti çizgisine doğru evirileceği yönünde haberler günlerce hatta aylarca “yeni CHP” teorisyenleri tarafından oluşturularak servis edilip durdu. Bunlar yapılırken de CHP’nin görünmeyen sahipleri devamlı yok sayıldı. Hatta görünmeyen sahiplerini boş verin, halkı hor gören görünürdeki sahipleri bile önemsenmedi. Sadece elleri bağlanarak kenara çektirildiklerine dair imajlar ortaya atıldı. Başlangıçta Genel Başkan istifa ettirildi. Deniz Baykal’dan hemen sonra kenara çekilenlerden biri Genel Sekreter oldu. Genel sekreterliğin cumhuriyet tarihi boyunca ne kadar önemli bir fonksiyonunun olduğu herkesin malumudur. Ki bu öneme bağlı olarak yeni CHP söylemi de genel başkanın gitmesiyle değil, onun peşinden genel sekreter ve kadrosunun gitmesiyle geliştirilmeye başlanılmıştı.
Her ne kadar birilerinin eli kolu bağlanarak kenara çekilse de, son günlerde yaşanan önemli vakalar aslında CHP’de hiçbir değişikliğin olmadığını bizlere bir kez daha gösterdi. Aslında CHP’ye yeni bir imaj görüntüsü vermek için kadroya alınan vekillerin baskı altında kaldıkları, onların ellerinin kollarının bağlandıkları ve hatta istifa ettirildiklerini net bir şekilde tekrar gördük. Sadece vakaları saymak bile CHP’nin tek parti zihniyetinden kalma, demode yapısını gözler önüne sermeye yetecektir. Hatta tek başına kurucusu olduğu cumhuriyetten günümüze düşman olarak konumlandırdığı iki unsura olan bakışının değişmediği bile gün gibi ortada. Bu düşmanca bakış açısı CHP’nin donuk bir şekilde yerinde saymasına neden olmakta.
Bunlardan birincisi Türk ırkı dışındaki diğer ırkları (özellikle Kürtler) düşman görme ve ikincisi ise halkın dini olan İslam’a olan kin ve nefret. 90 yıllık süreç birçok şeyin değişmesine neden olurken, batılı bir ulus devlet olma hevesi sebebiyle bu iki unsura bakış asla değişmedi. Batılı olabilmek için toplumsal hayatın tümüyle İslam dininden soyutlanması ve ulus devlet olabilmek için ise tek bayrak, tek dil, tek vatan formülüne uygun ırkdaşlar üretmek gerekiyordu. Bu amaçlar uğruna her yol denendi ve mubah görüldü.
Bunun sonucu olarak, muhtemelen çoğunun zorunlu boyun eğmesinden dolayı 10 yılda 10 milyon genç türetilmişti ama 90 yılda 90 milyon hedefine ulaşılamadığı bir kesindir. Topluma yabancı olunduğu sürece de bu tür amaçların hayalden öteye geçemeyeceği aşikârdır. Belki 10 yıl, 20 yıl hatta 50 yıl zorbalıkla gidilebilir ama Ortadoğu intifadalarında olduğu gibi topluma tepeden bakanların sonu hep aynı olacaktır.
Gündeme geri dönecek olursak, kısa bir süre içinde yaşananlar tek partiden kalma düşmanlık anlayışının bitmediğinin ve CHP’nin hala ilk noktada olduğunun kanıtı niteliğindedir. Hızlı bir şekilde yaşananları şöyle sıralayayım:
1- Başlangıçta Kürt sorunun çözümü için herkesle görüşülebileceği deklare edilmişti. Ama olayın ciddiyete dönüştüğü görülünce hemen çark edildi. Çünkü bu sorunun çözülmesi demek sol görünümlü en sağ parti olan CHP’nin, tıpkı MHP gibi anlamsız bir parti haline gelmesine neden olacak.
2- Yine Kürt sorunun çözümü için meclisin devreye girmesi gerektiği savunulmuştu. Hatta komisyon kurma teklifi bile yapılmıştı ama bugün kurulacak komisyona bile karşı olduklarına dair haberler gündemi doldurmakta.
3- CHP tabanına yönelik anket sonucunun sorunun çözülmesi yönünde olduğu haberinin genel başkan yardımcısı tarafından yayınlanması, istifasına sebep olabilecek bir çalkantıya neden olabilmekte. İstifası ise bizzat değişimin öncüsü olarak gösterilen genel başkan tarafından istendi.
4- Fazıl Say hakkında verilen “dini değerlere hakaretten dolayı 10 ay ceza” hükmü, CHP’liler tarafından sindirilememekte, mecliste toplantı üstüne toplantı yapılmakta. Toplantılarının amacı Say’ın yaptığı müziklerden mahrum kalacaklarının üzüntüsünü dile getirmekti yoksa İslam’a hakareti onayladıklarından dolayı değildi.
5- Yargı paketi tartışmalarında CHP milletvekillerinden biri Kürtçe eğitimin ve medrese eğitiminin önünün açılabileceğinden dolayı bu pakete karşı olduklarını dile getirmekte. Çünkü Kürtçe ve medrese eğitimleri bu halk için uygun değildir. Halka rağmen halk için denklemine en uygun partiden beklenende budur.
6- Yine aynı milletvekili çarşaflı bir öğrencinin okula çarşafıyla girdiğine dair fotoğraf ile insanlara saldırmakta. Şok şok şok okulda namaz nidalarının son çığlıklarını atma görevini üstlenmiş. Gelecekte bu kadar “gericinin” olduğu bir dönemde ben bunları söyledim diye hava atmak için olsa gerek.
7- İslam karşıtlığı üzerinden sadece ülke içinde değil ülke dışında da çalışmalarını sürdürmesi, CHP’nin zihniyetinin net bir şekilde yansıtmakta. Bununla ilgili olarak Esad’a olan desteği en çarpıcı örnek olsa gerek. Halkını katleden bir zalime, sırf karşısındakiler Müslüman olduğu için destek veren bir partiden söz ediyoruz.
8- Ergenekon sanıklarına verdikleri açık desteği detaylı anlatmaya ise gerek yoktur herhalde. Mahkemeyi basmanın yollarını gösteren CHP’li vekilleri hepimiz hatırlıyoruz.
Sonuç itibari ile CHP hala ilk günkü CHP. Kendisinden ötesini hor gören, dini değerleri yok sayan, farklı ırklara, onların dillerine, kültürlerine tahammül bile edemeyen bir parti olarak 90 yıldır olduğu yerde duruyor. Bu saplantı halindeki ulusalcılıktan vazgeçmediği sürece de donmuş halinden kurtulamayacaktır. Geçenlerde bir arkadaşımın dediği gibi CHP başbakanın sıklıkla dile getirdiği kirli geçmişten kurtulup, yeni bir çehreye bürünmesi gerekiyor. Bunu yapmanın yolu da CHP’yi feshedip yeni bir parti kurmaktan geçiyor. Bende arkadaşın dediklerinin çoğuna katılıyorum. Katılmadığım kısım ise bu zihniyetle yeni bir parti kurmalarının anlamsız oluşudur çünkü zihniyet değişmedikçe, tabelanın değişmesinin bir anlamı yok.